8' KABUS

116 11 3
                                    




*

"Bırak beni.." diye bağırdım tüm gücümle, "ne olursun bırak beni ben sana bir şey yapmadım, neden yapıyorsun bunu bırak ne olursun.." tüm gücümle direndim, üzerimdeki ağır bedeni itmeye çalıştım ama cılız kollarım ihanet etti bana, yerinden bir santim bile kıpırdamadı, üzerimdeki o ağırlık daha da arttı.

"Sus biraz." dedi sadece, iğrenç nefeslerini boynumda hissettiğimde gözlerim doldu, çığlık atmak istedim ama eli küçücük yüzümde canımı yakacak şekilde dudaklarıma kapandığında tüm çığlığım içimde kaldı. Yapabildiğim tek şey ağlamak, çıkarabildiğim tek ses boğuk çığlıklarımdı.

Tiksindim, küçücük bedenimle o adamın altında olduğum için tiksindim her şeyden. Ölmek istedim, orada ölmek istedim. Yeni doğan güne gözlerimi açmak istemedim. Ağladım, hıçkıra hıçkıra, içime gömülen çığlıklarımın arasında ağladım sadece, direnebildiğim kadar direndim, minicik ellerim kocaman bedene ne kadar karşı gelirse o kadar karşı geldim.

Sonunda göğsümde hissettiğim acıyla gözlerimden akan yaş şakaklarımdan akıp soğuk zeminle buluştu, o an soğuk zeminle buluşan tek şey gözyaşlarım olmadı, göğsümden sızan kanlar gözyaşlarıma karıştı. Üzerimdeki ağırlık altında direnmeye çalışan küçücük bedenime saplamıştı elindeki bıçağı, acımadan, gözünü kırpmadan sadece rahat durayım diye derin bir yara açmıştı o gün göğsümde.

Bıçağın yerle buluştuğunda çıkardığı o metalik ses doldu kulağıma, göğsümdeki acı beni öldürecek sandım, ama gözüm yerde elimin ucunda bana bakan bıçaktaydı.

Yapabileceğim en iyi şeyi yapmak istedim, kendi canımı kurtarabilmek için yapabileceğim tek şey buydu çünkü..

Bıçağa uzandım, parmak uçlarım yerde duran bıçağı tutmak üzereyken yerden birisi çekip aldı onu, uzaklaştırdı benden. İşte o an kendime dedim ki buradan gerçekten sağ çıkamayacaksın ve istediğin olacak. Yaşamak için bir kırıkta olsa olan umudum o bıçağın çekilip alınmasıyla son buldu orada.

Bıraktım.

Direnmeyi bıraktım, kollarımı iki yanımda boşluğa bırakıp göğsümden sızan kanların arasında sonsuza dek uykuya dalması için bıraktım.

14 yaşında bir çocuk, yetiştirme yurdunda göğsünden aldığı darbe sonucu ölü bulundu.

Yarın sabah gazetelerin ana başlığında bu haber olacaktı, ama hiç kimse hatırlamayacaktı, okuyup geçecekti herkes ve ben sonsuza dek yok olacaktım bu dünyadan.

Beklemediğim bir şey oldu o an, üzerimdeki ağırlık bir anda tamamen üzerime düştü, hali hazırda beni öldüreceğini düşündüğüm o derin yara canımı yakıyorken üzerimdeki adamında tüm ağırlığını bana vermesiyle daha çok sızlamaya başladı.

Karanlıkta ne adamın yüzünü görebiliyordum ne de neden bana bu şekilde tüm ağırlığını verdiğini anlayamamıştım.

Sonra bir ses duydum, "İyi misin sen?" tanıdığım bir sesti ama o an buna odaklanamadım. Üzerimde ölü gibi yatan bedeni itmeye çalışıyordu, anlık bir umutla kollarımı kaldırıp üstümdeki ağırlığı yanıma ittim, yanıma sırt üstü düştüğünde ağzından derin bir acı nidası koptu, o an anladım, bana 'iyi misin?' diye soran o kişi yerden aldığı bıçağı sırtına saplamış, ben de onu yanıma itince o bıçak tamamen sırtına girmişti.

Konuşamadım. Karanlık kapladı her bir yeri o an.

Derin bir nefes alıp yattığım yerden sıçradım. Yine olmuştu, yine o iğrenç kabuslarımdan birini görmüştüm ve bu defa kabuslarımın koruyucu meleği yanımda değildi. Yeniden yaşadım her bir detayı, her şeyi yeniden hatırladım.

Göğsüm hızla inip kalkıyordu, nefeslerim beni boğacak gibi hissediyordum. Bir insan nefes aldığında boğulacak gibi hisseder mi? ben hissediyorum.

"Lanet olsun! sana da, o güne de!" dişlerimin arasından acıyla mırıldandım, göğsümdeki yara sızlamaya başlamıştı yine.

Benim bu akşam Kim Taehyung'la bir iş yemeği davetim vardı ve ben ofisimde, oturduğum koltukta uyuyakalmıştım. Hep böyle olmaz mı zaten, şimdi sırası olmayan şeyler, hep olmaması gereken zamanda olur.

Tüm vücudumun terden sırılsıklam olduğunu fark ettim, boynumda nefesimi almamı engelleyen kravatımı çekiştirerek çıkardım, nefret ediyordum böyle giyinmekten. Nefesim bir türlü düzene girmiyordu, canım çok yanıyordu.

Ben bu haldeyken hiçbir yere gidemezdim ki.. ben nasıl gidip bir davete katılacaktım bu halde.. gitmek istemiyordum.

Kalkıp elimi yüzümü yıkamak için odamdaki banyoya ilerledim, anladığım kadarıyla bana bir tek elimi yüzümü yıkamak yetmeyecekti, duvardan destek alıp banyodaki duşa attım kendimi, dizlerim tir tir titriyor yürümemi zorlaştırıyordu.

Dizlerimi kendime çekip ağlamayı o kadar çok istiyordum ki, ama yapamıyordum.

Soğuk, buz gibi su başımdan aşağıya doğru akıp kendi yolunu bulduğunda tüm bedenim soğukla titredi. Yara izim cayır cayır yanıyordu buz gibi soğuğa rağmen.

Ellerimi fayansa yasladım, destek almasam düşecek gibiydim çünkü. Ne kadar durdum bilmiyorum ama destek almadan ayakta durabildiğim ana kadar suyun altında bekledim, çıkıp odamdaki yedek kıyafetlerimden birini üzerime geçirdiğimde bu defa çalışma masama değil, masamın önündeki koltuklara oturdum.

Gözlerim sandalyenin üzerinde sabit kalmışken telefonumun titremesiyle kımıldamadan bakışlarımı masanın üzerinde yüz üstü dönük olan telefonuma çevirdim.

Hiç hareket etmedim, ekranda beliren mesajı okuduğumda derin bir nefes alıp arkama yaslandım sadece.

Kim Taehyung bir saat sonra beni ofisimden kendisinin alacağını söylediği bir mesaj yollamıştı bana.

I KNOW YOU | TAEKOOK ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin