Günler su gibi geçmeye başladı aradan yaklaşık 4-5 ay geçmişti ki haber yolladılar artık dügün yapmak istiyorlardı haber vermelerinden 2-3 ay geçtikten sonra kaynanam kayınpederim görümcelerim bir iki tane daha akrabayı yanlarına alıp gelmişlerdi onlar için köyde düğün yapmak neredeyse imkansızdı hikâyenin başında da anlattığım gib kavganın asıl kahramanlarından biri gelin gideceğim aileydi köyde düşmanları vardı lavaboya gitmek için dışarı çıktıklarında bile abim onlarla gidiyordu o günün akşamı alel acele hiç kimse görmeden bana getirdikleri beyaz bir elbiseyi giydirdiler ben hiç giymek istemiyordum ama mecburen giydim 6-7 tane kız arkadaşımda gelmişti evde bir sandalyeye beni oturtup etrafımda dönüp kınamı yaktılar elime de para sıkıştırdılar aslında bu basit kınayı bile yapmayacaklardı düşmanımız var köyde kızı alıp gidelim dediler babam öyle olmaz dedi de mecbur kalıp bu kınayı yaptılar kına yakılırken başıma örttükleri kırmızı tülden annemin gözyaşları dikkatimi çekti çok ağlıyordu madem o kadar ağlayacaktı keşke beni hiç vermeseydi sadece annem değildi ev cenaze evi gibiydi herkes ağlıyordu genç yaşlı büyük küçük abimin bir askerlik arkadaşı vardı hiç unutmam göz yaşları sel olmuştu o bile benim için ağlıyordu ben de çok üzgündüm sanki üstümde ki beyaz kıyafet değil kefenim gibiydi yaklaşık iki saat sonra kına bitti herkes evlerine dağıldı bizde etrafı toparlayıp uyumaya geçtik ama benim için uyumak mümkün değildi yarın İstanbul'a giderken beni de götüreceklerdi ne yapacaktım ben orada kimim kimsem yoktu yapayalnız bir genç kız yol bilmez iz bilmez okuma yazma bilmez sahi ben ne yapacaktım bunları düşüne düşüne gözlerimi yumdum