taylor's number

861 109 77
                                    

"Hangisinden alacaksın?"
"Bilmem. Canım karamel çekiyor."
"O da iyiymiş ama fıstık hepsine bin basar."
"Hadi ordan."

Soobin ve Yeonjun bir yandan birbirleriyle atışarak dondurma seçmeye çalışıyorlardı. Soobin en iyi dondurma çeşidinin fıstıklı olduğunu iddia ediyor, Yeonjun ise fıstığı sevmesine rağmen sırf Soobin'i kızdırmak için karadutlunun çok daha iyi olduğunu söylüyordu.

Bu atışma uzun bir süre devam etti ancak dondurma tezgahının önünde bekleyen adam her ikisini de elindeki kaşıkla kovalamakla tehdit edince mecburen dondurmalarını alıp oradan ayrılmak zorunda kaldılar.

Şimdiyse Soobin'in tavsiyesi üzerine sahile inmiş ve yürüyüş yapıyorlardı. Deniz dalgalarının sahile vurmasıyla çıkan huzur verici sesler bu ikilinin sohbet seslerine karışıyor, oldukça samimi bir ortam oluşturuyordu. Yeonjun uzun süredir kendini bu denli güvende hissettiğini hatırlamıyordu.

"Soru cevap oynayalım hadi."
"Ne?"
"Bir süredir yakınız ama birbirimizi o kadar iyi tanımıyoruz. Bence iyi bir fikir."
"Tamam, ilk sen sor."

Soobin Yeonjun'un teklifini kabul etmesiye sevinçle gülümsedi ve soracak sorular düşünmeye başladı.

"En sevdiğin renk?"
"Siyah, senin?"
"Çok klasikti, benim mavi. Peki en sevdiğin ders?"
"Matematik."
"Iy! Benimki tarih."
"Asıl sana ıy! Korkunç zevklerin var Soobin."
"Sana konuşma hakkı verdiğimi hatırlamıyorum."

Yeonjun gözlerini devirdi ve Soobin ise ona dil çıkardı. Yalnızca birkaç sorudan bile tamamen alakasız insanlar olduklarını farketmişti.

"Tamam yeni soru. Kardeşin var mı?"

O zamana dek gayet neşeli ve gülümsemesi yüzünden eksik olmayan Yeonjun'un yüzü aniden soluverdi. Neyse ki bu ruh halinden çabucak kurtulup Soobin'in sorusunu yanıtladı.

"Var."
"Kız mı erkek mi?"
"Kız."
"Bir gün tanışmak isterim kendisiyle."

Bunun üzerine Yeonjun'un dudaklarından istemsiz bir kıkırdama döküldü. Soobin bunun sebebini anlamasa da çok kurcalamadı ve başka konular da konuşmaya devam etti.

Sahil boyu yürüyüp konuşmak onları yormuş olacak ki Soobin sahil kenarındaki kayalarda oturmayı önerdi. Soobin gibi yorulmuş olan Yeonjun bu teklifi ikiletmedi ve Soobin'in peşinden giderek onun oturduğu kayanın yanındakine oturdu.

Soobin gözlerini kapatıp rüzgarla burnuna dolan deniz kokusunu içine çekti. Sahil kenarında gezmeyi seviyordu ve denizin kokusunu içine çekerek saatlerce oturmak en sevdiği şeylerden biriydi. Uykusu gelmediği gecelerde bile telefonundan dalga sesi açarak kolayca uykuya daldığını hatırlıyordu.

"Eskiden Karina'yla sık sık buraya gelip deniz kabuğu toplardık. Kocaman bir koleksiyonumuz vardı hatta."

Soobin'den gelen ani itirafla şaşkınca gözlerini yanındaki bedene çevirdi. Soobin'in Karina'dan bahsederken gözlerinin içi gülüyordu ve bunu farkeden Yeonjun'un yüzünde buruk bir gülümseme oluşmuştu.

"Karina'yla epey yakın olmalısınız."
"Çok uzun zamandır arkadaşız, kız kardeşim gibi oldu benim için."

Soobin'in anlattıklarına başını salladı ve gözlerini tekrardan denize çevirdi.

"Yeonjun."

Soobin'in kendisine seslenmesiyle kafasını ona doğru çevirdi. "Efendim?"

"Gözlerin lens mi?"
"Neden sordun?"
"Bilmem, böyle bir maviliği daha önce kimse de görmedim."
"Bu bir iltifat mı?"
"Öyle anlamak istiyorsan evet."

Bunun üzerine kıkırdadı ve önüne döndü. Bu, gözleri üzerine aldığı ilk iltifat değildi.

"Utandın mı sen?"
"Yo, ne alaka."
"Yanakların kızarmış ama?"
"Soğuktandır o."

Yeonjun'un utanmış olduğunun farkındaydı Soobin, ancak bunun hakkında konuşmamayı tercih etmişti. Başka bir zaman olsa belki bununla ölümüne dalga geçebilirdi ama şu an, içinde bulundukları huzurlu ortamı bozma gibi bir niyeti yoktu. Onun yerine Yeonjun'un kızarmış yanaklarıyla ortaya çıkan sevimli ifadeye gülmekle yetindi.

