dekatéssera

279 41 92
                                    

"Açıkla." dedi melek. Değişimi gözle görülecek kadar somut, görmezden gelmek isteyeceğiniz kadar korkunçtu. Kanatları ona bir şeyler fısıldamış olmalıydı. Artık şeytanın kullanabileceği o bilgisiz melek yoktu karşısında.

Göz rengi sonunda normale dönmüştü. O hali öylesine ürkütücüydü ki cehennem bile geri çekmişti alevlerini. Olanlar Şehvet Prensi'ni bile hazırlıksız yakalamıştı. Kehanet Meleği'nin öldüğünü herkes biliyordu fakat ölü bedeninin geri gelmesi beklenmedikti. Yok olduğuna Hyunjin kendi gözleriyle şahit olmuştu. Nasıl olurdu da görünürdü onlara yeniden, nasıl bir kehanet daha getirebilirdi bir ölüyken?

Olacakları Tanrı bile öngöremiyor olmalıydı. Her şey yalnızca Felix'e bağlıydı. Şimdi sert bakışlarını şeytanın üstünden çekmezken ve öfkeyle kalınlaşan sesi normal bir melek olmadığını kanıtlarken zarafetten çok uzaktı. Görkemliydi, dik omuzları bir soylu olduğunu gösteriyordu. Fakat sırtında yükselen gösterişli kanatlarına tersti işte. Ne diyordu kehanette? "Ateş ve su koparacak büyük bir tufan. Boğulacaksın suda ateşten doğan." Buydu demek. Felix gerçekten kıyametin kendisiydi. Zira kanatlarına karışan ateş ve gözlerinde gizlenen su kesinlikle meleği korkulası yapmakta haklıydı.

"Sana açıkla dedim!" diye bağırdı melek, kanatlarını açtı tehditkar bakışlarıyla. Şeytan sustu, melek öfkelendi. Sertçe çırptı kanatlarını, yüzyıllardır yanan ateşi söndürdü tek bir hareketi.

Bir melek, cehennemi tehdit etti. Bir melek Ölümcül Olan'dan korkmadı, meydan okudu ona. Kıyamet'ti o meleğin adı, şeytandan ateşini çaldı.

"Felix!" diye fısıldadı Hyunjin, fısıltısı her zaman işe yarardı. Meleğin kanatları inse de dinmedi öfkesi. "Açıkla." dedi tekrar. "Bu kehanet ne anlama geliyor, açıkla." Şeytan durdu. Sakin kalmak ister gibi çoktan öfke kızılına boyanan saçlarına götürdü ellerini. Meleği kazanmalıydı. Tanrı'sına çok bağlı bu meleği tarafına çekmeyi başarmak zorundaydı. Bir maske seçti kendine. Başlıyordu.

"Tanrıça'nın Mirası, sakin olmalısınız." Ellerini kaldırıp fısıldadı ateşlerine, meleğine oturabilmesi için bir taht yarattı. "Bu taht sizin hakkınız." diyerek başladı konuşmasına. "Kehaneti çözmek mümkün değil, biz yalnızca tahmin edebiliriz. Ancak bu taht, kesinlikle sizin hakkınız."

Melek arkasındaki tahta baktı. Kanatları ona bir şeyler söylemiş olacak ki tehlikeli bir gülümseme belirdi dudaklarında. "Tanrı'nın yerine geçmem gerektiğini mi söylüyorsun bana? Babamın tahtına?" Şeytan kararsız bir mırıltıyla onayladı onu. Melek açtı kanatlarını, kıyafetlerini işaret etti Şehvet Prensi'ne. Anladı şeytanı isteğini, kendisininki gibi görkemli bir kıyafet yarattı meleğine.

Melek onun için yaratılan tahta yerleşmeden önce fısıldadı aynı şeytan gibi. "Teşekkürler, Prensim." Oturdu tahta. Sanki ait olması gereken yer burasıymış gibi yakışmıştı oraya. Başındaki ufak taç parıldadı meleği için. Ve melek kanatlarındaki ateşi sıçrattı az önce söndürdüğü çukura. Hiç sönmemiş gibi yeniden harlandı alevler, korkuttu cehennemi sudan gelme bir meleğin yarattığı ateşler. "Ateşinize sahibim, öyleyse ben Tanrı olduğumda siz de diz çökecek misiniz önümde?"

Şeytan yaratıldığı ateşe rağmen donakaldı. Öylece durdu ve soruyu algılamaya çalıştı. Vereceği cevap meleğin tarafını belirleyecekti fakat böyle bir şeyi kabul etmesi mümkün değildi. Yine de kelimeler Hyunjin'in her zaman dostu olmuştu. Birkaç süslü cümlenin işini göreceğini biliyordu.

"Tapacak mısın bana, Hyunjin?"

Gözünü öfke bürümüş şeytan bunu belli etmemek adına ilerledi. O kartlarını her zaman düzgün oynardı, meleğin oyununu bozmaktan çekinmeyecekti. Diz çöktü önünde. "Bunun için Tanrı olmanıza gerek yok, meleğim. Fakat Tanrıça'm olmayı kabul ederseniz tapılası güzelliğiniz karşısında tüm evreni ayaklarınızın altına serebilirim."

Kanatları düştü meleğin. Sarı saçları ve dikkat çekici tacıyla önünde diz çöken ve bunu tereddüt etmeden yapan şeytan aklını karıştırmıştı. Tanrı'nın çocuğu muydu Felix? Öyleyse neden kabul görmemişti? Neden gizleniyordu annesi? Oysa karşısındaki şeytan ona çok şey vadediyordu. Soylu ailesinin istemediği kendisini, Tanrıça'sı yapacak kadar önemsemekten bahsediyordu. Bütün bunlar değer miydi yaratıcısına ve hatta babasına karşı gelmesine?

Şehvet Prensi ayağa kalktı. Usulca başındaki tacı kavradı parmakları, kim olduğunu gösteren ve ona bu gücü getiren tacı bir hiçmiş gibi gözden çıkardı. Meleğinin güzel saçlarına varoluş sebebini kondururken bir kez bile duraksamadı. Kendi gücünü paylaşmak ne de yakışmıştı biricik meleğine.

Eğildi, fısıldadı meleğin dudaklarına doğru.

"Sana tapmayacağım, Kıyamet'im, sana tapmalarını sağlayacağım."

Evet, kehanet gerçekleşiyordu harfi harfine. Çünkü melek aşık oluyordu şeytanının fısıltılarına ve de eceline.

---

---

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin