''Lee Felix.'' dedi Şehvet Prensi kollarını beline sarmadan önce. Cehenneme gitmeden önce ölüm meleğinin ikisini birlikte görmesini istiyordu. Bu nedenle olabildiğince yavaş, anın ve günahının tadını çıkarmak ister gibi sakindi.
Felix nedenini kendisi de bilmeden, yapması gereken buymuş gibi ellerini karşısındaki güzel şeyin omuzlarına koydu. ''Sen...'' diye fısıldadı, ''Ölüm meleğim olmalısın.'' Hyunjin alayla güldüğünde dönüşmemiş meleğin kaşları çatıldı. ''Hayır.'' dedi yalanın sahiplendiği dudaklarını şaşırtarak. ''Ben Hwang Hyunjin.'' dedi sahte bir referans yaparken ve bir adım atarak zaten yakın olan bedenlerini birleştirdi. ''Ölümcül Olanlar'dan biriyim. Şehvet Prensi, şeytanın ta kendisiyim.''
Felix sarıldığı şeyin ateş olduğunu anladığında telaşla elini çekmeye çalışsa da şeytan buna izin vermemiş, aksine daha da sıkı sarmıştı vücudunu.
''Ben-ben cennete gitmeyecek miyim?''
Gerçek ölüm meleğinin sıcaklığı daha da hissedilebilir olduğunda Hyunjin'in özenle şekillendirilmiş dudaklarında keyifli bir gülümseme belirdi. ''Hayır,'' dedi yeniden ve üstüne basarak. ''Benimle cehenneme gelmeni istiyorum. Bir melek olacaksın, Felix. Cehennem meleği.''
Cehennemde meleklere yer olmazdı, cehennem köpekleri bunun için vardı. Ancak bir şeytanın yalan söylemesinden doğal ne vardı?
Felix şaşırdı, ruhuna böyle söylenmemişti ölüm anında. Ancak karşısındaki bu şeytan fazlasıyla aklını karıştırmıştı. Şeytana güvenilir miydi? Güvenmemesi gerekirdi. Peki neden onu gördüğü andan beri böylesine güvende hissettiriyordu Felix'e?
Şeytan eğildi, fısıldadı. Kesinlikle Tanrı'dan daha tapılasıydı.
''Ateşlerim yakmayacak seni, tıpkı senin su kadar duru güzelliğinin beni söndürmeyecek olması gibi. Sen cehenneme aitsin Felix, bizim için yaratıldın.''
Felix başını salladı, elleri yeniden şeytanın omzundaki yerini almıştı. Bu bir kabullenişti, İlklerin Meleği cehenneme gitmeyi kabul etmişti. Hyunjin geri çekildiğinde uzun uzun baktı gözlerine. Simsiyah olsa da parlaktı. ''Hoşuna mı gitti?'' dedi Hyunjin. ''Yansımanı bende görmek.'' diyerek açıkladığında herhangi bir cevap beklemeden birkaç saniyeliğine gözlerini kapattı.
Açtığında artık kırmızıydı hareleri. Cehennemi andırıyordu, belki de zaten cehennemden çalmıştı rengini. Felix yeniden kendini izledi orada. Ardından yoğun renk arasında gerçekten alevler yükseldi. Cehennemin kendisine dönüştü, Felix'i adeta içine çekti bakışları. İki beden canlandı sonra orada. Yaklaştılar ve sarıldılar birbirlerine. Hyunjin ve Felix gibi. Öptüler birbirlerini, öpüştüler şehvetle.
Sonra yok oldu her şey. Yeniden karanlığa büründü, bu kez parlaklığını bile kaybetti. Felix'in yansıması bile kayboldu.
Kanatsız Melek korkarak geriye adımladı. Gözlerini sonunda şeytandan çekebildiğinde artık canını verdiği odada olmadığını sonunda fark edebilmişti. Burası gördüğü hiçbir yere benzemiyordu. Önlerinde sanki sonsuzluğa uzanıyormuş gibi görünen devasa bir kapı vardı ve etraf karanlıktı. Duyduğu sesler ateş çıtırdamasına benziyordu. Az önce şeytanın gözünde gördüğü yerin aynısıydı, sanki o görtüntünün içine çekilmiş gibilerdi.
''Felix.'' dedi Hyunjin sesini yükselterek, omuzlarından tutmuş sarsıyordu meleğini. Felix kendine geldiğinde titrek bakışlarını Şehvet Prensi'ne çevirdi. ''Ne oldu?'' diye sordu şüpheli bakışlarıyla. ''Gözlerimde... Bir şey mi gördün?''
Felix usulca başını salladı. ''Siktir,'' diye fısıldadı şeytanı. ''Gerçekten de ruh eşimmişsin.''
Anlamadı melek, sormasına da fırsat vermedi Hyunjin. Bütün bunlar onun için fazlaydı. Ölmüştü. Lee Felix ölmüştü ve cehennem kapısının önünde şeytanla konuşuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)
FanfictionYedi cehennem prensi, bir ve tek eril melek. Bir kehanet, ortak yazılmış kader ve aşktan kopan kıyamet. Hwang Hyunjin, Şehvet Prensi. Ve Lee Felix, meleklerin sudan güzeli. "Kırmızı ışıklar ve yakıcı alevler... İşte evin, küçüğüm. Meleğin doğuşuna ş...