KARADENİZ'EDOĞRU
Çocuk olsam yeniden... Bir tek düştüğüm için acısa içim,
Ve kalbim; çok koştuğum için çarpsa sadece.
CEMAL SÜREYA
Hayatın iyi olabileceğini düşünmek benim için oldukça zordu. Bu evde kaldığım günleri saymayı bırakmıştım. Ayları da... Hamileliğimin sonlarına iyiden iyi yaklaşmışken artık yaşamak benim için daha da çekilmez olmuştu. Bu mutsuzluğumu Mervan da fark ediyordu; fakat benim mutsuzluğumu önemsediğini zannetmiyordum. Yanındaydım, onundum. Mervan için bundan daha önemli hiçbir şey yoktu.
O gün bana hazırladığı serada çiçeklerimle meşgulken yanıma geldi. Son yaptıklarından sonra küskündüm ona. Barbarlıklarının dozajını her geçen gün biraz daha arttırıyordu ve ben onu çaresizce izlemekten başka bir şey yapamıyordum. Eskiden bu karanlık yönlerini biraz olsun gizlemeye çalışırdı. Şimdiyse gözümün önünde intikam almaktan gocunmuyor; adeta her hareketiyle gözdağı veriyordu. Kaçamıyordum ondan. Çevremde öyle güçlü bir güvenlik duvarı vardı ki aşılması imkânsız sıradağların hışmına uğramışım gibi umutsuzdum. Kararımı vermiştim. Artık nefret söylemlerinde bulunmayacak; Mervan'ı bu hayatı kabullendiğim fikrine inandıracaktım. O zaman bu duvarların yıkılması biraz olsun kolaylaşacaktı ve ben de elimdeki çipi kullanmak için bir fırsat yaratacaktım. Kendisini sevdiğimi düşünmeliydi. Onunla bu hayatı istediğimi sanması bana karşı daha büyük açıklar vermesine sebep olacaktı. O zaman kurtuluşum, onu bitireceğim son darbeyle perçinlenecek ve beni ait olduğum iklime taşıyacaktı.
Elimdeki saksıya biraz gübre koyup suladım. Saksının kenarlarındaki toprağı temizledikten sonra yeniden rafa bıraktım. Diğer bitkileri sulamaya başladığımda ellerini kavuşturup bana gülümsedi. Şu zamana kadar yanıma gelip bana sarılmaması, saçlarımı öpüp kulaklarıma aşk sözleri fısıldamaması hayret uyandırıcıydı. Mervan, yine ne işler çeviriyordu acaba? Bu tebessüm ve sakinlik hayra alamet olamazdı. "Neden gülüyorsun?" Yavaş yavaş yanıma gelip işaret parmağıyla elmacık kemiklerini okşadı. "Burayı bir cennete çevirdin. Elinin değdiği her şey hayat buluyor." Önüme dönüp yalancıktan bir bıkkınlıkla çiçekleri sulamaya devam ettim. "Hâlâ hazırlanmaya başlamamışsın!" Onu merak dolu bir bakış attım. "Ne hazırlanması? Bir yere mi gidiyoruz?" Elimi tutup dudaklarına zarifçe götürdü. "Karadeniz'e aileni görmeye gidiyoruz ya!"
"Karadeniz'e mi?" Şaşkınlıktan elimdeki su kabını yere düşürmüştü. Küçük kahkahası çiçekleri ürperten bir meltem olmuş, ortama dalga dalga yayılıyordu. "Evet karıcığım. Neden şaşırdın?" Kollarımı birbirine bağlayıp hesap sorar gibi bir tavır takındım. "Cezalı olduğumu sanıyordum. Bu lütfunu neye borçluyuz?" Dudaklarını kıvırıp bir kaşını kaldırdı. Elleri önce yanaklarıma sonra da perçemlerime ilişti. "Son günlerde oldukça uyumlu davranıyorsun. Olumlu davranışlarını fark etmediğimi zannetme. Bu değişimin bir ödülü olmalıydı." İçimden alaylı bir kahkaha atmak geldi. Dalga geçiyordu sanki. Küçük bir çocuk kandırır gibi beni cezalarla, ödüllerle yola getirip idare etmeye çalışıyordu. Karşısında Pavlov'un köpeğinden daha parlak bir konuma sahip değildim. Hayatımın diktatörü, lütfunu sevinçle karşılamamı beklerken içimdeki tüm öfkeyi yutmaya karar verdim. "Teveccühlerinize layık olmaya çalışıyorum Mervan Bey."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HÜSRAN 2 DÎL-İ VİRAN
Roman d'amourDipsiz bir uçurumun en kırç yamacını mesken tutmuş avare bir sevdanın haykırışlarını dinliyordum. Beni siyah, deli gözlerinin harelerine hapseden adamın çocuklarını taşıyordum. O mühürlü siyah gözlerin hem tutsağı hem celladıydım. Biliyordum ben onu...