BÖLÜM 4: Bir küçük acı meselesi.

427 31 14
                                    

Duyduğu en son ses bir bağırıştı. Belkide bir inilti. Hatırlayamıyordu.

Gözlerini aralamaya çalıştı fakat yapamadı. Yumuşak bir zemin üzerinde yatar pozisyondaydı. Bunu anlayabiliyordu. Elini hafifçe kaldırmaya çalıştı. Gözlerini açamıyorsa, etrafı el yordamıyla yoklayabilirdi. Elinin üzerinde hafif bir ağırlık vardı. Hareket etmesini zorlaştırmıyordu, fakat varlığı hissediliyordu. Nihayet gözlerini araladığımda bembeyaz bir hastane odasında yatıyor olduğunu fark etti. Cenneti andırıyordu. Sadece. Sadece biraz fazla hastane gibi kokuyordu. Yüzünü buruşturdu. Her bir kası sızlıyordu. Her hareketinde de, bedeninin her bir uzvuna ayrı ayrı bıçaklar saplanıyordu. İşkenceyi andıran şu dakikaların bir an evvel bitmesini dilerken, sessizliğin ürkütücü bir hâl almaya başladığını düşünmeden edemedi.

Sanki biri onu duymuş gibi kapıyı araladı. Yüzünde maske vardı, fakat gözlerinden kim olduğunu anlayabiliyordu. Poyraz'dı. Yine, yine, yeniden. Burada olmasıyla kesinlikle Poyraz'ın bir alâkası vardı. Durduk yere bayılıp kendini hastanede bulmuyordu ne de olsa.

"Anneanneme ve dedeme ne söyledin? Haberleri var mı? Kaç saattir uyuyorum ben?"

Poyraz mutluluktan ağlayacakmışçasına karşısında dikilip, onu süzmek dışında herhangi bir şey yapmıyordu. Kapıdan içeri tek bir adım atmıştı ve mıhlanmıştı sanki. Bir ara hayatla ilişkisinin tamamen kesildiğini düşünse de yüzünde deligülümsemesi olarak nitelendirebileceği cinsten bir gülümseme belirdi. Nasıl bir tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu genç kız. Aşık olduğu adam onu uçurumun ucunda bulmuş, geri çekmiş, bir nevî hayatını kurtarmıştı. Sonraysa o bayılmıştı ve şimdi ikisi de buradaydı.

"Ailene haber vermedim. Deniz yolda, gelince halledeceğini söyledi,"

Derin bir nefes alıp duraksadı. Panik olduğu her hâlinden belli olsa da, yüzündeki gülümsemeden rahatladığı da belli oluyordu. Sanki bambaşka bir şey bekliyormuş ve olmamış, bu da onu epey mutlu etmiş gibiydi. Evet, yaptığı her şeyi ve söylediği her sözü kendisine yoruyordu. Saçmalıktı, bununda farkındaydı ama aşk zaten saçma ruh hâllerinin tamamından başka bir şey değildi.

"Ve sana tuhaf gelecek belki ama beni gerçekten korkuttun. Gerçekten Masal. İşin tartışma boyutu bir yana, bünyen gerçekten zayıflamış. Doktorlar en ufak bir bayılma ya da kriz esnasında çok ciddi hasarlar alabileceğini söylediler."

Şimdi ellerini başının arkasında birleştirmiş, bir aşağı bir yukarı bakınıp duruyordu. Sanki göz teması kurmaktan çekiniyor gibiydi. Birkaç adım daha yaklaştığında, odanın fazla geniş olmamasının dezavantajlarından biri sayesinde yatağıyla arasındaki mesafe seri bir biçimde kapandı. Elleri gen. kızın saçlarına değdiğinde bütün vücûdunun kasıldığını hissetti. Saçlarını okşamasını öyle çok özlemişti ki! Bu hâlde, hastane yatağında yatarken bile bunu düşünebiliyordu. Elini hafifçe kaldırıp, elini saçından çektiğinde, serumun derisine uyguladığı baskının verdiği acıyla yüzünü buruşturdu.

"Neyin var? Masal. Neyin var dedim?"

Poyraz oldukça soğukkanlı ve her durumda ifadesizliğini koruyan biri olduğundan, onu ilk kez bu hâlde gördüğü için afallamıştı. O her şeyi bilen, her şeye çözüm üreten, egosuna laf dahî ettirtmeyen adam süt dökmüş kedi yavrusuna dönmüştü. Yüz kaslarını oynatmak canını acıtmıyor olsaydı büyük ihtimalle kıkırdardı. Fakat yapamadı. Eli bu seferde yanağında gezinmeye başladığında, gözleri huzurdan kapanmaya başlamak üzereydi. Ne var ki teni tenine değdiğinde her zaman genç kıza huzur veriyordu. Bu asla değişmemişti. Tam gözgöze geldikleri esnada kapı hışımla açıldı.

