28 Ocak,
Karlı bir kış günü.
Saat 22.00
"Hiçbir zaman sevilen bir çocuk olmayacaksın!"
Derin bir nefes almıştı Masal. Düzelmeyecek, yolunda gitmeyecek her şey için depderin bir nefes. Küçük bir kızın duyması gereken en son cümleleri işitiyordu kulakları. Oysa bunları hak edecek bir şey yapmamıştı. Küçüktü. Tertemiz bir kalbi vardı. Yüreğine henüz kötülük değmemiş minik bir kız, neden sevilmeyecekti ki?
"Keşke o baban olacak adam ameliyatta seni kurtarmak için çabalamasaydı da ölseydin!"
Kardeşinin bunları duymuyor olduğunu umarak gözlerini sımsıkı kapattı. Ne zaman bir şeylerden kaçmak için çabalasa, gözlerini sımsıkı yumar sonra dış dünyayla tüm iletişimini keserdi. Kendine ancak böyle bir kurtuluş yolu bulabilmişti. Annesi bu hâlinden nefret ederdi. Aslında Masal'ın her hâlinden nefret ederdi. Doğduğu günden itibaren ona karşı muazzam bir kin besliyordu. Küçük kız bunu anlayamadığı gibi, tek yapabildiği odasına gidip kitap okumaktı. Çoğu zamanda banyoya girer, ışıkları kapar, kapıyı kitler ve babası gelene kadar küvetin içinde ağlardı.
"Seni aptal! Tek yapabildiğin şey gözlerini kapamak, değil mi?"
Annesi önceden bağırıyordu belki ama, şu an resmen çığlık atıyordu. Bağırış çağırışlar kulaklarını uğuldatırken, nefes almakta güçlük çekiyordu. İlaçlarını annesinden uzak tutmaya gayret ediyordu. Birkaç kez ilaçlarını görünürde bıraktığında annesi ilaçlarına el koymuş ve Masal krize girmesine rağmen, ilacını ona vermemişti. Hastaneye kaldırıldığında, doktorlar biraz daha gecikme olması hâlinde Masal'ı kaybedebileceklerini söylemişlerdi. Herbir anısını hatırlıyordu. Unutması imkânsızdı. Kalbine hançer olup saplanan, başına çivi çakılıyormuşçasına çakılan hatıraları peşini bırakmıyordu. Henüz ufacık bir çocuk olmasına karşın çok yoğun duygularla bezeli, ağır şeyler yaşamıştı. Ondan ölümüne nefret eden bir öz annesi vardı. En azından kardeşine öyle davranmıyordu ve bu kızın içini biraz olsun rahatlatıyordu.
Annesinin tırnaklarını bileklerinde hissettiğinde, tuttuğu gözyaşları bardaktan boşalırcasına akmaya başlamıştı. Kadın bir yandan kızı sarsarken, bir yandan da bağırmaya devam ediyordu. Sarsıntının etkisiyle cebine koyduğu astım ilacı yere düşüvermişti. Bileklerinden damlamaya başlayan kırmızı sıvının kan olduğunu anladığında, kurtulmak için daha çok çırpınmaya başladı.
Kurtulur kurtulmaz yerden ilacını alıp, merdivenleri hışımla tırmandı. Kardeşi odadaydı ve ağlıyordu. Bileklerinden akan kanı göz ardı ederken, gözleri peçete arıyordu.
"Hiçbir şey yok Hira. Hepsi geçti. Ben iyiyim, annende iyi. Bir sorun yok. Lütfen ağlama."
Beşiğinde yatan minik kızı izlerken, gülümsüyordu. Canı acıyordu ama kız kardeşi bundan daha önemliydi. Emziğini yeniden Hira'nın ağzına yerleştirirken komodinin üzerindeki peçeteyi gözüne kestirdi.
Bileklerini temizledikten sonra lavoboya gidip yıkadı ve derin bir nefes aldı.
Sadece dokuz yaşındasın Masal. Herkesin senden nefret etmesine imkân yok. O kadar uzun süredir yaşamıyorsun bile.
Yüzüne tekrar su çarptıktan sonra koridorda annesinin bağırışını tekrar duydu.
"Artık çocukların yüzlerini görmeyeceksin! Bende onlarla daha fazla aynı yerde yaşamak istemiyorum! Gidiyorum! Bir daha bana ulaşamayacaksınız!"
Salonda otururken annesinin büyük bavulunu fark etmişti. Fakat dikkat etmemişti. Babasıyla yurtdışı gezisine gideceğini düşünmüş, pek kafa yormamıştı. Anlaşılan gidiyordu. Bir daha da dönmeyecekti. Gözleri dolu doluydu. Kardeşine nasıl bakması gerektiğini bilmiyordu. Babası neredeydi? Annesinin sesini yükselterek konuştuğu kişi, büyük ihtimalle babasıydı.
Kardeşine nasıl bakacaktı? Mamasını hazırlayamazdı, boyu oraya kadar uzanmazdı. Bezlerini değiştirebilirdi. Ama babasına ve kendisine yemek yapamazdı. Ağır şeyleri taşıyamıyordu ve ev işlerinde iyi olmasına rağmen koskocaman evi tek başına çekip çeviremezdi.
"Masal sen iyi misin?!"
Anneannesi hızla ona doğru gelirken, ağlamamak için kendini zor tuttuğu her hâlinden belli oluyordu. Dedesi ve annesinin bağırışlarını kestiremiyordu. Anlaşılmıyordu. Sesler öyle çok yükselmişti ki üst katta olmalarına rağmen, Hira tekrar ağlamaya başlamıştı. Anneannesi, Masal'ı belinden tutup odaya götütürken hayatında hiç duymadığı kadar sert bir kapı çarpış sesiyle irkildi.
"Masal annen iyi değil. Rahatsızlığı tam olarak ne bilmiyorum ama iyi değil. Uzunca bir süre anneni ya da babanı görmeyeceksin. Ne zaman görebilirsin tekrar, bilmiyorum. Deden ve ben hep yanında olacağız. Şimdi yanına mümkün olduğunca az eşya al çünkü ilk uçakla Ankara'ya gidiyoruz."
Bitmişti. Annesi gitmişti. Babasından haberi yoktu. Bundan sonra anneannesi ve dedesiyle yola devam edecekti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğuş
Teen Fiction"Kendi alevlerinizde yanmaya hazır olmak zorundasınız. Nasıl yeniden doğmak isteyebilirsiniz ki, önce kül olmadan?" -Nietzsche