Dünya böyle bir yerdi.. Bunu çocukken öğrenmiştim aslında. Ama yine de her şeye rağmen insan yüreğinde kavrulan bu acıyla ne yapacağını bilmiyordu. Bu acı beni sabahın erken saatinde uyandırmış ve bir sahil kenarında yürütüyordu. Toprağa küçük bir not bırakmış ve kafamın estiği yere doğru gidiyordum. En son denize çıkan bir sokağa girmiş ve şimdide boylu boyunca uzanan bu denizi izliyordum. Babam ne zaman oradan çıkacaktı veya orada kısa süreli kalması bile değişimine sebep olur mu diye düşünsem de bunun olmayacağını biliyordum. Ama yine içimde herkesten sakladığım gizli bir umut vardı..
Bir süre daha denizi izledikten sonra eve gitmeye karar verdim. En azından evime gitmek ve odama girmek, günlüğümle konuşmak istiyordum. Birinin beni dinlemesine ve anlamasına ihtiyacım vardı.. Evet, Toprak vardı ama ona yük olmak istemiyordum. Kendi hayatında mücadele ettiği bazı şeyler vardı, bunları tam olarak bilmesem de var olduğunu biliyordum. O yüzden onu zaten yoran bunca şeyin arasında babam gibi biriyle uğraşıyor üstüne bir de yaralarıma üflüyordu. Bunları asla görmezden gelemezdim. Ama bunu suistimal de edemezdim.
Çıkmadan önce cebime koyduğum anahtar ile kapıyı açıp eve girdim. Her sey dağılmış ve yerlere atılmıştı. Duvarda olan belkide yırtılmayan parçasında annemin olduğu çerçeve tuzla buz olmuştu. Koltuğun üstünde ki yastıklar yerlere atılmıştı. Ev de bir kavga olmuş ve bir öfke patlaması yaşanmış gibiydi. Odama girdiğinde buranın her şeyden aksine yerli yerinde olması kaşlarımı çatmama sebep oldu. Gözlerim Bulut için yaptığım eve takılınca hafiften gözlerim dolmaya başlamıştı. Yavaşça onun için yaptığım evin önüne gelip, dizlerimin üstüne oturdum. Bulut'un yokluğunda onun için yaptığım evi severken artık göz yaşlarımı tutmuyordum.
Evde kimse olmaması hasebiyle hıçkırıklarım tüm evi doldururken tekrar kulağıma gelen kendi sesim Bulut'un ölmüş olduğunun en büyük kanıtıydı. İçim yanıyordu. En son tüm gücüm tükendiğinde yerde cenin pozisyonunda uzandım. Ellerimle dizlerimi kendime çekip, gözlerimi kapattım. Bu acı sadece uykuyla geçiyordu çünkü. Çalan kapının ardından gözlerimi açtığımda yerde yatmaktan ötürü her yerim tutulmuştu. Yavaşça kapıya doğru yürürken sanki alacaklı gelmiş gibi kapı çalınmaya devam ediyordu. "Kır kapıyı sende rahatla bende!" Dediğimde sinirle kapıyı açtım. Gözlerim uzun süredir, belki de yıllardır hiç görmediğim Merve'yi gördüğünde olduğum yerde kalakaldım. Onu en son okulda görmüştüm. Küçükken okula düzenli gidiyordum çünkü bu babamın gözüne bir süre batmıyordu. Ama zamanla büyümüştüm ve nedense büyüyünce ev işlerini düzenli yaptığım halde derslere ayırdığım vakit onun gözüne batar olmuştu. Böylelikle oda cezalarım artmış ve okulda devamsızlığım yüzünden okuldan atılmıştım. Böylelikle Merveyle olan bağımız da istemsiz şekilde sarsılmış ve zamanla kopmuştu. Ama buraya gelmesi ve beni bulması ya bir sorunun alametiydi, yada artık bu ayrılığı o da benim gibi bitirmek istiyordu.
"Meyra, ben seni çok özlemişim." Dediğinde tekrardan bana sıkıca sarıldı.
"Gel, kapıda hasret giderilmez içeri gir." Dediğimde ikimizde içeri girdik. " Kusura bakma, ben kaç gündür evde yokum. Babam da evin içinden geçmiş." Dediğimde evin içine göz gezdirdi. "Her şey hâlâ eskisi gibi, sanırım babanda öyle. Konuşacak o kadar çok şeyimiz var ki Meyra." Dediğinde derin bir nefes verdi. Bende onunla birlikte derin bir nefes aldım ve uzun süre bir sessizlik hakim oldu. İlk cümleye o başladığında tüm dikkatimi ona verdim.
"Aslında güzel bir çocukluğum vardı. Güzel bir yuvanın güzel bir kız çocuğuydum. Sende biliyorsun, çocukluk fotoğraflarımda yüzümde tebessüm eksik olmazdı. Ama zamanla işin rengi değişti. Hiçbir zaman bu kadar mutlu aile tablomuz olması bende şüphe uyandırmadı ama annemde uyandırmış. Zamanla annem babamı sorgular oldu, babamın her şeye tamam demesinin altında veya annemin nerede olduğunu araştırmak için onu takip ettirmesi annemin aklını kurcalıyordu. Bir gün babam eve içmiş bir şekilde geldi. Bu olacak şeylerin dahilinde bile değildi. Annem bunu sineye çekecekti elbet, ta ki babam anneme başka bir kadının ismiyle seslenene kadar. Annem hiç bozuntuya vermedi. Ama annemin o gün gözünden düşen yaş bizim evi yaktı. Çünkü babamın anneme seslendiği isim yıllarca önce intihar eden teyzemin ismiydi. Annem babama yavaş yavaş sorular sormaya başladı. Teyzemin yıllarca sebebini bilmediğimiz intiharın sebebi meğer babammış. Teyzemle babam birbirine aşıkmış. Ama anneannem teyzem küçük olduğu için babamla evlenmesini uygun görmemiş. Köyde de babamla teyzemin adı çıkınca annemle babamı hızlıca evlendirmiş. Biliyorsun annem ve teyzemin isimleri birbirine çok benziyor. Annemin ismi Ceren teyzemin ismi de Beren olunca köy halkı isim karmaşıklığı zannetmiş ve konu kapanmış. Ama babam ve teyzem için olaylar öyle olmamış. Teyzem biliyorsun en son canına kıydı ve babamda kendini tamamen kapatmıştı. Ama bir an da patlak vermesinin sebebini hâlâ bilmiyoruz. Annem babam ayılana kadar valizini topladı ve evden çıktık. Babam hâlâ bize ulaşmaya çalışsa da izimizi kaybettirdik. Bu süre içinde yıllar da geçti tabi. Sen hep aklım ve kalbimdeydin. Sana ulaşmak çok zordu benim için. Araya da böyle süreç girince daha da zorlaştı. Annemle kendimizi toparlayınca ilk işim seni aramak oldu. Çok şükür ki taşınmamışsınız. Böylelikle seni bulmam kolay oldu."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çocukluğum • yarı texting
Novela Juvenil"Seninle nasıl savaşılır bilmediğimden ben hep kendimle savaştım, baba."