Ölüyordu melek ve yanıyordu dünya. Sinirliydi şeytan ve bir yemin için aralanmıştı dudakları usulca. Dünya kavruluyordu, cehennemin bir parçası düşmüş gibi yeryüzüne. Cehennem ise harlanıyordu, Tanrıça'yı yakmak üzere.
"Meleğim." dedi şeytan. Ağlamıyordu, acısı basit gözyaşlarıyla ifade edilemeyecek kadar fazlaydı. Titreyen elleriyle sardı meleğinin acıyla kıvranan bedenini. Yedi kat altına indiler yerin, korkusu sonsuzdu evrenin ve acısı derindi meleğin.
"Ne olursa olsun," diye mırıldandı şeytan. Kendinden emin, yine de tedirgindi. "...seni yaşatacağım. Gerekirse," dedi ve Şehvet Katı'nın kapıları gök gürültüsünü andıran büyük bir sesle açıldı. "...kendi canımı vereceğim sana, o güzel kanatlarının yerine cehennemi dolduracağım."
Atmayan kalbi kanadı meleğin, prensin eline bulaştı kanı. Şeytan gözlerini kapattı, bu kadarına dayanamazdı.
Bu, ölümün somut bir çağrısıydı.
Şehvet Prensi'nin emir vermesini dahi beklemedi cehennem. Melek için kabarttı bir çukurunu, yumuşak ve rahat bir yatak yarattı ona. Alevler maviye döndü harlanırken. Ateş bile maviye bürünebiliyordu meleğin aşkından, yalnızca Tanrı'ydı onları renklere ayıran.
Cehennemin diğer prensleri de gelmişti çoktan yanlarına. Şeytan ağlamadıkça alevleri ağlıyordu. Korkunçtu. Çünkü içine akan yaşlar gözlerindeki yangını daha da arttırıyordu. Hwang Hyunjin'in saçları hiçbir zaman alev mavisine dönmemişti o ana kadar. Hiçbir zaman böyle hırsla yanmamış, hiç ölüme ve öldürmeye bu kadar hazır olmamıştı.
"Seungmin," dedi teselli arayışındaki şeytan. "Nasıl kurtaracağım onu?" Başını eğdi kardeşi, bakamadı ona. Herkes biliyordu kalbinden akan kanın sebebini; melek sonsuzluğu kırmış ve çoktan çıkmıştı sona giden yolculuğuna.
"Chan, bir şey söyleyin!" diye bağırdı. Oysa matem rengini çoktan giyinmişti kardeşlerinin dudakları.
"Dekára!" Dudaklarından kopan her bir kelime Tanrı'ya ulaştı, bunu cehennemini söndürmeye çalışan rüzgardan anlamıştı. "Yemin ederim ki bu cehennemi aşkımla yıkacağım başına." dedi şeytan. Yeni dünya şeytanın o günkü yeminleri sayesinde kurulacaktı.
Yeni dünyada Lee Felix, Tanrıça olacaktı. Hyunjin, bundan emindi.
Elini koydu akan kandan görünmeyen göğsüne. "Uyan," dedi. "Sevgilim, uyan." İlk gözyaşı düştü, meleğin tam kalbinin üstüne. O ufacık damla kana karıştığında cehennem, alevleriyle okşadı yeniden Kanatsız diye anılan meleğin kalbini.
Yaşayanların haberi yoktu belki ama öbür dünyayı gören her canlı Lee Felix'in uyanması için yalvarıyordu evrene. Kanatsız Melek'e kanat olmaya hazırdı herkes, onu sevmeyen tek varlık Tanrı'ydı.
Ve koskoca bir evren, babasının yerini elbette dolduramazdı.
Bir cehennem prensinin elinden hiçbir şey gelmiyordu ilk kez. Zamanları azdı, yapılabilecek tek bir şey vardı. Dört prens tutmuştu nefesini. Zira yedinci prensin alacağı riski hepsi tahmin edebilirdi.
Titreyen ellerinden birini kaldırdı şeytan, alevlerin arasına çağırdı tacını. Evet, elbette aşkı uğruna her şeyi yapacaktı.
"Hwang, yapma." dedi Kıskanç Prens. "Bu kadar ileri gitme. Sana bir şey olursa melek kutsalların elinden kurtulabilir mi sanıyorsun?" Melek, kesinlikle Jeongin'in umurunda değildi. Ancak umursadığı asıl şeyi kimse öğrenmeyecekti.
"Başka çarem mi var, Jeongin? Görmüyor musunuz, o ölüyor! Nasıl izin veririm buna?"
Parmak uçları tacını buldu, kardeşleri sustu. Ve başından çıkarmak istediğinde güç timsalini, kardeşleri onu yine de durdurdu. "Yapma." dedi Changbin. Kıskançlığın Şeytanı gözlerini kaçırdı, Kim Seungmin kolunu tutup önüne geçti ve Chris tehdit edercesine gözlerine dikti bakışlarını. Dört kardeş, birini daha kaybetmeye hazır değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)
FanfictionYedi cehennem prensi, bir ve tek eril melek. Bir kehanet, ortak yazılmış kader ve aşktan kopan kıyamet. Hwang Hyunjin, Şehvet Prensi. Ve Lee Felix, meleklerin sudan güzeli. "Kırmızı ışıklar ve yakıcı alevler... İşte evin, küçüğüm. Meleğin doğuşuna ş...