Zaman dursun,
Cehennem durulsun.
Sussun dünya,
Bu kez şeytanlar kül olsun.Herkesten güçlüdür cehennem çocukları.
Oysa çizgileri kırmızı ve belli sınırları.
Tanrı öfkeli, çiğnenemez kuralları!
Şeytanın aşkıdır Adem'in elması.Dinle! Dinle ki öğren cehennemi.
Her şey korkunç, korku ise ebedi.
İki eril ruhun cezası cehennemden beteri.
Öğren! Kuralları vardır aşkın dahi.Onlar ki dinlemedi Tanrı'larını.
Yok oluş olacak sonsuz cezaları.
Aşk demedi Tanrı buna, günah koydu adını.
Şimdi acılarına yetersiz kalacak çığlıkları.Söyleyin meleğe!
Bu, bir şeytanın en büyük acısı.
Tanrı öldürüyor iki şeytanı.
Şaşırma! Kehanet yapmıştı uyarısını.Yedi kat cehennem, yedi kat gökyüzü,
Ve yedi büyük günah, cehennemin düğümü.
Ancak ikisi ölüyor aşk uğruna,
Kan ağlayacak yeryüzü.Katlar sarsıldı sanki sonmuş gibi. Çukurlar taştı sanki artık her şey önemini yitirmiş gibi. İki kat, kibrin ve açgözlülüğün evi intihar edercesine ağladı; sanki şeytanlarını kaybediyormuş gibi.
Beş şeytan ve bir melek. Hiçbir şeyi ve en çok da duygusuz olması gereken şeytan kalplerini umursamadan panikle kardeşlerinin katında bir araya gelmişlerdi. Olacaklar belli ve değiştirilemezdi.
Açgözlü Prens Han Jisung ve Kibrin Şeytanı Lee Minho, ölüyordu.
Ayakları çoktan yerden kesilmiş, gözleri bembeyaz bir ışıkla dolmuş ve güçlerini kaybetmeye başlamışlardı.
Beş şeytan, günahları haricinde ilk kez böylesine somut hissetti bir duyguyu. Korktular. Kardeşlerini kaybetmekten ölesiye korktular, ölüm kadar gerçek ve kaçınılmazdı korkuları.
Ayrı yaratılmıştı varlıkları. Onlar birinden doğmamıştı ama yine de kardeşti ruhları. Dışlanılmış yedi ruh, şeytan kalplerine rağmen birbirlerini benimsemiş ve aile olmuşlardı. Şimdi ise bir yıkıma daha şahit oluyorlardı.
"Ne oluyor? Tanrım, yardım et."
Meleğin mırıltısı Öfke Prensi'nin saçlarını parlattı kırmızıyla. "Ne diyorsun sen?!" diye fısıldadı ancak dudaklarından kopan sonraki cümle bir çığlıktan farksızdı. "Senin o sikik Tanrın yapıyor bunu! Bir aptal gibi ona mı sığınıyorsun hâlâ?"
Felix birkaç adım geriledi. Ne olduğunu bile anlamamıştı ve anlamasına fırsat verilmeden şeytanı onu arkasına çekti.
"Felix'e bir kere daha sesini yükseltirsen-"
Bir çığlıktı sözünü bölen. Açgözlü Şeytan'ın gözünden akan bir damla yaş, son olduğunu belli eder gibi düştüğü yerdeki ateşi söndürdü.
Acı çekiyorlardı, ikisi de öyle acı çekiyordu ki cehennem dayanamaz gibi alev püskürtüyordu çukurlarından.
Aşk değildir iki eril ruh arasında olan.
Ve bu kutsal duyguya asla erişemez bir şeytan.
Dikkate alın uyarıyı, ölümleri olmayacak sıradan.
Bu sonsuz veda, ders olacak insanlığa şeytanlardanTanrı konuştu meleği aracılığıyla. Lanetledi hemcinslerin aşkını, aşkın saflığını o tarihte batırdı. Kırmızı değildi artık aşk, içine siyah karıştı.
Melek çırptı kanatlarını, aşkları uğruna can veren şeytanlara ulaşmaya çalıştı. Dokundu Jisung'a, kurtarmak için her şeyi yapardı. Bir damla kan aktı şeytanın gözünden, aşk kırmızısıydı. Bu kez Kibrin Prensi döküyordu yaşlarını, aşkının acı çekmesi dayanılmazdı.
