herkese selam, biz geldik! eğer yıldıza basmayı ve bolca yorum yapmayı unutursanız çok üzülüyormuşum öyle duydum!! 💗
iyi okumalar perisi ennnn güzel perilerime 🧚♀️
kıvırcık saçlı kadın, komiser özkaya'nın dinlenmeye ayırdığı o izin gününü bertaraf etmek için elinden geleni yapmıştı. bugün gratis mağazasında beklediği indirim vardı; tek başına gitse çok çok sıkılırdı. bu nedenle moralinin bozuk olduğuna dair çeşitli söylemlerde bulunarak kızıl komiseri ikna edebilmişti.
bu ikna ediş sonrası yaşananlar ise muammaydı.
aybike eren özkaya, sevgili eşi berk özkaya'nın sepeti tuttuğu elinin üstüne göz kalemiyle kendi baş harfini yazdıktan sonra kıkırdadı. "mühürledim seni baş harfimle eline..."
komiser alttan altta sırıtarak konuştu. "kurşunlar da işlemez mi yüreğine?"
gözlerini devirdi, kadın. "bana kurşun deme ya! göz kalemi de, aa bak rimel ne güzelmiş falan de... ya da buldum! bu dudak parlatıcısı ne de güzel yakışırmış eşimin dudaklarına de..."
berk sırıttı. sevgili eşinin dudaklarına saklı bir iştahla bakarak, "hm," dedi. düşünürcesine çıkmıştı sesi. "yalnız gözle bakarak test etmem o yakışmayı." tek gözünü kırptı yavşakça. "bil diye söylüyorum."
genç kadının gözleri, koyu toprak tonlarında bir rujla kesiştiğinde, "sus!" diyerek azarladı komiseri. rujun teaster ürününe ulaştı, eline alarak kapağını açtı. hayran hayran bakarken, "ne güzel rujsun sen ya..." diyerek söylendi.
hemen sonrasında sepeti tutan kızıl komiserin bileğine ruju sürdü. "ay, berk!" diyerek sesini yükseltti heyecanla. "şunun duruşuna bak! senin bileğinde bile böyleyse dudaklarımda nasıl durur kim bilir, harika!"
rujun fiyatına baktı. "eh, iyi..." dedi düşünceli düşünceli. "mağaza için kartım var, yarı fiyatına düşüyor... 100'e yani." rujun teasterini bırakıp kapalı bir ürünü sepetine koyarken konuştu. "yarı fiyatı 100 ya! bir ruja normalde 200 nasıl verilir?"
kendisini sessizce izleyen komisere döndü. "ekonomiyi bu hale getirenleri de tutuklayabilir misin?"
berk, elini nazikçe aybike'nin beline yaslayarak ileri doğru yürüttü. "yak, yak ama böyle yakma beni yavrum, yürü hadi."
genç kadın içten içe komiserin bu hallerine gülmek istese de eğlendiğini fazla belli etmek niyetinde değildi. mağazayı ikinci gezişiydi, üçüncüde de alacak bir şeyler bulup ödemeyi yapacaktı. sinirlenip buradan erkenden çıkmasını istemiyordu.
raflarda bir allık gördüğünde merakla ona uzandı. güzel görünüyordu aslında. allığı da yeni bitmişti ve bunun renkleri aşağı yukarı aynıydı.
allığın kapağını açtığı sırada, "elimde yer kalmadı," diyerek sızlandı, berk. aybike ise sırıtarak kendince bir fikir buldu. "o zaman eğilin, sultan süleyman... hürrem sultan'ın çareleri tükenmez."
sırıttı, berk. dizlerini hafif kırdı. genç kadın, parmak uçlarında yükselerek parmağına aldığı allığı komiserin burnuna sürdü. hayran hayran bakarken, "pigmentine bak!" dedi eğlenerek. "fiyatına göre çok çok iyi."
komiser, hayranlıkla gözleri parıldayan öğretmene tatlı bir tebessümle baktı. "koskoca devletin polisini getirdiğin şu hale bak..." güldü, aybike. çantasından bir ıslak mendil çıkarıp burnunu silerken, "koskoca devletin polisine başlattırtma," diyerek tatlı bir tehdit savurdu.
komiser, genç kadının ıslak mendili kavrayan elini tutarak aşağı indirdi. afallayan bakışlarını fırsata çevirebilmek demek; berk özkaya olmanın altın kuralıydı. "o kadar güzel bakıyorsun, öyle bıcır bıcırsın ki.. makyaj malzemesi olası geliyor insanın."
beklemediği itiraf karşısında tüm kanın yanaklarında toplandığını hissetti, aybike. sadece baktı, hiçbir şey söyleyemedi. berk özkaya ise zaferle karışık gülerek burnundan bir makas aldı. "allığa gerek yok, sen zaten kızarıyorsun."
onların bu tatlı flörtleşmelerini bölen şey; elinde kamerasıyla emir'in gratisi basmasıydı.
