"A knife... Are you flirting with me?"
"Ne yaşadığını merak ediyorum." dedim söylediği şeyden sonra.
Öyle bir şekilde söylemişti ki; kötü olduğunu ve sevilmeye layık olmadığını düşünüyor gibiydi ses tonu. Başına ne geldiğini ya da neler yaşattığını bilmiyordum ve tahmin yürütmek zordu.
"Kayda değer bir şey yaşamadım." diyip bakışlarını üzerimden çekerek tavanı izlemeye başladığında ona zerre inanmamıştım.
Avengers takımında olup da trajik bir hikâye yaşamamak imkânsıza yakındı.
"Bil diye söylüyorum inanmadım." dedim hâlâ onu izlerken. "Ama ne derler bilirsin; fazla merak..."
Onu tekrar güldürebildiğimde, bu konuyu kolay kolay açmamayı aklımın bir kenarına yazmıştım. Bunun için birbirimizi tanımamız ve belki de arkadaş olmamız gerekliydi.
"Neden gücünü engelleyecek bir büyü yapılması gerekti?" diye sorduğunda hikâyede boşluklar olduğunu ve tatmin etmediğini farketmiştim.
Bazı noktaları anlatmamıştım, muhtemelen bu yüzden eksik hatta belki mantıksız geliyordu.
"Daha önce söylediğim gibi, bedenim güçler yüzünden bir yokediciye dönüştü."
"Bunu engelleyemez misin?"
Histerik bir şekilde güldüm. "Her gücün bir bedeli olur. Benim lânetim ise benliğimde iki ruh barındırmam."
Bana delirmişim gibi bakarken, "Diğeri kötü." dedim. "Korkan,acı çeken ruhlardan beslenen karanlık bir ruh. Taşlara yakın olduğum zaman beni ele geçirmeye çalışıyor. Kendi kontrolümü sağlayacak kadar güçlendiğimde ise benimle konuşup zihnimi tüketiyor. Bu yüzden bunu engelleyecek şekilde büyü yapılması gerekiyordu çünkü kehanete göre taşlarla birleştiğim zaman tamamen ele geçirecek beni."
Beni de kendi gibi yapmaya çalışıyordu.
Yüzünü buruşturup, "Berbatmış." dediğinde başımu olumlu anlamda salladım.
"Kendi zihnime yabancılaştıracak kadar berbat."
Dudakları buruk bir tebessümle şekillenirken, "İyi bilirim o hissi." dediğinde kaşlarımı çattım ama bir şey söylemedim.
Şimdi ona bakınca kaybolmuş bir adam görüyordum. Yolu tekrar bulabilmesi için birisinin ışık tutmasını bekliyor ancak bunu asla dile getirmiyor...
"Ruhun hakkında başka tuhaf şeyler var mı?" diye merakla sorarken bir taraftan da suratı gülünç bir şaşkınlıkla gölgelendiğinde gülmemek için zor tuttum kendimi.
Bu ona hâlâ garip geliyordu ve konuşması bile deliymiş gibi hissettiriyor olmalıydı.
Bir süre ona baktıktan sonra, "Yok." dedim.
Aslında güçlerimden birisi de, ruhların salgıladığı sadece benim algılayabildiğim kokular sayesinde duygularını anlayabiliyor olmamdı.
Ama bunu pek kullanmıyordum çünkü pek merak etmezdim böyle şeyleri.
Üstelik Loki ve Thor'dan başka hiç yakınım olmamıştı.
____
Yüzüme vuran güneş ışınlarıyla gözlerimi araladığımda dün akşam ne ara uykuya daldığımı hatırlamaya çalıştım.
En son konuşmadan birlikte Bucky ile tavanı izliyorduk -garip bir aktivite- ve o şekilde uyuyakalmıştım.
Yataktan kalkıp odadan çıktığımda, Buckynin ruhunu hissedip nerede olduğunu çözmeye çalıştım. Mutfakta olduğunu gördüğüm anda da odadam çıkıp oraya ilerledim.
Mutfağın kapısından girdiğim anda üzerime doğru gelen bıçakla ise, girmekle hata yapıp yapmadığımı düşündüm.
Neyseki son anda yakalamıştım...
