1.5

34 18 40
                                    

Hastaneler korkunç yerlerdi. İnsan duyacak güzel bir cümleye muhtaç olurdu. Çok hastaneye giden bir insan olmamıştım. Bu yüzden hastaneler olduğundan daha korkunç geliyordu gözüme. Toprağın doktoru benimle konuştuğunda, hastanelerin gerçekliği bir kez daha suratıma çarptı. Toprak ağır stres ve açlıktan ötürü bayılmıştı. Birçok duyguyu son iki gündür yoğun yaşadığı için, beden kendini korumak istemişti. Bunun yoluda bayılmaktan geçiyordu.

Zaten oldukça zayıf bir bedeni vardı. Göz altları genelde mor halkalarda dolu olur, kollarında ki zayıflık içimi acıtırdı.. Çok yemek yiyen birisi değildi ve bu yüzden bağışıklığının çok düşmüş olduğunu söylemişti doktor. O bana bakarken, kendine hiç bakmıyordu aslında. Boyu benden uzun ve kilosu benden daha düşüktü. Gerçi bende boyuma göre oldukça zayıftım ama en azından bayılıp durmuyordum. Belkide ben yokken kaç kere tek başına bayılıp uyanmıştı. Doktor bunun ilk olmadığını bir süredir tekrar etmiş olabileceğini söylediğin de gözlerimi yumdum. Bir doktor karşısında ağlamak istemiyordum.

Endişelenecek çok bir şey yoktu ama yine de onu bir hastane odasında uyuyor görmek, ruhumun ağrımasına yeterdi. Şimdi oda da refakatçiler için ayrılmış sandalyede oturuyor, Toprağın uyanmasını beklerken bir yandan da kendimi suçluyordum.

Onun bu kadar üstüne gitmeseydim, bunlar olmazmış gibi geliyordu. Tabi Merve bu düşüncemi bildiğinden arada benimle konuşuyor ve kendimi suçlamamamı söylüyordu. O da benimle birlikte toprağın uyanmasını beklerken telefonu çalmış ve annesi onu acilen eve çağırdığını söylemişti. Tekrar yanıma uğrayacağını söyleyip, özür dileyerek gitse de sıkıntı olmadığını ona söylemiştim.

Şimdi oda da ikimiz vardık. Arada Toprağın serumunu kontrol etmek için hemşireler geliyordu. Elime aldığım telefon ile WhatsApp'ı açtım.

Siz: O yorgunluktan bayılmış

Siz: son iki gündür ağır duygular hissettiğinden vücudu kendini korumak için bayılmış

Siz: şuan bir oda da uyuyor

Siz: serum taktılar, umuyorum ki bu ona iyi gelecek

Mesajları yazıp telefonu arka cebime koydum. Hafif sesler duyduğumda Toprağın uyanmış yüzüne döndüm. Kafasını hafifçe bana çevirdiğinde beni görmek onu gülümsetmişti.

"Toprak, iyi misin?"

"İyiyim, iyiyim. Hastanede miyiz biz?"

"Evet, sen öyle sokakta düşüp bayılınca bizde hemen ambulansı aradık."

Yavaş yavaş yerinden doğrulmaya çalışırken hemen yanına koştum.
"Dur hareket etme, daha serumun bitmedi. Bekle burada doktorunu çağırayım." Dediğimde kafasını salladı. Odadan doktorunu çağırıp tekrar odaya girdiğimde suya ulaşmaya çalıştığını gördüm.

"Sen niye bu kadar inatsın, söylesene bana ben veririm sana." Bir yandanda bardağa su doldururken onun yaramaz hallerine söyleniyordum. Gerçi sağ salim olduğu için içten içe sevinç çığlıkları atsam da uzun zamandır sağlığını bu kadar ertelediğini için ona kızgındım.

"Bardağı tutabilecek misin?" Dediğimde evet anlamında başını salladı. Konuşmaya dahi hâli olmadığı her halinden belliydi. Bardağı titreyen eliyle tutmaya çalıştığında ellerine baktım. Gerçekten son 1 haftadir iyice çökmüş gibiydi. Ben bunu nasıl gözden kaçırmıştım?

İçeri giren doktor toprağa ilerlerken, elinden bardağı aldım ve masanın üzerine koydum.
"Nasılsınız, küçük bey?"
Adamın hitap şekline gülümsedim.
"Bedenin oldukça zayıf düşmüş. Sen bu zaman kadar neredeydin be oğlum? Bir insan kendine bunu yapar mı? Kaç gündür yemek yemiyorsun bakayım sen?" Dediğinde aynı zamanda onun serumunu kontrol ediyordu.

çocukluğum • yarı textingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin