Hwang Hyunjin.
Şehvetin prensi, cehennemin en acımasız sahibi. Alevlerden doğma, günahların en cezbedicisi. Tanrı düşmanı, meleklerin intiharı.
Ve bir de, Lee Felix'in kaderi.
Sahip olduğu onlarca lakaptan hiçbiri bu kadar belirleyici olmamıştı şimdiye kadar. Oysa henüz doğmamış bu melek yüzyıllardır süregelen yaşamını tamamen değiştirecekti, her şeyin ilki olacaktı. Biliyordu, risk alarak ilk kez kabul etmişti onun için yazılan yüzlerce kaderden yalnızca bu kaderi.
Meleklerin kanatlarından kopan tüyleri yakması için emir verdi ateşlerine. Zaman yaklaşıyordu, kehanette adı geçen çocuk ölecekti ve onu yatağına getirdiğinde başka meleklerden izler kalmamalıydı. Dün gece yatağında ağırladığı meleği bilmemeliydi mesela Felix.
Çok meleği kirletmişti Hwang Hyunjin'in güzelliği. Günahtan doğanlar arasında en günahkâr olan oydu. Alevleri anımsatacak şekilde yüzünün iki yanından salınmış, beyaz tenine tezat simsiyahtı saçları. Dudakları kıpkırmızı, dokunduğu yerleri yakacak kadar sıcaktı. Gözleri her daim kısık, sinsi bir parlaklıkla bakıyordu.
Muhteşemdi. Görüp görülebilecek en mükemmel şeydi. Bütün evren üzerinde ondan daha güzel, daha kuzursuz kimse bulunmazdı. Bu yüzdendi ya Tanrı'nın onu cehenneme kapatması. Cennete konuk olacak insanlar Hyunjin'in Tanrı'dan daha güzel olduğunu görürse ilahi gücü sorgulardı. Ölüm melekleri de bu nedenle eril olurdu, zira cennetin güzel melekleri Hyunjin'i gördüğünde Tanrı'ya olan sadakatini kaybederdi. Tanrı'dan daha görkemli, daha güzel biri varsa mutlak güç nasıl Tanrı'da olsundu ki?
Çok etkileyiciydi Şehvet Prensi. Kendini Tanrı'sına adamış meleklerin masum kalplerine bile günahını aşılayabilecek kadar etkileyiciydi. Uzun parmakları meleklerin yasaklı kanatlarında dolaşırken alevden yatağında sonlarına koşardı günahsız varlıklar. Melekler günah işleyemezdi, tek bir günah bile yeterdi yaşamlarını bitirmeye. Oysa Şehvet Prensi'nin öyle bir güzelliği vardı ki yok oluşa değerdi. Sonsuzlukla yarışan yaşamı boyunca sayısız melek ilk ve son günahını işlemişti uğruna, son nefesini vermişti koynunda.
Bu yüzden, hak ederek kazanmıştı "Melekelerin İntiharı" adını.
Şimdiye dek yüzlerce farklı kader yazılmıştı bu Tanrı düşmanına. Hiçbirini dinlememiş, boyun eğmemişti ona yazılana. Dinlemezdi o Tanrı'yı, itaat etmezdi. Ancak bu kez farklıydı; bu kaderi Tanrı yazmamıştı. Cennet ve cehennem inlemişti kehanetin geldiği meleğin çığlıklarıyla. Yine de çok tereddüt etmişti Hyunjin. Meleğe gelen bu kehaneti dinlerse Tanrı'nın önünde diz çökmüş olacağından korkmuştu. Oysa kehanet Tanrı'nın sonunu getireceklerini söylüyordu. Hiçlikten gelen bir kehanete uymak Tanrı'ya itaat sayılır mıydı?
Ancak şimdi Dünya'ya giderken bu tereddütlerin hiçbir anlamı kalmamıştı. Kalbine işlenmiş meleğin ölüm günü gelmişti. Ruhu ayrılacaktı bedeninden, Hyunjin orada olmalıydı. Kaderine karşı gelmeyip kehanete kulak verecekse o tertemiz ruhu çalmalıydı Tanrı'dan, cehenneminde saklamalıydı onu.
Her şey fazlasıyla hızlı gelişmişti, sonsuzluğu tatmış biri olarak zamanı ilk kez böylesine hissediyordu. Yüzyıllar süren hayatında onu şaşırtmayı başaran ilk kehanet kaderindeki çocuğa gelendi; İlklerin Meleği Lee Felix.
Kehanet gelen melekler normalde cennette ağırlanırdı onurla. Kehanetler kutsaldı, Tanrı'dan bile üstün bir güç tarafından seçilen kişiler aracılığıyla iletilirdi evrene. Bu nedenle kehanet getiren melekler üstün görülürdü, saygı duyulurdu onlara. Cennetin en güzel köşesi onların olurdu.
