Deniz odaya girdiğinde eşsiz karanfili sigarasının kokusu yayılmaya başlamıştı. Orta yaş bunalımına girmiş bir kadın gibi düşünceli görünüyordu. Onun içinde hiçbir şey kolay olmamıştı. Çoğu zaman ayaklarına, bileklerine ve baldırlarına sarılarak kendisini kötücül karanlık dehlizlerine çeken depresiflik ve hayattan kopma duygusunu geçiştirebilmişti. Birkaç kez başarısız olmuş olsa da bu konuda Deniz'den daha başarılı olduğu bir gerçekti. Dengesiz ve tatminsiz bir insan haline gelmiş, kişiliği yapraklarını dökmüş ve bir daha onlara kavuşamamış, hayattan çoğu zaman hiçbir beklentisi olmayan bir kızdı. Birbirlerine her konuda destek olsalarda mevzu bahis iç buhranları olduğunda ellerinden pek de bir şey gelmiyordu.
Gözleriyle dışarıyı izlediğinde en az hastane kadar, dışarınında iç karartıcı olduğunda karar kıldı. Tam anlamıyla evde oturup, kahvesini yudumlarken bir yandan da kitabın büyüsüne kaptırmalı ve ruhunu yağmura teslim etmesi gereken bir havaydı. Kitaplarını özlemişti. Huzurla kahvesini yudumladığı zamanları özlemişti. Rüzgâr hastane camlarını döverken, uzun zamandır ilk kez yalnız kalabildiğini fark etti. Sürekli farkli simalar görmekten yorulmuş beynine, sızlayan başı eşlik ediyordu. Farklı yatıştırıcılar ve sakinleştiriciler kullanıyordu. Doğal olarak şimdi hâlsizdi. Boğazındaki pek de derin olmayan kesikler ağrımaya başlamıştı. Ellerindeki bandajlar çıkmıştı, lâkin boğazındakini henüz çıkartmamışlardı. Burada yaşanan olayların nasıl astım krizlerini tetiklemediğine şaşırıyordu. Aslında bu aralar o kadar çok şeye şaşırıyordu ki, düşünmeyi bırakmıştı.
Kapı aralanırken içeri doktor ve Deniz girdi.
''Endoskopiye gerek kalmadı küçük hanım. Psikiyatrla konuşmayı reddetmişsin. Şu an bir sıkıntın yok. Taburcu olabilirsin. İşlemlerin halledildikten sonra çıkabilirsin. O bandaj bir süre daha boğazına sarılı dursun. Geçmiş olsun.''
İlk defa doktorlardan birinin yüzündeki ifade Masal'ı mutlu etmişti. Midesindeki bulantının yerini, uçuşan kelebekler aldığında her şeyin düzelmeye başladığını hissetti. Doktora tebessüm ettikten sonra onaylarcasına başını sallamakla yetindi. Zaman kaybetmek istemiyordu. Hastane lükstü ve olabildiğince konforluydu. Yinede hastaneydi işte. Bir kere kokusu bile Masal'ı kendinden geçirmeye yetiyordu. Kıkırdamaya başlarken, doktor çoktan kapıdan çıkmıştı bile.
''Şimdi seni giydirelim. Sana kendi kıyafetlerimden getirdim. Rüzgâr abin hastane masraflarını karşıladı ve şimdi aşağıda-''
Tam kolları vücûduma dolanmışken, elimin üzerine bakıp duraksadı.
''Yahu nasıl unuturum? Şimdi hemşire gelip serumu çıkartır.''
Demesiyle hemşire içeri girdi ve yavaşça elimin üzerindeki serumu çıkartıp, yerine bant yapıştırdı. Şimdi tam anlamıyla çıkmak için hazırdı. Camdan dışarı tekrar baktığında boğucu hava bile gözüne güzel gözüküyordu. Ne de olsa o oksijeni içine çekecek ve sürekli aynı kokulardansa, ciğerleri farklı kokuları da hissedebilecekti.
