49. bölüm

4.4K 167 35
                                    

Sarhoş olduğunu biliyordum fakat arkamdan birden elini karnıma sarması ve vücudunu tam olarak direkt hissetmem beni az çok rahatsız etmişti. Çünkü ben Demir'den sonra kimseyle bir temas halinde bulunmamıştım.

Elimdeki sürahiyi yavaşça bırakarak rahatsızca kıpırdandım ve elimi elinin üzerine koyarak uzaklaştırdım.

Bu kadar temas yeterdi.

Yalnız Akif Cesur'un yanağından öpen sensin.

Her arkadaş birbirini öper.

Ne olduğuna bağlı.

Boğazımı hafifçe temizleyerek önünden çekildim ve bir şey demeden mutfaktan çıkarak salona geçtim. Koltuktan bir tanesine rahatça otururken elim istemsiz karnıma gitmişti ve ben neden sırıtıyordum. İlgi açlığı mı yaşıyordum?

Akif Cesur'u orada sarhoş haliyle daha doğrusu çakır keyif haliyle bırakmak içimden gelmiyordu ama yanında durmak da istememiştim. Zaten kendisi de çok durmadan yanıma iki eli dolu bir şekilde gelmişti. En sevdiğim meyveleri özenle doğramış ve yanına su getirmişti. "Teşekkür ederim." Ağzımın içinde mırıldanarak elindekileri aldım ve yemeye başladım. İştahım yok demeyecektim çünkü vardı. Hamileydim ben. Tavır da yapardım her şeyde.

"Ben özür dilerim," Dedi Akif Cesur başını eğerek ve ensesini kaşıyarak. Akif Cesur utanıyor muydu?

Sana sarıldığı için mi?

Yoksa kalbinin hâlâ başka birine ait olduğunu düşünüyorken sarıldığı için mi?

"Belki hâlâ alkolün etkisindeyim ama sana bu kadar yaklaşmamalıydım. Korkuttuysam özür dilerim. Bir daha gerektiği zaman yaklaşırım. Ben odamdayım, eğer bir şey olursa yanıma gelebilirsin." Dedi ve ayağa kalkarak hızlı adımlarla odasına geçti. Eli de hafif kalkmıştı ama daha sonra geri indirmişti. Sanırım karnıma dokunacaktı ama izin vermeyeceğimi sanmıştı. Ben Akif Cesur'a her şeyde izin verirdim ama az önce olan şeyler bana fazla gelmişti. Onun bedenini bu kadar yakından hissetmek... garipti.

Daha haftalar önce tanıştığım adamın içimi kıpır kıpır etmesi ve ona sonsuz güvenmem... evet, garipti.

**
Akif Cesur hâlâ odasından çıkmamıştı. Verdiğim tepki çok da anormal değildi aslında. Ben Akif Cesur'la şunun şurasında iki haftadan beri tanışıyordum. Bana arkadan gelip sarılması onun anormalliğiydi.

Koltuğun altına sakladığım günlüğüme elime aldım. Bir şeyler yazmak, kendimi yazılara dökmek istiyordum.

Sevgili günlük diyerek giriş yapmayacağım ama sevgili günlük,

Anne ölme dediğim zamanları hatırlıyorum. Bir kömür karası gözlerin beni bakışlarıyla yakmasını; ama annemi kendi elindeki bir kibrit ve benzinle yakmasınını da hatırlıyorum. Unutamıyorum. Unutulacak gibi değil.

Anne ölme demek istiyorum. Ölme, o ateşle ısıt sadece kendini; ama ölme, yaşa. Daima yaşa.

Şimdi buraya 'anne ölme' yazıyorum ama ben de anne oluyorum. Belki bir kızım olacak belki bir oğlum ama her zaman, yaşadığım müddetçe ayrım yapmadan değer vereceğim. Anne.. ben de bir ateşin altında ölür müyüm?

Defne

Başımı eğdiğim yerden kaldırdım ve derin bir nefes alıp vererek günlüğü kapatarak tekrar koltuğun altına koydum. Burada güvende olduğunu düşünüyordum. Ne Demir ne de ben temizlik yapıyorduk. Temizlikçi ablalar geliyordu, e ben de o zaman günlüğü oradan çıkarıyordum.