Beni gören Bucky gözlerini kocaman açıp, "Üzgünüm, geldiğini görmemişim." diyerek endişeyle konuştuğunda elimdeki bıçağı çevirip güldüm.
"Bir bıçak mı? Benimle flört mü ediyorsun, Bucks?" dedikten sonra ona doğru ilerleyip bıçağı tezgâha bıraktım.
Dalga geçercesine, "Muhtemelen şansım olmazdı." dediğinde dudaklarımı ısırarak onu süzdüm.
"Kendini hafife alıyorsun."
Kafasını iki yana salladı alayla gülerek. "Sadece mütevazı olmaya çalışıyordum."
Kalçamı tezgâha yaslayarak yüzümde alaycı bir gülümsemeyle ona baktım.
Bana doğru geldiğinde ve birden vücutlarımız arasındaki mesafeyi sıfıra indirdiğinde gülümsemem yok olmuş, ne yaptığını izliyordum.
Vücutlarımızın yakınlığı yüzünden burnuma doluşan erkeksi kokusuyla yutkunurken, gözlerindeki alaycı ifadeyle elindeki bardağı sallayıp uzaklaştığında derin bir nefes koyvermiştim.
"Sakin ol, sadece bunu almak istemiştim."
"Siktir git." diyerek istemsizce terslediğimde ise kahkaha atmış ve birden beni belimden tutarak kendine çekmişti.
Amacı flört etmek falan değildi sadece benimle alay ediyordu.
Sıkı tutan kollarından kaçmaya çalışırken, "Uslu dur, istediğin bu değil miydi?" diye alayvari sorusunu duyduğumda omzuna vurdum.
"Ouch, bu acıttı."
"Yalancı pislik." diyerek ondan uzaklaştım, o yalandan omzunu tutup yüzünü buruştururken.
"Hâlâ şansın var demiştim!"
Duyduğum sesle arkamı döndüğümde, Natasha'yı, Steve'i ve yanlarında iki kişiyi gördüğümde gözlerimi devirerek Bucky ile arama fazlaca mesafe koydum.
"Hey... Şuna bak."
Onun alaycı ve hırıltılı sesini duyunca yutkundum. Görünüşü tuhaf olan kişinin alnında zihin taşını görünce gerildiğimi hissettim.
Onu görmezden gelmeye çalışarak yanında duran karamel saç rengine sahip olan kadına yöneldim. "Sen?"
"Wanda." dediğinde gülümsedim ve tam karşısında durup yanağına dokundum yavaşça. "Wanda..."
Steve kaşlarını çatarak bana bakarken Wanda'nın ruhunda hissettiğim yas ve potansiyel gücüyle elimi çektim. "Ne kadar güçlü olduğundan haberin yok, değil mi?"
Anlamazcasına bana bakarken güldüm ve Natasha'ya döndüm. Dudaklarımı ıslatarak ona baktığımda bana haylazca sırıtmasıyla kıkırdadım. "Kızılken daha çekicisin." dediğimde kaşları havalanmış ve arkamda bir yere odaklanmıştı.
"Acele etmezsen senden önce kızı ben kapacağım." dediğinde Bucky'ye söylediğini anlamış ve gülerek onları orada bırakıp bana verilen odaya adımlamıştım.
Kapıyı kapatıp Legion'ı yerinden çıkardım ve yatağa oturdum. "Kimseyi yemek yok."
Bana doğru sürünüp başını bacağıma yasladığında ona tersçe baktım. "Dün bana ihtiyacın yoktu oysaki."
Saniyesinde ağzını açıp tısladığında gözlerimi devirdim. Hiç tribe gelmiyordu kendileri...
Uzun zaman sonra tekrar onun sesini duyduğum aklıma gelince sıkıntıyla soluk verip sırt üstü yatağa attım kendimi. Ondan nasıl kurtulacaktım?
"Çok yakında yeniden birlikte olacağız..."
Dicek bişe bulamadım LFMLGMFPDNĞFKEĞŞDMFŞNG
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moth To A Flame ~Bucky Barnes
FanfictionSmut warning ⚠️ Bir kehanet, sonsuzluk savaşı ve bir evrenin kurtuluşu.