Hemşirenin odadan çıkmasıyla Deniz çantasından kıyafetleri çıkartıp, Masal'ı giydirmeye başlamıştı bile. Hazır olup da aynaya baktığında yaşadığı tam anlamıyla bir yıkımdı. Saçından haberi olsa da, yüzünden haberi yoktu. Olmamalıydı da. Rengi undan daha beyaz bir hâldeydi. Göz altlarının altında siyaha çalan morluklar vardı ve uyuşturucu bağımlılarını andırıyordu. Bu şekilde hastaneden çıkmasına izin verilmesini garipsemişti. Dudağının patlak olduğunu hissetmemişti, lâkin aynaya baktığında bariz bir biçimde ortadaydı. Dudağına sürülen, neden sürüldüğünü bilmediği merhemleri şimdi anlamlandırabilmişti. Lavobonun aynasından çehresini seyre daldığı esnada, elinde hissettiği sıcaklıkla titredi.
Eğer Hira burada olsaydı kesinlikle senin için -yürüyen ölü- tanımını kullanırdı. Tam anlamıyla berbat görünüyorsun. P2 filminde Tom'un kızı kaçırmadan önceki ve sonraki hâli gibisin. Hastaneye girişin ve çıkışın. Tam anlamıyla.
''Rüzgâr abi aşağıda bizi bekliyor iyilik meleği. Şimdi gitmemiz gerek. Ha eğer burada daha kalacağım diyorsan seni bırakabilirim?''
Birbirlerine bakıp kıkırdarlarken, Masal tüm gücünü Deniz'in elini tutabilmek için harcamıştı. Lobiye indiklerinde Rüzgâr abisini gördüğünde gözyaşlarının sel olup akmasına izin verirken, elinden geldiğince hızlı adımlarla ona doğru ilerledi. Sımsıkı sarılırken genç adama, ikisininde hissettiği mutluluğun tarifi yoktu. Şimdi karşısında hem babası, hem en yakını duruyordu. Kızın yüzünü ellerinin arasına alıp, dolu gözlerle süzmeye başladığında Masal daha fazla sessizliğini koruyamadı.
''İyiyim. İyiyim. Her şey geçecek! Baksan taburcu oldum bile!''
''Evet, bunu görebiliyoruz Masal, açıklama için teşekkürler.''
Deniz'in araya girmesiyle biraz daha yumuşayan ortam, nihayet Masal'ın istediği kıvama gelmişti.
''Şaka bir yana iyi olduğuna o kadar sevindim ki. Sana bir şey olsa ne yapardım bilmiyorum. Şükürler olsun ki şu an iyisin ve sana sımsıkı sarılabiliyorum.''
Tekrar birbirlerine sarıldıktan sonra kapıya doğru ilerlemeye başladılar. Rüzgâr'a abi demesine çoğunlukla gerek olmuyordu. Hatta Rüzgâr ona abi dememesini tembihlemişti. Bu yüzden artık abi kelimesini atmalıydı.
Dışarı çıktıklarında oksijeni buram buram ciğerlerine doldurdu. Güneş gözüne daha bir parlak, gökyüzü gözüne daha bir mavi geliyordu. Sanki bir ressamın, en güzel resminin içindeymiş gibi hissediyordu. Peri masalı kaldığı yerden devam ediyor gibiydi.
''Senin Masal'ın yanında ne işin var be?''
Leş gibi kokan alkol ve sigara kokusunun eşliğinde gördüğü yüz elbette ki tanıdıktı. Yutkunmakta zorluk çekerken, eliyle boğazında bandajı düzeltti. Deniz'le birbirlerine baktıklarında, ikisi de tatsızlık çıkacağının farkında değildi.
''Masal sen burada bekle.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğuş
Teen Fiction"Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmak zorundasınız. Nasıl yeniden doğmak isteyebilirsiniz ki, önce kül olmadan?" -Nietzsche