2 Mayıs 2022
Aradan 8 yıl geçmiş, küçük kız 16 yaşına girmiş ve yaraları yenileriyle birlikte daha da büyümüştü. Bir gün yaradan ibaret olmak onu korkutuyordu. Babası ise hala aynı adamdı. O evde yokmuş gibi davranır fakat onun evde olmadığını görünce çıldırırdı. Evin tüm sorumluluğunu onun üstüne yığar, bir işi yapmadığını gördüğünde onu cezalandırıp odasına kilitlerdi.
Bu berbat hayatında güzel olan sadece 3 şey vardı. Bulut.. Güzelim kedisini nasıl oldu da babasından ustalıkla sakladı hala aklı ermese de onu çok seviyordu.
Merve, büyüdükçe daha farklı bağlar kurduğu ve okulda anlaştığı tek arkadaşıydı..
Ve Toprak.. Toprak sokakta kafasına top geldikten sonra tanıştığı çocuktu. Her sokağa indikçe onunla sohbet etmiş ve kendini ona yakın hissetmişti. Belki de onunda ruhunun yaraları yüzüne yansıdığı içindi.
Diğer çocuklarla pek konuşmuşluğu yoktu. Küçükken onlar onunla konuşmazken şimdi de kendisi onları umursamıyordu.
"Meyra! Hemen şu pantolonumu dik. İşe geç kalacağım hadi!"
Suratına atılan pantolon ile yerinden sıçradı. Babası ani bir girişle odasına girmiş ve yeni başladığı işe geç kalmamak için erkenden uyanmıştı. Güneş yavaş yavaş doğarken odasının aydınlanan kısmında babasının attığı pantolonu eline aldı.
"Sana da günaydın(!)" diyerek babasına ters ters baktığında çekmecesinden iğne iplik aldı ve pantolonun yırtık yerinden dikmeye başladı. Aklına eteğinin yırtıldığı gün geldi. O gün yaşadığı kırgınlığın emarelerini hala hissetse de, sanırım alışmıştı..
Babasızlığa, annesizliğe, sevgisizliğe, her gün huzursuz bir evin içinde yaşamaya ve belki de şiddete.. Babası tüm zalimleri geride bırakabilecek bir potansiyele sahipti. Bir tek kendisine böyle olduğunu sanıyordu. Ama uzun süredir eve gelmeyen halasının ardından onunla da problemleri olduğunu anladı. Hoş babasının kiminle problemi yoktu ki? Sokakta ki çocuktan tutun, minibüsteki insana kadar babasının insanlarla sorunu vardı.
Sorun insanlarda değil, babasındaydı.. Bunu er ya da geç fark etmişti. O kötü bir çocuk değildi, babası kalpsiz biriydi. O iyi bir evlattı ama babası bunu görmek istemeyen bir kördü.
Son düğümü atarak pantolonun dikişi bittiğinde ayağa kalkarak pantolonu babasının odasında ki yere attı. Babasının yaptığı gibi..
Kapısını kapatıp uyuyacağı sırada babası tekrar aynı şekilde odasına girdi ve yine elinde pantolon vardı. "Bu pantolonu yere atmak ne demek Meyra? Hemen bunu alıyorsun ve düzgünce bana getiriyorsun." Diyerek elinde ki pantolonu tekrar suratına attı. Sakin kalmaya çalışıyor babasının bir an önce evden defolup gitmesini istiyordu. Babası tekrar odasına dönmüş gömleğinin düğmelerini iliklerken odaya girdi.
"Al baba, çocuk gibi yırttığın pantolonunu diktim!" dedi.
"Senin dilin baya uzamış ne bu tavırlar Meyra, sen bu gücü nereden alıyorsun?" diyen babasına cevap vermeyip her ihtimale karşı odasının kapısını kilitledi. Küçükken susan ve ağlayan bir Meyra istiyordu babası.. Korkan, kaçan, saklanan ve susan bir Meyra..
Ama o Meyra uzun zaman önce ölmüştü.. Soğuk bakışların altında sadece kendisinin boğulduğunu anladığı gün.. ölmüştü..
Dış kapının kapanma sesi geldiğinde babasının gittiğini anladı. Hızlı hızlı atan kalbinin üstüne elini koyarak sakinleşmeye çalıştı. Her ne kadar dik başlı dursa da, acaba bir anda bana vurur mu endişesi bedenini kasıyordu. Hemen odasından çıkıp, ilk defa içinde bir şeyler barındıran buz dolabını açtı. Geçenlerde aldığı sandviçin ekmeğinin içine salam ve kaşar koyup onu bir poşete sardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
çocukluğum • yarı texting
Novela Juvenil"Seninle nasıl savaşılır bilmediğimden ben hep kendimle savaştım, baba."