29. BÖLÜM

9.4K 537 525
                                    

Merhaba canlar

Ben geldim dün atacaktım ama hâlâ misafir olduğu için atamadım.

Duyuru atmıştım kitapla ilgili olaylar oldu diye.

Size de demem gerekiyor kitabın basılma teklifi geldi ama ben istemediğim için bir süre uzadı bu durum.

Neyse fazla uzatmadan bölüme geçelim.

Sen benim şifa dilemediğimtek hastalığımsın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Sen benim şifa dilemediğim
tek hastalığımsın.

Sonu olmayan bir yolun bitmesi gibiydi hayat. Bazı bitişler yeni başlangıçlara gebeydi. Bilinmeden gidilen bir yolun sonu yoktu.

Sonu olmayan yolun çıkmazında kalmak kadar çaresizdi bazen hayat. Tek başına bilinmezlik içinde. Yıkık dökük bir binanın çöküşü gibiydi içinde büyüyen yanlızlık.

Berdan yalnızdı, kimsesizdi metruk bir binanın altındaki ceset gibiydi. Bulunması imkansız, yaşama tutunması zordu.

Yaptığı şeylerin önüne gelmesiydi bu. Yaptıkları ard arda üstüne çökmüştü.

Olduğu yerde dakikalarca beklemişti. Hiç bu kadar bitap düştüğünü hatırlamıyordu. İçinde öyle bir şey vardı ki ne nefes aldırıyor, ne hareket etmesine izin veriyordu.

O hep tekti ama bu sefer kimsesiz kalmış gibi hissediyordu. Yüreğindeki koca boşluk tüm benliğini varlığını yaşamını içine çekiyor gibiydi.

Kendi içindeki karanlıkta kaybolmuş yönünü bulmaıyırdı. İçindeki ışığı onu bırakıp gitmişti.

Evi varken kapının önünde kalmış gibiydi.

Bu kadar kolay mıydı yok sayılmak, görmezden gelinmek.

Şimdiye kadar kimseden özür bile dilememiş adam karşısındaki küçük kıza yalvarmıştı onunla kalsın diye.

Bu anı, çaresizliği yok sayılışı asla unutmayacaktı ama ilk önceliği onu yok gören karısını geri getirmekti.

Onu asla orda bırakmazdı. Bir insan nasıl nefesiz yaşaymazsa Berdan da Ezrasız kalmazdı.

Son bir ümidi vardı onu da kimseye kırdırmazdı.

Zor da olsa eli cebinde gitmişti. Çıkardığı telefonla hızla aklındakileri işleme koymuştu.

Fazla tutmuştu içindekileri artık dökme zamanı gelmişti. Yakan o yanan Ezra olacaktı.

Ezra arabaya bindiğinden beri öylece akıp giden yolu izliyordu.

Onun için zamanın geçmesiyle yolun geçmesi aynıydı. Boştu varılacak bir yeri yoktu.

Sanki ruhu çekilmiş gibi sadece nefes alabiliyordu.

Yaşayan ölüden farkı kalmamıştı zaten ruhu Berdanın her kelimesiyle ölmüştü her harfiyle yeniden dirilmişti.

Bir daha oraya gitmeyecekti. Giderse bu sefer bedenide ruhu gibi ölecekti.

LOTUS ÇİÇEĞİ ( TÖRE )Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin