Üçüncü katın prensi en derin çukurun önünde bekliyordu onları. Bakışlarındaki soğukluğun aksine dudaklarında oldukça samimi duran bir gülümseme vardı. "Katımın en gözde misafiri!" diye yapay bir heyecanla eğildi meleğin önünde. "Sizi bekliyorduk, meleğim." Hyunjin'in öfke dolu bakışları katın prensiyle buluştuğunda prensin dudakları sinsi bir gülüşle kıvrıldı. Meleğe çevirdiği adımlar bakışlarındaki soğukluğu hiç bozmadı. Asildi duruşu.
Başına öylesine kondurulmuş ancak fazlasıyla sabit duran gösterişli tacı ve parıldayan tutamlarıyla oldukça iddialı görünüyordu. Sanki ne olduğuyla hiçbir zaman yetinmemiş ve gözü hep daha fazlasında olmuştu, özgüvenli duruşunun ardına gizlenen doyumsuz kişiliği görmek çok zor değildi.
Elbette.
Açgözlülük. Üçüncü günah, diğer günahların başlangıcı. Han Jisung.
Zarifçe elini uzattı meleğe, etrafında döndürdü onu ve dikkatle süzdü bir yandan. Dili dudaklarının üstünde iştahla dolaştığında bu Hwang Hyunjin için son hamle olmuştu. Göz açıp kapayıncaya dek renk değiştirdi gözleri, saçları bile öfke kırmızısına bürünürken kardeşinin boğazına doladı elini kaderi uğruna.
"Meleğimden uzak dur, Han Jisung. Kendi meleklerinden olmak istemiyorsan," dedi ve itti onu. "Uyarılarımı göz ardı etme, kardeşim." Jisung teslim olurcasına ellerini havaya kaldırdı. "Meleğin benim meleklerimden çok daha güzel, Hwang. Nasıl göz koymayayım ona?"
Felix dehşetle Hyunjin'e döndü. Gitmek istiyordu. Cehennem meleği mi olacaktı? Şeytanların arasında ne kadar dayanabilirdi? Şeytanlar çok... Korkunçtu.
"Son uyarımdı. Diaforetiká, den tha distáso na ríxo ti nekrí psychí sou enópion tou Theoú." *
Katın prensi güldü, yeniden meleğe döndüğünde güven verici bir gülümseme sundu ona. Lee Felix ise kendi şeytanından başkasına güvenmeyecekti. Han Jisung ellerini hemen yanındaki ateş çukuruna uzattı. Alevlerle oynarken mırıldandı. "Kehanete dair hiçbir şey bilmiyor, değil mi?" Hyunjin yeniden kendi rengine dönen saçlarını arkaya itti, "Henüz değil." diye yanıtladı onu oldukça rahatsız eden bu soruyu. Açgözlü Prens güldü, çukurdan alevlerden yapılmış bir kanat figürü çıkardı. "Siz de hiçbir şey bilmiyorsunuz, Prensim."
Hyunjin ruhuna yeniden dolanan öfkeyi hissettiğinde sakinleşmek adına birkaç sert adımla ezdi ateşlerden oluşmuş yeri, uzaklaştı meleğinden. Kötü yüzünü göstermek için çok erkendi. Meleğin Tanrı'ya olan bağlılığını yok etmeden kendini ona gösteremezdi. Kanatsız Melek en güvenilmeze tüm saflığıyla bağlanmışken, hayır, bunu kaybetmek istemiyordu.
Han Jisung elindekini meleğe uzattı. "Meleklerin Kanatsızı," diyerek yine abartılı bir referansla yere çöktü. "Kanatlarınıza kavuşacağınız an, ateşler sizi uyaracak. Geç olmadan kaçın." Şehvet Prensi'nin duyamayacağı kadar kısık sesiyle uyardı meleği. Lee Felix olduğu yerde kaldı birkaç saniye, parmakları ona uzatılan cehennem parçasına kararsızlıkla uzandı.
"Felix." dedi Şehvet Prensi uyarıcı bir tonda. "Gidiyoruz." Melek başını salladı usulca. Korkuyordu. Ölümü esnasında bütün vücudunu kaplayan rahatlık hissi ürkütücü geliyordu artık. Ölmüştü, melek olacaktı ve bilmediği onlarca şey varken bir şeytanın elini tutuyordu.
"Hwang Hyunjin." diye seslendi Açgözlülüğün Prensi. "Meleğini koru. Zira onu senden çalmaya çalışan kutsallar tek başına yenemeyeceğin kadar çok olacak."
Kutsallar; melekler, şeytanlar ve tanrılar. Lee Felix başlaması için yüzyıllarca beklenen savaşın en önemli karakteriydi, kehanet bunu anlatmak istemişti uğruna bir meleği öldürürken.
---
*Aksi takdirde Tanrı'nın huzuruna ölü ruhunu sunmaktan hiç çekinmem.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)
FanficYedi cehennem prensi, bir ve tek eril melek. Bir kehanet, ortak yazılmış kader ve aşktan kopan kıyamet. Hwang Hyunjin, Şehvet Prensi. Ve Lee Felix, meleklerin sudan güzeli. "Kırmızı ışıklar ve yakıcı alevler... İşte evin, küçüğüm. Meleğin doğuşuna ş...