"kamera açık, kardeşim! ayrılın yavaşça... çocuklar da izliyor bu kanalı!" berk, ufak bir küfür mırıldanarak aybike'den geriye doğru çekilirken emir tek gözünü kırptı. "valla çocukların hepsi de aybike için izliyor... hasta ettin hepsini, kızım!"
berk araya girdi. "kanalın sahibi de çocuk olduğundan genel kitleyi sorgulamamak lazım aslında."
emir alayla güldü. "sus, salarım fanlarımı üstüne!" kamerayı kendisine doğru çevirdi ve gülerek açılış konuşmasını yaptı. "evet, çiçekler! ben emir ece ama kitlem genellikle sarı titrettin beni der!" kamerayı iki yakın arkadaşına çevirdi. "bugün sesine bayıldığınız yarı polis ama tam öğretmen aybike eren özkaya ile onun sevgili eşi komiser berk özkaya'yla birlikte gratis vlogundayız!"
kıkırdadı, aybike. "ama geç kaldınız, sarı bey... alışverişimiz çoktan bitti." berk'e baktı. "şunları ödeyip geliyorum."
belli belirsiz sırıttı, komiser. "temassızımı istemeyi unuttun?"
aybike alayla güldü. "limitin kaldı mı ki?"
emir, aybike'nin cevabına karşı kahkaha atmadan edemedi. genç kadın, sepeti imalı bakışlarla berk'in elinden alıp kasaya gitti ve ödeme işlemini kısa sürede gerçekleştirdi. bunlar onu idare ederdi.
dışarı çıktı, kadın. kendisini bekleyen emir ile berk'in yanına doğru ilerlediği sırada esmer bir kadının -muhtemelen- eşine doğru yönelişini dikkatle izledi. çünkü adam, eşi gelir gelmez söylenmeye başlamıştı. "iki saattir seni bekliyorum, güya yirmi dakika dedin! kim bilir ne kadar gereksiz para harcadın şuraya."
gözlerini devirdi, aybike. "işte yüceltilen günümüz evliliklerinin gerçek yüzü."
berk, aybike'ye bakarak konuştu. "biz yüceltilmeyen bir evlilik yaşayalım o zaman."
aybike alayla güldü. bu söylediğine kendisi inanıyor muydu gerçekten?
berk, kadının elindeki poşetleri tepkisizce aldıktan sonra emir kıkırdadı. "aybike'nin sondaki side eye gülüşünü editlemek için koşarak eve gitmem lazım!"
berk, emir'in ensesine sert bir şekilde vurdu. "çok konuşma, sarı. dayaktan titretirim seni."
***
berk, aldıklarını arabaya yerleştirdikten sonra aybike'nin ciddi konuşmasını dinlemeye başlamıştı. "evlilik konusunda ciddiyim," dedi kadın. sesi düz, olabildiğince netti. "ara ara istemediğimiz türden, bizim dışımızda yakınlaşmalar oluyor ama bu benim saçma sapan yuva kurma işine sıcak baktığım anlamına gelmiyor."
iç çekti, başını cama yaslayıp fısıldarcasına konuştu. "zaten sonu genelde felaketle biter; bir sonrakiler ise ihtiyaçtan doğar. bitmek tükenmez, gereksiz bir döngü."
kaşlarını çattı, berk. ne demek istediğini anlayamamıştı.
"her evlilik bir felaketi doğurmak zorunda diye kural mı var?" diyerek sordu. "neden böyle düşünüyorsun? hep en kötü ihtimale odaklısın."
güldü, aybike. araba evin önünde durduğunda aşağı indi. berk, bagaja bıraktığı poşetleri kapının önüne kadar taşıdıktan sonra izin günü olduğunu umursamadan merkeze gideceğini söyledi.
en azından birilerinin nöbetini alarak kafasını dağıtabilirdi; aksi halde evin içerisinde kendi kendini yiyeceğini biliyordu.
sizce aybike'nin evlilikten bu kadar nefret etme sebebi ne olabilir??
ŞİMDİ OKUDUĞUN
öyle kolay aşık olmam / ayber
Hayran Kurguevlenmemek için annesinin ayarladığı buluşmalardan kaçan kızıl oğlan, kıvırcık saçlı kızla altı aylık bir sözleşme yapar.