Yeonjun denizi izlemeye devam ederken aniden omzunda hissettiği elle hızla soluna döndü. "Ne yapıyorsun?"

Soobin Yeonjun'un yüzündeki ifadeye gülümsedi ve elini Yeonjun'un omzundan çekerek parmağının ucunu gösterdi. "Uğurböceği konmuştu da, onu aldım."

Soobin'in parmağında gezinmekte olan uğurböceğini görünce ister istemez yüzünü bir gülümseme kapladı. Kendini bildi bileli bu hayvanları severdi.

"Bende alabilir miyim?"
"Tabii."

Uğurböceğini eline almak için cebindeki elini çıkardığı sırada duyduğu sesle dikkati dağıldı ve doğru duyup duymadığından emin olmak amacıyla eğilerek kayaların arasına baktı. Onun ne yapmaya çalıştığını anlamayan Soobin ise düşünceli bir ifadeyle ona bakıyordu.

"Ne yapıyorsun?"
"Elimi cebimden çıkarayım derken yüzüğümü düşürdüm sanırım, ona bakıyorum."

Bunun üzerine Soobin elindeki uğurböceğini tamamen unuttu ve Yeonjun'a yardım etmek için kayaların aralarına bakınmaya başladı. Bir süre sonra gözüne çarpan metalle elini iki kayanın arasına daldırdı ve gözüne kestirdiği nesneyi çıkarmayı başardı.

"Bunu mu arıyordun?"

Aramayı bırakıp Soobin'e döndüğünde, aramakta olduğu yüzüğü Soobin'in bulmuş olduğunu gördü ve kafasını salladı. Tam uzanıp alacağı sırada Soobin'in elini geri çekmesiyle olduğu yerde kalakaldı.

"Ne yapıyorsun? Ver şunu."
"Sadece bakmak istiyordum."
"Neyine bakacaksın sıradan bir yüzük işte. Uzatma da ver!"

Yeonjun'un bu durumu neden bu kadar büyüttüğünü anlayamamıştı. Eğer bakmasını istemiyorsa bunu sakin bir şekilde de söyleyebilecekken bağırması Soobin'i sinirlendirmişti.

"Al, yemedik." Bunun ardından yüzüğü Yeonjun'un tarafına doğru fırlattı ve bunu beklemeyen Yeonjun, yüzüğün tekrardan kayaların arasına düşmesinden korkarak korkuyla ileri atıldı ve düşmeden yakalamayı başardı.

"Sen çıldırdın mı? Az kalsın tekrardan kaybolacaktı!"

Soobin kaşlarını çattı ve ne dediğini anlamamış gibi Yeonjun'a bakmaya başladı. "Afedersin, bir anda bağırınca sinirlend-"

"Umrumda mı sanıyorsun? Denizle aramızda çok bir mesafe yok ve oraya gitse bir daha alamazdık, bunun farkında olman rağmen onu kafana göre fırlatamazsın! Bu yüzüğün değeri hakkında hiçbir fikrin yok!"

Yüksek sesle Soobin'e bağırıyor oluşu karşısındaki genci öfkelendirse de sesini çıkarmıyordu. Çünkü o da bağırmaya başlarsa bu kavganın sonsuza dek süreceğinin farkındaydı. Hem kendi canını daha çok sıkmak hem de Yeonjun'u kırmak istemediğinden tek kelime etmeden ayağa kalktı ve arkasına dönüp hızlı adımlarla yürümeye başladı.

Soobin'in sokağın sonuna ulaşmakta olduğunu gören Yeonjun geç de olsa yaptığı şeyin farkına vardı ve koşar adımlarla Soobin'in yanına ulaşıp onu kolundan tutarak durmasını sağladı.

Soobin kendisine döndüğünde gencin yüzünde gördüğü hayal kırıklığı kendisini tekrardan suçlu hissetmesine neden olmuştu. "Soobin ben öyle demek istemed-"

"Umrumda mı sanıyorsun?"

Daha önce söylemiş olduğu sözler Soobin tarafından yüzüne vurulunca aslında ne kadar kırıcı olduğunun farkına varmıştı. Öfkesini kontrol edemiyor oluşu yüzünden pek çok insanla arası bozulmuş ve çoğunu da kaybetmişti, Soobin'in de bu insanlardan olmasını istemiyordu.

"Özür dilerim, gerçekten."

Soobin dolan gözlerini Yeonjun'un farketmemesi için kafasını hafifçe sola çevirdi ve göz ucuyla ona bakarak konuştu.

"Bir özür her zaman her şeyi düzeltemez Yeonjun." dedi ve arkasına bakmadan çekip gitti.

Yeonjun'un kalbi, pek de uzun olmayan bir zaman aralığında aynı cümle tarafından ikinci kez paramparça olmuştu.

cry baby • yeonbinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin