Aşk öyle bir büyüdür ki içine çeker seni öyle çırpındırır öyle canını yakar ki istesende kurtulamazsın. O kalp öyle bir şeydir ki sen ne kadar uzakta olursan ol, araya dağlar girse de "Seven kalbi susturamazsın..."
Ömrümden ömür giden o merdivenler sonunda bitmişti, hemşire'nin dairesi'nin önündeydik artık. Hala dalgın bir şekilde hiçbir şeyden habersiz çantasından anahtarı bulmaya çalışıyordu hemşire bayağı bir aradı anahtarı sonra anahtarı aslında elinde görünce sinirlenmişti işte o an anladım kabusu bırakıp gerçek hayata döndüğünü.
Tam kapıyı açarken "pardon hemşire hanım" dedim. Benim sesimle öyle bir irkilmişti ki...
Beni duyduğuna öyle emindim ki korkmasından bile belliydi ama beni hiç dinlemek istemediği belliydi resmen duymamazlıktan geliyordu hala anahtarı kapı deliğinden yavaşça sokmaya çalışıyordu sonunda açmıştı bende çaresizce beklemekten yorulmuştum artık sadece tek öğrenmek istediğim o kanı sevgilime kimim verdiğiydi. Bu cevapsız sorulardan, kafamın içindeki halüsinasyonlardan anlık tesadüflerden öyle yorulmuştum ki...
Hemşireyi öyle izlemeye dalmıştım ki bir anda içeri geçip kapıyı üzerime kapatmaya başladı ne olduğunu anlamaya vaktim olmadan ayağımı kapı eşiğinden içeriye uzattım Ayağım ile engellediğimi görünce daha fazla dayanamayıp bıraktı kapıyı içeri girip hemen ağzını elim ile sıkıca kapattım
En ufak bir bağırmasın da tüm apartman ayağa kalkabilirdi.
Neyse ki öyle bir hata yapmaya çalışmadı bile güç kullanmayı bugüne kadar hiç sevmemiştim her ne kadar çok yönlü bir kişi olsam ne kadar böyle romantik biri olsam da dışardan insanlar beni çok soğuk, kaba,kavgacı biri olarak görürlerdi nedenini hala çözemem ama galiba biraz utangaç olabilirim.
Saatlerce ben sordum o sustu ben sordum o sustu günü böyle geçirmiştik kaç kere sorduğumu bilmiyorum ama hemşire hala cevap vermekte inat ediyordu "ya bu kadar saklanacak ne var" diye soruyordum kendi kendime hemşire uzun süren sessizliğini bir anda bozdu önemli bir şey söyleyecek diye beklerken "karnın açmı ? Diye sordu o an tüm evrenin bana karşı geldiğini anladım yine de tüm mütevaziliğimi bozmayarak
" Aç değilim, konuyu değiştirme " dedim.
Yine de sofra kurmaya devam ediyordu artık öyle daralmıştım ki elinde ne hazırladıysa fırlattım her şeyi.
Elimi cam kestiğini fark ettim banyoya yıkamaya gitmiştim banyoya giderken kolidorda öyle değişik tablolar vardı ki kafası kesilmiş insanlar, küçük çocuklar ve gözleri kapalı hastane yatağında yatan bir kız resmi tablonun altında İspanyolca "La sonedad" cümlesi yazıyordu İspanyolca "yalnızlık" anlamına gelen bir kelime evin böylesi korkunç ve ürkütücü olması beni tedirgin ediyordu tabloyu incelerken serumun üstünde negatif kan grubu yazıyordu elimin cam kesiğini unutmuştum yere bakınca elimden damlayan kanları gördüm. Kanı pantolonumun dizlerine silip hemşirenin yanına doğru bu tabloların anlamını sormaya gidiyordum bir anda arkamdan birinin enseme sertçe vurduğunu hissettim gerisinde ise zaten bayılmıştım.
Gözlerimi açtığımda saat gece yarısı olmuştu her yer kanlar içindeydi gözlerim bulanıklaşıp duruyordu başım öyle dönüyordu ki gözlerimi açmaya halim yoktu evin içinde dolanıp hemşireyi aradım ama yoktu arkadan vuranın hemşire olmadığını düşünüyordum evin gizli bir bölmesi yoksa bana görünmeden geçmiş olamazdı. Kafamı çevirdiğimde kolidorda tabloların olmadığını fark ettim bunlarda o tuhaf halüsinasyonlardan birisi olamazdı diye düşündüm ellerimi vücuduma götürdüğüm de tamamen çıplak olduğumu fark ettim üstüm de tek bir kıyafet bile yoktu o an dünyam başıma yıkılmıştı zaten kafamda aynı anda binlerce soru geçiyordu bayılmadan önce böyle olduğumu hatırlamıyorum kim vurmuştu bana, kim tamamen çıplak yapmıştı beni, çıplak iken ne olmuştu hiçbir şey hatırlamıyordum .
"Sahi ben niye çıplağım ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
On beş yaşım
Romantizm"Bırak dedim canımı acıtıyorsun." "Canını acıtmadan nasıl delirtirim seni ?"