"Ya sen hangi yüzle buradasın? Sen kimsin de bu kızın yanına gelebiliyorsun? Acınası yaratık! Defol git buradan Poyraz. Defol."

Deniz'in Poyraz'dan hiç hoşlanmadığını biliyordu. Fakat bu kadar derin bir kini o bile beklemiyordu. Gözlerini kocaman açıp şaşkınlığını açıkça belli ederken, Poyraz'ın yüz ifadesinde hiçbir değişiklik yoktu. Kaskatı yüz ifadesi ve delici bakışları asla değişmiyordu. Bu ürkütücü olmanın yanı sıra karşısındaki kişiyi de zor durumda bırakıyordu. Lâkin Deniz çabuk sinecek bir kız değildi, cevabını şak diye yapıştırırdı ve karşısındaki ne olduğunu şaşırırdı.

"Sen iyi misin Masal? Neler olduğunu bana detaylıca anlatacaksın ama önce şu gerizekâlıyı gönderelim."

"Poyraz da aslında gidiyordu. Onun benimle hiçbir a-"

"Şimdi hiçbir alâkası yok dersen ben buna inanır mıyım Masal? Bu hödük geldiği yere ya umutsuzluk, ya mutsuzluk ya da hüzün getirir. Kime hayrı dokunmuş ki şu güne kadar, sana dokunsun?"

Birbirlerine attıkları buz gibi bakışların arasında, ciddi anlamda üşüdüğünü hissettim, Masal.

"Poyraz. Lütfen. Git."

Kesik kesik konuşabilmişti. Nefesi yetmiyordu nedense uzun cümle kurmaya. Şu üç kelimede bile tıkanmıştı. Sanki ciğerleri bitik durumdaydı. Poyraz tam kapıya doğru ilerleyip Deniz'e keskin bir bakış daha fırlatırken kapı aralandı.

Eylül.

Poyraz'ın yüzündeki ifade yine sabitti fakat Deniz tırnaklarını, saldırmak için çıkartmış bir kediden farksızdı.

"Senin Masal'ın yanında ne işin var? Ne halt yemeye geldin buraya?"

"Sana hesap vereceğimi sanıyorsan yanılıyorsun. Bunların konuşulacağı yer hastane değil. Hele ki Masal'ın odası hiç değil. Çık dışarı."

Poyraz eliyle kapıyı işaret ederken, Deniz bağırmaya başladı.

"Evet sürtük bunların konuşulacağı yer burası değil. Olsa olsa seninle alakâlı mevzular pavyon köşelerinde konuşulur,"

Derin bir nefes aldı ve kapıya ilerledi hızlı adımlarla. Başını kapıdan uzatıp, pek de yüksek sayılamayacak bir sesle devam etti.

"Ve aptal sarışın, hastanede bir hastanın odasına girdiğinde ona geçmiş olsun denir. Tabii geldiğin yerde başka marifetlerini göstermen gerektiğinden, görgü de geri kalıyorsundur. Sende haklısın."

Kapıyı şak diye kapattıktan sonra Masal'ın yanına geldi ve ona sarılabildiğince sıkı sarıldı. Birbirlerine bakıp kıkırdadılar.

"Şu saçmalığa bakar mısın? Bu fahişeyi hâlâ ne diye yanında dolandırıyor bilmiyorum."

"Onların ilişkisi Deniz. Yani bizi hiç ilgilendirmez."

"Senin var ya şu sakin, mülayim hatun olaylarına bayılıyorum ulan. Bu arada Semih amcaya ve Nehir teyzeye haber verdim. Bizde kalacağını söyledim."

Birbirlerine bakıp hastane içerisinde makûl düzeyde sayılabilecek bir kahkaha krizine girdikten sonra Deniz çoktan Masal'ın yanına yatmıştı bile. Kollarını ona dolamış ve uyuyakalmıştı. En yakın arkadaşıyla hastanede bir yatağın üzerinde uyuyakalacağı hiç aklına gelmezdi, fakat oluvermişti işte. Serum takılan elini Deniz'in altından kurtardıktan sonra normal sayılacak bir biçimde ona sarılıp gözlerini yumdu. Cenin pozisyonunu almıştı ve şimdi kendini hiç olmadığı kadar güvende hissediyordu.

Yeniden DoğuşHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin