októ

327 56 96
                                    

Kıskançlık.

Açılan kapının ardında umursamazca yürüyen katın prensi dönüp bakmadı bile kardeşine. Yanındaki melekten hoşlanmadığı yükselen alevlerden bile belliydi. Sert bakışları ve keskin yüz hatlarına layık oldukça ağır ve gücü hissettiren tacıyla Yang Jeongin, kıskançlık günahını en iyi taşıyabilecek şeytandı.

Zira kısa bakışlarla süzdüğü meleği kıskandıracak güzelliğine rağmen bakışlarında gizlenen o sinsi duygu başka kimsede böyle durmazdı, Felix bundan emindi.

"Jeongin," dedi Hyunjin emir veren kendinden emin sesiyle. Kardeşi omuz silkti. Dönüp tekrar bakmadı bile. Sakindi, fazlasıyla telaşsız ve rahattı. İnce beli her adımında vahşi bir güzellikle kıvrılırken ve gözlerini bile belirli bir ritimde kırparken kıskanılmak istediği anlaşılabilirdi. Kusursuzdu. Bir melek kadar zarifti ve ölüm kadar çekici, cehennem çukurlarından daha derindi bakışları. Kıskanılacak güzelliğinin farkındaydı, bu yüzdendi uğruna yaratılan günahı.

"Gidin." dedi umursamazca. Şehvet Prensi itiraz edecek gibi olduğunda rahatsız edici bir gülüş can buldu ölü dudaklarında. "Az sonra misafirim burada olur. Meleğin göreceklerinden rahatsız olabilir, Hwang." Durdu, meleğe döndü, başını eğdi ve korkunç gülüşüyle "Uyarıyorum." derken meleği süzdü dikkatlice.  "Fazla hassas görünüyor."

Hyunjin meleğinin elini bıraktı sertçe, yine sinirlenmişti. "Yang Jeongin." dedi ona ilerlerken. "Meleğime saygı duyacaksın." Jeongin güldü, öyle bir gülüştü ki bu, cehennem bile rahatsızca kıpırdandı yerinde; alevler taştı bu esnada kuyularından. "Saygısızlık sayılabilecek bir söz kullanmadım."

Hyunjin cevap vermedi. Sinirini kontrol etmeye çalışıyordu, Felix buna şaşırmıştı. Diğer şeytanlardan kendini sakınmamıştı şimdiye dek, Jeongin'den korkuyor olabilir miydi?

"Gidin, son kez söylüyorum."

Felix o an gerçekten gitmek istedi. Karşısındaki şeytanın gözlerinde onu ölümüne ürküten bir şeyler vardı. Ne olduğunu bilmiyordu, yalnızca huzursuz hissediyordu işte.

"Gitmeyeceğiz. Seninle konuşmak istediğim bir şey var, Yang. Bir tek senin görüşünü önemsiyorum."

Ah, şimdi anlamıştı melek. Hwang Hyunjin korkmuyordu bu şeytandan, korkmazdı elbette. Yalnızca değer veriyordu garip bir şekilde. Varlığını hissetmeye ihtiyaç duyduğu bedenini hareket ettirerek birkaç adım ilerledi. Şeytanının yanına geldiğinde katın prensi kaşlarını çatarak baktı ona.

"Bu meleği sevmiyorsun bile, neden koruyorsun ki?" Jeongin'in sorusu meleğin dikkatini çektiğinde Hyunjin umursamazsa omuz silkti. "Kehanet." dedi yalnızca. Anlamsız, ve fazlasıyla da gereksiz, bir hayal kırıklığı sardı Lee Felix'in atmayan kalbini. Dudakları sızlamıştı, vücudu titremişti baştan sona. Bir an yeniden ölüyor gibi hissetti. Korkmuştu. Tanrı bu kez ona yardım etmediğinden olsa gerek, çok korkmuştu.

"Kaderindeki aşkı reddetme, Hwang. Meleğin kanatları kopar yoksa."

Gülüyordu Kıskançlık Prensi. Oysa Sözleri Felix'in sırtında katlanılmaz bir acı yaratıyordu. Dayanamadı melek bu acıya. Dizlerinin üstüne çöküp dudaklarından kaçan çığlığa engel olamadığında hemen yanındaki çukur patladı, acısı kadardı sanki cehennemin alevleri.

"Hwang, ne yapıyorsun?" Yang Jeongin'in sesi ilk kez farklı bir tona bürünmüştü şimdi. Katının alevlerine emir veren kardeşi onu şaşırtmış, biraz da kızdırmıştı. Onun cehenneminde kimse hüküm süremezdi, çukurlarında hapsederdi deneyeni. Bu kişi Hwang Hyunjin bile olsa.

"Canım yanıyor." diye fısıldadı Şehvet Prensi. "Onun acısını hissediyorum." Jeongin'in sinirli yüz hatları gevşedi. Elini çukura dokundurduğu anda sakinleşti alevler. "Ruh eşi saçmalığı." diye açıkladı. "Birbirinize muhtaçsınız. Ne acınası."

Şehvet Prensi titreyen bedeniyle geldi sonunda meleğinin yanına. Kanatlarla süslenmesi gereken boşluğa uzattı ellerini. Fısıldadı yavaşça, Meleklerin Kanatsızı için dile getirdi büyülü sözlerini.

"Irémise, ta fterá sou tha giatreftoún."

Sakin ol, kanatların iyileşecek.

Anlamıştı Lee Felix, kalbinde hissetmişti şeytanın hediyesi olan telkinleri. Ve de dinmişti acısı hemen. Şeytan uzattı elini kaderindeki düğüme, dokundu soğuk tenine. Meleğe sıçradı büyüsü. Ruhuna işlenen ateş kırmızısı düştü meleğin saçlarına. Oysa melek beyazdı ruhunun temizliğinden, saçları ise mavi oldu kaderleri yüzünden.

Ateş ve su oldular bir kez daha. Sudan gelen melek ve ateşten doğma şeytanın imkansızlığını hatırlattı cehennem onlara.

Ateş ve su.

Şeytan ve melek.

Ölümcül olan Tanrı düşmanı ve sudan masum Tanrı çocuğu.

Birer uyarıydı ruhlarından gelen saçları, uyarıydı. Ancak melek bunu anlamadı, şeytan ise ona elbette anlatmayacaktı.

...

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin