İkinci kat, ikinci günah, Kim Seungmin.
Kapıda karşıladı prens kardeşini ve kaderini. Yüzünde sinir bozucu bir gülümseme eşliğinde, yüzüne vuran kırmızı ışığın ürkütücü havasını hiç yadırgamadan eğildi ve abartılı bir referans yaptı. İrileşmiş gözleri geniş gülümsemesiyle birleştiğinde oldukça korkunç bir görüntü meydana getirmişti. Şeytandı sonuçta, normaldi.
Başında Changbin'inkine kıyasla çok daha gösterişli bir taç, boynunda alevden yaratılmış gibi görünen dikenli bir kolyeyle bir prensten çok... Tanrı gibi görünüyordu. Kusursuzdu, fazlasıyla güzeldi. Meleklere benzer bir duruluk vardı yüzünde, sanki cehenneme uygun değildi. Oysa bakışlarındaki derinlik ve dudaklarındaki o kışkırtıcı gülüş şeytan olduğunun bir kanıtıydı.
''Geia sas agápes mou.''
Yapmacık tavırları Felix'in olduğu yerde rahatsızca kıpırdanmasına sebep oldu. Bir şeytanın elini tutarken diğerinden korkması garipti belki de ama o bunu umursamadı.
''Sana da selam, Seungmin. Aşk kelimesini bir daha Felix için kullanırsan kendi cehenneminde yakarım seni.'' Seungmin keyifle güldü, sonunda dikleştirdi duruşunu. "Öyle olsun Hwang." dedi ellerini Felix'e uzatırken. Melek ne yapacağını bilemez gibi durdu öylece, Kim Seungmin ise iştahla parıldayan gözlerini üstünden bir saniye bile çekmezken meleğin zarif elini tuttu.
Hwang Hyunjin'in çatılan kaşları katın prensini korkutmadı. Elini tuttuğu meleği kendine çekip uzaklaştırdı şeytanından. Etrafında döndürüp beğendiğini belli eden mırıltılar çıkardı. "Gerçekten de söyledikleri kadar varmışsın." dedi abartılı gibi duran mimikleriyle. Aslında abartmıyordu, yalnızca Felix kendisinin farkında değildi.
Ancak Şehvet Prensi kesinlikle meleğin güzelliğinin bilinceydi ve bunun iyi bir şey olduğu söylenemezdi. Zira meleğine hayranlıkla bakan kardeşini sonsuz bir ızdıraba sürüklememek için yumruk yaptığı ellerinden güç alması gerekiyordu. O hiçbir zaman sabırlı biri olmamıştı.
Melek ise korkuyordu. Hyunjin'in elini tutarken hissettiği güven duygusu şimdi bir başka şeytanın elleri arasında yoktu. Çoktan durmuş kalbinin göğüs kafesine açtığı savaşı hissedebiliyor, öylesine aldığı nefeslerin hızlanmasıyla kesinlikle korkuyordu. Çaresizce Hyunjin'e baktı kirpiklerinin arasından. Oysa şeytanın gözleri kapalıydı, kendi kendine mırıldanıyordu ve Felix dikkatlice izlediği dudaklarından bilmediği bir dili kullandığını anlayabilmişti. Belki de şeytanların kendileri için özel bir dili vardı.
"Kehanet-" dedi Seungmin, Hyunjin onu itmeden hemen önce. Şimdi ikisi arasındaki gerginlik cehennem alevlerini kızdırmışken Felix ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. "Uyarmıştım." dedi Hyunjin tehdit eden ses tonuyla. "Umursamamıştım." dedi Seungmin meydan okurcasına. Şehvet Prensi'nin elleri kardeşinin boynuna sarıldı meleği uğruna. Tanrı'nın öfkesi sarsılan cehennemde hissediliyordu, Hyunjin'in sonsuz siniri ise bakışlarında gizlenen alevlerdeydi.
"Benim katımdasın, Hwang. Çizgiyi geçtiğin an, mahvederim seni."
Prensin korkunç cümlesine hiç yakışmayan güzel gülüşü meleği daha da korkuttu. Şeytanının elini tutup buradan gitmek istiyordu. Ancak Şehvet Prensi öyle düşünmüyor olmalıydı. Daha da sıktı Seungmin'in boğazını, karşısındaki kışkırtıcı gülüş öfkesini arttırıyordu.
"Demek ona kehanetten bahsetmedin..."
Felix merakla onları izlerken Şehvet Prensi öfkeden kırmızıya dönmüş gözlerini bir saniye bile kırpmadı. Kardeşi boğazına dolanan ellere rağmen kahkaha attı. "Ne diyerek getirdin onu buraya? Nasıl kandırdın meleğini?" Hyunjin sertçe itti katın prensini.
"Skáse," diye fısıldadı, artık Seungmin de gülümsemiyordu. "Alliós tha se thápso edó san na min ypírxes poté." *
Ve alevler artık onları söndürebilecek hiçbir şey yokmuş gibi harlandı. "Sana söyledim, Hwang. Benim katımdasın ve şeytan olman benim ateşimde yanmanı engelleyemez."
Alevler şaha kalktı prenslerinin huzurunda, Seungmin'in bakışları kadar keskin bir ok şeklini alırken karşılarında en güçlü şeytan olmasını önemsemediler. Ateş canlıydı ve sadakat cehennemden dünyaya düşmüş bir kavramdı. Prensi korumak için Tanrı'ya bile savaş açabilirdi cehennem. Hwang Hyunjin bir hiçti.
Kim Seungmin'in elleri gerildi, ok Şehvet Prensi'nin tam kalbine giden bir yol çizdi kendine. Fakat cehennemi korkudan titreten bir şey gerçekleşti. Henüz dönüşmemiş melek, şeytanını korumak adına atıldı öne. Korktu şeytanının başına gelecek olanlardan, kalbini yakan duyguları içgüdüye dönüşürken Şehvet Prensi'nin önüne siper etti kendini. Meleklerin Kanatsızı şeytanı uğruna kendini feda etti.
Korkunç olan da buydu, Lee Felix bir şeytanın alevini yok etmişti.
Ok meleğin göğsüne saplandı, şeytanın varlığını unuttuğu kalbi ilk kez kaybetme korkusunu tattı. Ama ok meleğin kalbine ulaşamadan parçalandı, ateşten geriye yalnızca külleri kaldı ve bir şeytanın gücü ilk kez yok edildi.
Cehennem ve tüm dünya yaklaşan kıyametin ne denli büyük olduğunu anladı o gün. Lee Felix yalnızca dünyayı değil, cehennemi bile yok edebilirdi. Hwang Hyunjin ve Lee Felix ise... Tüm evreni yakıp yıkacaktı.
"Sen..." dedi Seungmin dehşet içindeki gülüşüyle. "Sen gerçekten Tanrıça'nın oğlusun."
Evet, Meleklerin Kanatsız'ı yasak bir aşktan doğma bir yarı Tanrı idi. Oysa bunu bilen tek kişi de Hwang Hyunjin'di.
---
*Sus. Yoksa seni hiç var olmamışsın gibi buraya gömerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)
FanfictionYedi cehennem prensi, bir ve tek eril melek. Bir kehanet, ortak yazılmış kader ve aşktan kopan kıyamet. Hwang Hyunjin, Şehvet Prensi. Ve Lee Felix, meleklerin sudan güzeli. "Kırmızı ışıklar ve yakıcı alevler... İşte evin, küçüğüm. Meleğin doğuşuna ş...