İnsanlar çok ayrıcalıklı canlılardır. Hayvanların aksine bir çok şeyi yapabilirler ama ne yazık ki hayvanlar kadar düşünceli ve akıllı değiller. Jisung, Jihoo ile ilgili hakkında çıkan dedikoduların ve yaşanılanlardan, böyle bir özet çıkartmıştı kendince. İnsanın önüne ne koysan ondan bir pay çıkartıyordu. Jisung yaşadığı bu dünyanın acımasızlığını bir kez daha tatmıştı.
İlkini belki de sevginin en büyük örneği olarak gördüğü ailesinin ona acının ne olduğunu gösterdiğinde ya da annesinin onun oğlu olmasına rağmen gerçekleri söyleyecek kadar yüzü olmadığında. Jisung'un gerçekten aile'm diyebileceği biri var mıydı?
Bu düşüncelerinin ardına sığınarak kaçıyordu belki de gerçeklerden. Yeni bir baba düşüncesi bile onu iğrendiriyordu. Evet belki de annesinin mutlu olması bu hayatta ki en büyük isteği olabilirdi ama Jisung böyle bir isteği kaldırabileceğini sanmıyordu.
Kütüphaneleri sevmesinin nedeni düşüncelerini rahatça kafasından geçirebildiği ve kendini kendi gibi hissettiği içindi. Okuduğu kitabının cümlelerini defalarca tekrarlayarak okuyor ve her seferinde başka bir anlam çıkarıyordu. Kitaplarda ki dünyalar bambaşkaydı Jisung için. Cümleler bazen tatlı ve güzel görünüyor olsa da altında bir o kadar acı gerçekler yatıyordu. Okuduğu kitaptaki cümleyi tekrar geçirdi içinden;
"Kalbime küçük ve hasta bir çocuğa bakar gibi bakıyorum; her arzusunu yerine getiriyorum."
Genç Werther'in Acıları, sayfa 6
Jisung okuduğu bu cümleden geçmişteki o küçük çocuğun yanına kadar gitmişti. Peki o kalbine nasıl bakıyordu? Kalbinin, yaşadıklarının acısıyla beraber parçalandığını hissedebiliyor muydu ya da kalbini önemsiyor muydu? Jisung bunları daha fazla düşünürse hiç çıkamayacaktı o sonsuz döngüden.
Gözlerini yavaşça kapatarak sırtını destek aldığı duvara biraz daha yasladı ve onu en mutlu hissettiren kişiyi düşünmeye başladı. Saçlarının her telinin, kirpiklerinin her tutamının, kalbinin sıcaklığına kadar hissettiği kişiyi düşündü.
Belki ona olan aşkının karşılık bulamayacağını ve sonsuza kadar sadece aptal bir platonik olacağını düşünmüştü Jisung, ama Minho onun bu düşüncesini tamamen yanıltmıştı.
Parmak şıklatma sesiyle açtı gözlerini ve gördüğü yüzle göz bebekleri kocaman oldu Jisung'un. Ona gülümseyerek bakan yüzle bir anlığına şaşırmıştı. Az önce yüzünün her detayını ayrı ayrı düşünürken birden yüzünü görmek garip, bir o kadar da iyi gelmişti ona.
Ona gülümseyerek bakan yüz boğazından çıkan orta dolgulu sesiyle "Uyumuş muydun?" diye sordu. Belki uyumamıştı Jisung ama Minho onu uyutacak kadar başını döndürüyor ve sarhoş hissettiriyordu.
Hayır anlamında kafasını salladı Jisung ve ona sadece santimetrelerce uzak olan yüzü, bir elini kaldırarak avucunun içine aldı ve kendi yüzüne yaklaştırdı. Öptü yavaşça, dudağının her bir köşesini yavaşça ve tadarak öptü. Kıyamıyordu onu öpmeye, dokunmaya ya da yaklaşmaya. Geri çekilerek diğer elindeki kitabı kapattı ve kenara koydu.
Yavaşça doğrularak ayağa kalktı ve camdan dışarıya baktı. Bulutların verdiği karmaşık görünen ama bir o kadar düzenli görüntüyle güneşi saklamalarını izledi fakat bulutların saklayamadığı bir şey vardı, güneşin varlığı bile aydınlatıyordu etrafı aynı Minho'nun Jisung'un yanında olmadığı zamanlarda olduğu gibi. Sırtında hissettiği bedenle gevşedi, ellerini Jisung'un bedenine sardı Minho, kafasını Jisung'un omzuna koyarak sabitledi ve Jisung'un kokusunu uzunca içine çekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bad Habits, Minsung
Fanfictionminn kim kimi sikiyor hayırdır sung sen beni saka minn, gördü