"God, i wish i never spoke."
Maria'yı görmemle sudan çıkarken, "Bu hayvan beni suya fırlattı!" diye yakındım hızlıca.
Arkamdan, "Sen dersini almamışsın anlaşılan." diyen sesini duymazdan geldim. Bir daha o fırsatı vermezdim sonuçta. Her ne kadar hoşuma gitmiş olsa da... Kafamı karıştırabilecek eylemlerden kaçınmalıydım ve bu aralar Çavuş Barnes ile ilgili her şey bunların başında geliyordu.
Bucky'ye gıcık gıcık bakan kadın sudan çıktığım anda kolumdan tutup fısıldayarak konuşmaya başlamıştı. Fısıldıyordu ama konuşma şeklinden sitem ettiği anlaşılıyordu. "Bak, Loki zerre umurumda değil ama Natasha ile çok azıcık bahse gitmiş olabiliriz." Girdiği bahisten bahsederken sesi kısılmıştı ve masumca bir amaca hizmet ediyormuş gibi bir role bürünmüştü. "Umurumda olan tek şey bu."
"Sizin işiniz gücünüz yok mu? Nasıl bizi bahis konusu yapmaya vaktiniz kalıyor?" diye sordum kaşlarım hafifçe çatılırken. Maria adımlarını hızlandırmış, muhtemelen Bucky'nin bize yetişmesini istemiyordu. Omzumun üzerinden arkama baktığımda, Bucky'yi görememiş ve muhtemelen başka bir yöne gitmiş olduğunu düşünmüştüm.
Tekrar Maria'ya döndüğümde sahte bir mahçubiyet takınmış bir yüz ifadesiyle bana yandan bakışlar atıyordu. Cidden, daha önemli işleri yok muydu, neden bu kadar ilgiliydiler? Özellikle Natasha... Belki de Bucky ve benim içinde bulunabileceğim ilişki için çabaladığı kadar Steve'i elde etmeye çabalasaydı çoktan evli ve iki çocuklu olurdu. -Evlat edindikleri çocukları-
"Biliyorum biraz sorumsuzca ama Natasha, Steve gibi sürekli somurtmamızın pek bir faydası olmayacağını söylüyor." Bu doğru olabilirdi ama hâlâ bunun bahis konusu olmamızla bağlantısını çözememiştim. O yüzden elimi kaldırarak onu durdurdum.
"Cidden kafa yoramayacağım." dedim iç çekerek. Onların işlerine akıl sır ermezdi zaten. "Sen ne için beni arıyordun?"
"Seni aradığımı nereden bildin?"
"Bu gerzekçe soruyu cevaplama."
Güler gibi hafif bir nefes verip, "Sen de geldin, tam oldu." diye mırıldandım. Ancak sanırım Maria bunu duymuş olmalı ki, "Efendim?" diye kafası karışmış gibi sormuştu.
"Tahmin etmesi zor olmasa gerek dedim." diyerek yalan bir açıklamada bulundum. Bir deli olduğumu düşünmesini istemezdim ve açıkçası ruhumda taşıdığım parazitten haberdar olmaları beni onların gözünde olduğumdan daha tehlikeli yapabilirdi. Belki de olması gerektiği gibi...
Yine de deli olduğumu düşünmeleri gururumu incitirdi.
"Şey, evet." dediğinde ses tonundan konunun ciddi olduğunu anlayabiliyordum. En azından ruh hâlini değiştirebilecek kadar. "Thor kısa süreliğine buradaydı."
"Bir şey mi olmuş?" diye sordum endişeyle. Thor'a ne olmuş olabilirdi ki?
Hızlıca, "Hayır," diyerek endişelerimi dağıtmaya çalıştı. "O iyi, önemli olan konu daha başka."
Ne olabilir ki diye düşünürken, "Tahmini olarak ne zaman konuşmayı düşünürsün?" diye sordum. Evelenip gevelenmesinden hoşlanmazdım.
İç çektiğinde bahsettiği konuyu kafasında toparlamaya çalıştığı anlaşılıyordu. "Bir yerden başlamak lazım."
"Devam et."
"Konu Loki." dediğinde kaşlarım usulca çatıldı. "Biliyorsun kendisi bizim pek umurumuzda değil ama senin umurunda olduğunu biliyoruz. Hatta tek umursadığın kişi olduğunu düşünüyoruz."
Adımlarım hissettiğim gerginlikle yerde daha sert ilerlerken, "Konuya gir." diye çıkıştım. Konu Loki olunca tahammül seviyem en aza iniyordu.
"Thor, Thanos'u yenmeyi başardığımız zaman Loki'yi geri getiremeyeceğinden endişeleniyor."
Duyduğum şeyle zaten çatılı olan kaşlarım mümkünmüş gibi daha çok çatılırken içime bir kuşku tohumu düştü. Bu doğru olabilir miydi?