Beynini de oraya atıp bir köşeye çekiliyorsun herhalde Defne. Ne Demir'i ya??!!!!! AKİF CESUR O.

Ne Demir'i iç ses ya? Ne diyorsun?

Ne Demir ne de ben temizlik yapıyorduk, dedin Defne. Salak mısın?

Dilim sürçtü belki iç ses. Salak sensin, terbiyesiz.

Bir daha olmasın o zaman.

İç sesim ile konuşmayı bitirerek ayağa kalktım ve mutfağa geçerek iki tane yeşil çay yaptım. İki kupayı da elimde tutarken rotam belliydi. Dökülmesinden korka korka Akif Cesur'un odasının önüne geldim ve kapıya bir kere ayağımla vurarak dirseğimle kapıyı açtım. Benim kapıyı açmamla birlikte önünde duran defteri hızla kapatmış ve eliyle ileriye itelemişti.

"Çay?" Dedim bir bardağı elimle kaldırarak.

"Çay?" Dedi o da sorarak.

"Tea?"

"Tea? Ne diyorsun Defne?"

"Yeşil çay getirdim ikimize." Dedim ve yanına ilerleyerek çalışma masasının üzerine iki kupayı da bıraktım.

"Üçümüze." Diyerek düzeltti ve çayından bir yudum aldı.

İyi bari, hiçbir şey olmamış gibi davranıyor. Sevindim.

"Doğru," dedim ve sessiz bir şekilde devam ettim. "Hamileydim değil mi?"

"Hamile olduğun için, daha doğrusu Demir'den hamile olduğun için mutsuz musun? İstemiyor musun bebeği?" Dedi üzgün çıkan sesiyle.

"İstememek değil aslında. Sadece yeterli bir anne olacak mıyım, bebeğim beni sevecek mi endişe içerisindeyim. Aldırmak istesem çoktan aldırırdım. İstiyorum ben bebeğimi doğurmak; ona annelik yapmak. Bu da benim boynumun borcu olsun." Dedim tek nefesle.

"İyi ki aldırmadın. Ne kadar bebek Demir'den de olsa... o suçsuz günahsız bir bebek. Bebek ya sonuçta. Ben o'nu şimdiden sevdim. Umarım kız olur. Yani erkekte olabilir ama kız olsun, kız olsun değil mi Defne?"

"Yok, söyleyemem. Bebeğim duyarsa ve cinsiyeti başka çıkarsa üzülebilir." Dedim ciddiyetle.

"Doğru diyorsun. Yok ben de zaten kız olsun istemiyordum ki. Erkekte olur kız da. Sağlıklı olsun yeter." Dedi eğilerek ve yüzünü karnımla aynı hizaya getirerek.

"Tabi tabi.." dedim gülerek ve omzuna bir tane geçirdim.

"Ah, kızım ne yapıyorsun ya?" Dedi omzunu tutarak.

"Ay merak etme," dedim sandalyesine oturarak. "Ölmezsin." Göz devirdim.

"Gidecek misin?" Diye sordu birden. Nereye gidecek miydim?

"Nereye?"

"Bebek doğduktan sonra..." dedi yatağa oturarak. "Gidecek misin?"

"Bilmem, hiç düşünmedim. Giderim herhalde, sana daha fazla rahatsızlık vermek istemem." Dedim omuz silkerek. Ne kadar da umursamazdım ya.

"Anladım. Bana rahatsızlık vermiyorsunuz, aksine ben çok mutluyum halimden. Evimde de bir tane bebek olsa hayır demem. Senin gözlerin gibi boncuk boncuk olacaksa hem de... hiç demem."

"Olur boncuk boncuk." Dedim gülerek.

●●

Olur boncuk boncuk ya. Hiç meraklanmayın. Bebek ağlar da amaaan. Şimdi kim bakacak bu bebeğe offff. Uğraş dur.

Neyse 6 günden beri bölüm atmıyordum çünkü yazasım yoktu. Okula git gel, işe git gel zorluyordu. Zaten işten de çıkıyorum, hafta sonları atabilirsem bölüm atarım.

Bölüm sonu düşüncelerinizi buraya alabilir miyiiim???

ASKER HATTI | TextingHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin