"Meyra! Sen adımızı mı çıkaracaksın lan! Sen ne istiyorsun kızım?" yüzüme inen tokat mı acıtıyordu canımı yoksa itham edildiğim cümleler mi bilmiyordum. Toprak benim önüme kendisini atmış ve "Sen önce dinlemeyi öğreneceksin, dinlemeyi!" derken babamı ittirmişti.
"Sen kimsin oğlum! Ne sanıyorsun sen kendini. Seninle işim bitti sanma, bekle sen." Derken bir yandan da onu evimizin kapısına doğru sürüklüyordu. Ona karşı koymaya çalışan Toprak "Ona dokunmayacaksın duydun mu? Onu da alıp buradan gideceğim. Yeter ona zulmettiğin, eğer sen babalık yapmayı beceremiyorsan ben abilik yapar senin yokluğunu dahi hissettirmem." Dediğinde babam kahkaha atmaya başladı. Toprağın sağ bileğini çevirdiği gibi dış kapıya doğru itti. Babamı durdurmak için dış kapıya doğru koştuğum esnada babam diğer eliyle beni itti ve yere düştüm. Toprağa cevap bile vermedi. Bu onun dilinde, sen kimsin ki bana kafa tutuyorsun demekti.
"Şimdi sana gelelim seni namussuz. Halan küçükken buna dikkat et dediğinde abartıyor sanmıştım ama onun dediği kadar varmışsın. Kızım sen ne oldun benim başıma lan! Eve erkek atmak ne demek Meyra! Yok ben seni çok şımarttım, seni bu hale getiren benim. Ama dur hiç unutamadığın dersi vereceğim sana bugün. Bunu da yazarsın o çok sevgili günlüğüne." Dediğinde kinden büyümüş irisleriyle üstüme doğru gelmeye başladı. Toprak bir yandan kapıyı yumrukluyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyordu ama babam onu duymuyordu. Babam ne zaman günlüğümü bulmuş ve okumuştu bilmiyordum ama onun Toprak'tan çok uzun zamandır haberi olduğunu anladım. Toprakla 8 yaşında tanışmıştım ve beni bir baba, bazense bir abi gibi koruyordu. Aramızda 2 yaş olmasına rağmen, her zaman yaşı benden çok büyükmüş gibi davranır ve bir tehlikede önüme siper olurdu. Babam eğer günlüğümü okumuşsa bunu anlamış ve iğrenç iftiralarının gerçek olmadığını biliyordu. Ama benim babam her zaman kendi doğrusu dışında olan şeylere kör olmayı tercih ederdi, tıpkı şuan olduğu gibi.
"Baba bir dinler misin?" dediğimde titreyen sesim kendimden nefret etmeme sebep olmuştu. Oysa başım gibi duruşum da dik sanıyordum. Umarım Toprak titreyen sesimi duymamıştı, onu titreyen sesim her şeyden daha çok yıkardı.
"Neyini dinleyeceğim lan senin, dinlenecek konu mu var ortada? Ben gelmesem ne olacaktı, he ne olacaktı Meyra! Sizi bir gören olduysa ben şimdi ne diyeceğim elaleme?" dediğinde ikinci darbeyi alan başım hafiften dönmeye başlamıştı. Yıllardır susturduğum küçük Meyra dehşetle babasına kafa tutunca kendimi tanımakta güçlük çektim.
"Sen bir kere iyi babalık yaptın mı ki şimdi de benim evlatlığımı sorguluyorsun? O çocuk senin yapmadığı babalığı yapıyor bana, bir abi gibi arkamda duruyor ve üstüme titriyor. Ama sen nereden bileceksin ki babalığı değil mi? Senin tek bildiğin aşağılama ve şiddet. İnsan olma vasfını bile tam yerine getiremeyen birinden ben nasıl babalık bekliyorum ki? Senden nefret ediyorum duydun mu beni! Ve eğer toprağa bir şey yaparsan baba.. yemin ederim bak asla göstermediğim o yüzümü, sana göstermekten hiç korkmam. Her şeyden korkan küçük Meyra'ya veda edeli çok oluyo-" gözlerinden gördüğüm o korkunç bakışların önce beni öldüreceğini zannetmiştim. Değil bir çocuğa ama bir insanın bir insana nasıl bu kadar nefretle bakabildiğini hiçbir zaman anlayamamıştım. Titreyen elleri ve büyüyen göz bebekleri biraz sonra olacak her şeyin habercisiydi. İlk defa korkmuyordum. Belkide Toprak kapıyı kıracak gibi yumrukladığındandı bu cesaretim.. yalnız hissetmediğimden.. kanlar içinde kalsa da bedenim merhemi nerede bulacağımı bildiğimden..
Cümlemi bitirmeme izin vermemişti, babam. Zaten bu kadar uzun dinlemesi bile mucizeydi. Küçükken bunları hak edecek ne yaptım diye düşünürdüm hep. Az yemek yersem babam beni sever miydi? Bulaşıkları daha hızlı yıkasam ya da? Veya hiç gözüne gözükmeden dediklerini yapsam bir kere başımı okşar mıydı? Ona bir şeyler anlatıp onu meşgul etmesem, bir kereliğine kırdığı bileğimi tutar mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çocukluğum • yarı texting
Teen Fiction"Seninle nasıl savaşılır bilmediğimden ben hep kendimle savaştım, baba."