"Thor taşların gücünü küçümsüyor." dedim sesimin titrek çıkmamasına dikkat ederek. Maria dudaklarını birbirine bastırarak kafasını iki yana salladığında ayak uçlarımdan başlayan bir öfkenin vücuduma tırmanmaya başladığını hissettim. Loki'yi geri getirecektim ve aksi ihtimâli kimseden duymak istemiyordum.
"Thor'un bunu hesaba katmadığını sanmam ama ben de senin gibi düşünüyorum." diyerek iç çektiğinde gözlerindeki sahtelikten çok uzak endişeyi gördüm. "Bir yolu olmalı, olmak zorunda."
Birden adımlarımı durdurup ona gözlerimi kısarak baktım. "Peki bu seni niye bu kadar üzdü?" Basit bir bahis konusu, nefret ettiği kişi için üzülmesini sağlayacak kadar önemli olamazdı zannımca.
"Neden üzmesin?" diye sorduğunda gözlerini gözlerimden ayırmasa da yutkunduğunu farkedebilmiştim.
"Asıl korkunuz bu değil, değil mi?" diye sordum birkaç adım gerilerken. "Siz Loki'nin geri dönememe ihtimalinden değil, bu umudum yok olunca sizin yanınızda yer almayacak olmamdan korkuyorsunuz. Sizi endişelendiren bu!"
Elleri beni sakinleştirmek istercesine temkinli hareket ederken bana doğru adımlamasıyla tekrar aramızdaki mesafeyi açmıştım. "Sakin ol Venus. Duygu patlaması yaşıyorsun yalnızca."
"Senin nazarında hepsi bu kadar basit tabii..." Bana ne yapacağını bilememezliğin getirdiği çaresizlikle bakarken, "Loki bunların hiçbirini istememişti!" diye bağırdım.
Babası tarafından ihmal edilen bir çocuk olarak çareyi asilik yaparak dikkat çekmekte aramıştı ve bunu yaparken de karşı koyamayacağı birisine mahkûm olmuştu. Bunların hiçbirisini istediği için yapmamıştı.
Şimdi ise herkesin nefretine sahipti...
"Biliyorum." diyerek sanki hislerimi anlayabiliyormuş gibi bana baktığında başımı iki yana salladım. Bunlar beni kontrol altında tutma çabalarından başka bir şey değildi...
Elllerimde oluşan yeşil plazmalara gözleri kaydığında endişeli bakışlarını tekrar yüzüme çıkarmıştı. "Öfkeni anlıyorum ancak yanlış kişiler üzerine yöneltmemelisin."
"Kes sesini!" diye dişlerimin arasından konuştuktan hemen sonra Vision'ı, kafasındaki taşı çıkarmak için getirenlerin bulunduğu alana bir portal açtım ve içinden geçtiğim anda Wanda, Natasha, Steve, Bucky ve diğer birkaç kişinin gözleri üzerime çevrilmişti.
Bucky ne ara gelmişti buraya? Gözlerim birkaç saniyeliğine onun üzerinde oyalanırken, Natasha ve diğerlerinin gergin yüzlerine döndüm tekrar.
Burnumdan soluyarak bakışlarımı üzerlerinde gezdirdiğimde Steve ayağa kalkmıştı usulca. "Haberleri aldın sanırım."
Elimi kaldırarak onu durdurdum. Boşuna zahmet etmesindi. "Hiç yapmacık üzüntünüzle yanımda olduğunuzu hissettirme olaylarına girmeyin. Loki umurunuzda değil, umurunuzda olan şey benim ittifakım."
Natasha durgun bir sesle, "O kadar da kötü insanlar değiliz." dediğinde bir süreliğine bunu düşünmüş olsam da, bir farkı yoktu. Gücüm için yanlarında olmamı istiyorlardı.
"Aslına bakarsanız dürüst olacağım," dediğim sırada kalbimin üzerinde bir ağırlık oluşmuştu ve ben Çavuş Barnes'a bakmamak konusunda büyük çaba harcıyordum.
"Uğruna savaşmaya değer gördüğüm tek kişi Loki." dediğimde Natasha temkinli bir şekilde başını çevirmişti ve kime baktığını kesinlikle anlayabiliyordum. Bucky'ye bakıyordu. "Her şey, bütün uğraşlarım onu tekrar hayata döndürmek için."
Aslında bu bölüm smut olacaktı ama sadece smut sahnesi olmadan 800 kelime olduğunu görünce bölümü ayırmak istedim. Yani diğer bölüm mmhh
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Moth To A Flame ~Bucky Barnes
FanfictionSmut warning ⚠️ Bir kehanet, sonsuzluk savaşı ve bir evrenin kurtuluşu.