Ağladı melek şeytanlara, lanetlenen aşklarının masumluğuna. İnanamadı Tanrı'ya, kızdı, ilk kez şüphe etti inancından. Ve ilk kez o zaman sorguladı, belki de şeytanlar gerçekten kötü olmaya zorlanmıştı.
"Meleklerin Kanatsızı." diye fısıldadı Açgözlü Prens acı içinde. Gülerek süzdü karşısındaki meleğin kanatlarını. Sanki geleceği biliyor ve bildiği halde ölüyor gibi alaycıydı bakışları. "Gerçek aşkı bulduğunda, ateşler sana anlatacak. Geç olmadan sarıl aşkına."
Sondu bu. Şeytanın dudaklarından zorlukla dökülen son sözler buydu. Acı dolu gülümsemesiyle uğruna öldüğü aşkına baktı sonra. Kibrin Prensi ölüme değil, aşkının ölümüne ağlarken yine onun için araladı dudaklarını.
"Gia chári tis agápis." dedi Minho.*
"Gia chári tis agápis mas." dedi Jisung.**
Ve ilk önce kibirli olanın tacı düştü yere. Aşkı ilk tadanın o olması gibi, ölüme ilk kavuşan da o olmuştu. Sonra Açgözlü Şeytan döndü küle, yıllarca içinde yaşadığı cehennemin alevlerinden birine döndü aşkı ona sıçramış gibi.
Han Jisung ve Lee Minho, o gün aşkları ve başka aşkların yaşayacakları uğruna feda ettiler kendilerini. Aşkın saflığına bir kanıt oldular, şeytanlar ilk kez sevildi. Evet, aşkın cinsiyeti olmazdı ve bunun uğruna ölenler gerçek aşka erişenlerdi. Ölmemişti şeytanlar, aşk bazen ölümü bile güzelleştirirdi.
Ve o gün Felix sırtını döndü Tanrı'sına. Aşkı ağır bastı Tanrı sevgisinden. Anladı ölen iki şeytanı, yaş döktü onlar için. Şeytanına sarılıp ağladı, lanetlenen aşkına sığındı. Yemin etti melek o gün. Uğruna ölmesi gerekse bile savunacaktı aşkını, aşkın rengi kırmızıydı ve bozulmasına ölümü pahasına engel olacaktı.
O gün, yıldızsız kaldı gökyüzü.
Anka küllerinde boğuldu,
Kendi akıntısında kayboldu balık.
Bir uçurum vardı ucundaki gözü yaşlı şeytanla,
Bir ölüm vardı kapıda.
Bir son nefes,
Son bir haykırış duyuluyordu cehennem çukurunda.
Bir son vardı gelmekte olan.
Ve bir aşk, en kutsalından.
Taçlar düşmüş,
Katlar yıkılmıştı acıdan.
Şeytanlar yanmıştı çukurlarında,
Aşk ise küllerinden doğmayı öğrenmişti onlardan.Son bir kehanet geldi bu değerli şeytanlar için. Tüm dünyaya örnek olacak güzel hikayelerini anlatmaya onlarca kehanet bile yetmezdi, yine de bu kehaneti tüm dünya ezberleyecekti.
Çünkü onlar, Minho ve Jisung, aşkın temsili olarak dünyada anılmaya sonsuza dek devam edecekti. İşte, kıyametin kopması için gereken tek şey artık Felix'ti. Çünkü kıyamet, Tanrı'nın yasakladığı yerden kopacaktı.
Kıyameti aşk koparacaktı.
---
*Aşk uğruna.
**Aşkımız uğruna.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
red lights | hyunlix (ARA VERİLDİ)
FanfictionYedi cehennem prensi, bir ve tek eril melek. Bir kehanet, ortak yazılmış kader ve aşktan kopan kıyamet. Hwang Hyunjin, Şehvet Prensi. Ve Lee Felix, meleklerin sudan güzeli. "Kırmızı ışıklar ve yakıcı alevler... İşte evin, küçüğüm. Meleğin doğuşuna ş...