Oysa Felix denen bu ruh dengeyi öyle sarsmıştı ki dünya tarihinden bile eski bir zamandan beri ilk kez kehanet alan bir melek, ölmüştü. Lee Felix'i müjdeleyen melek küle dönmüşken Felix'e müjde demek ne kadar doğruydu?
Üstelik eril ruhlar ölüm meleğinden başka bir şey olamazlardı Tanrı katında. Kehanet'e göre Felix kanatlarla bile süslenecekti cenneti güzelleştirmek için. Onca zarif meleğin arasında göze çarpmayacak kadar güzel olabilir miydi eril bir ruh? Tanrı buna nasıl izin verecekti? Felix kesinlikle yeni bir çağ başlatacak kadar özel olmalıydı.
Hwang Hyunjin'e de böylesine eşsiz bir ruhtan başkası yakışmazdı zaten.
Yedi kat cehennemin her bir katından geçti dünyaya ulaşmak için. Kardeşleri korktu kopacak kıyametten, durdurmaya çalıştılar onu. Öfkelendi, yedi günahın yedisiyle de işaretlenmiş ellerini ateşlerin arasına soktu tehditkar bakışlarıyla. Simsiyah saçlarında dolandı emrindeki alevler, gözleriyle beraber tutamlarının da rengini boyadı kızıllığıyla.
"Hayır." dedi, cehennemi içinde barındıran gözlerindeki kararlılıkla. "Karışmayın buna. O melek için her şeyi yaparım, geçmeyin karşıma." Tehdit etti kardeşlerini onlara düşman olmakla. Altı kardeş geri çekildi, yedinci prensten şeytanlar bile çekinirdi.
Zamanında yetişti uykuya yatan masum bedenin ölümüne. Felix duymadı, insanlar görmedi ama Tanrı'nın fısıltısı yankılandı gökyüzünde. "Temiz ruhunu alacağım. Korkma, meleğim. Rahat olacak ölümün." Öfkelendi prens, meleğini tarafına çekmeye çalışan Tanrı'ya. Kızgındı, Felix'in güzel yüzündeki rahatlamış ifade kızdırmıştı onu. Onun meleği Tanrı'yı dinleyemezdi, rahatlayamazdı sözleriyle. Dinlemeyecekti! Onu rahatlatabilecek tek şey ateşin sıcaklığı olacaktı.
Derin bir nefes aldı çoktan ölüm beyazını giyinmiş beden. Sondu bu, son nefesti dünyadaki. Tanrı'nın hediyesi olarak kolayca çıktı ruhu bedeninden, nefesiyle birlikte. Yalnızca cennete gidecek olanlar böyle güzel bir ölüme layık olurdu. Diğerleri cehennemi yaşamaya ölümlerinden başlardı.
Oysa Felix olması gerekenin aksine cehenneme gidecekti.
Yine de, cehennemin yakmadığı ilk ruh olacaktı; tıpkı ilk eril melek olması gibi. Hyunjin ateşlerin onu yakmasına izin vermeyecekti.
Felix'in ruhu huzura kavuşup bedenine son kez baktı. Paniğe kapılması gerekirdi. Ancak Tanrı bu sakinliği de armağan etmişti ruhuna. Felix melek olduğunu, olacağını biliyor muydu? Bunu da fısıldamış mıydı Tanrı, Hyunjin'in işini zorlaştırmak için yapmış olabilirdi. Fakat ne olursa olsun Felix'i kandıracaktı Şehvet Prensi. Kehaneti gerçekleştirecek, Tanrı'nın tahtına kendisi oturacaktı.
Ölüm meleğinin soğukluğunu hissetti şeytan sıcak ruhunda. Zaman gelmişti demek, şimdi işleyecekti en büyük suçunu. Tanrı'nın en değerli kulunu ölüm meleğinden kaçıracaktı, Tanrı'ya karşı gelişleri arasında en büyük olan buydu. Cennet ve cehennem için yaratılmış varlıkların Tanrı'sına, tapmasa bile, baş kaldırması yok oluşa kadar gidebilecek bir suçtu. Hyunjin ise bir meleğin iradesini çalarak onu kandıracak, suçların en büyüğünü işleyecekti. Yeni bir günah yaratıyordu kendine.
Ve Cehennem Prensi meleğinin aklına girecek sözlerini kulağına fısıldarken kalbinin tam üstünde oluşan "Günah" sembolünü çok sevmişti, tıpkı meleğini sevdiği gibi.
Artık Hyunjin günahın kendisiydi. Lee Felix de kendi isteğiyle günahkâr olmayı seçecekti, günahın güzelliğinden.
---
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)
FanfictionYedi cehennem prensi, bir ve tek eril melek. Bir kehanet, ortak yazılmış kader ve aşktan kopan kıyamet. Hwang Hyunjin, Şehvet Prensi. Ve Lee Felix, meleklerin sudan güzeli. "Kırmızı ışıklar ve yakıcı alevler... İşte evin, küçüğüm. Meleğin doğuşuna ş...