Bölüm Otuz Dört 🕊️ Kışın Açan Kır Çiçeği

40.9K 3.2K 1.3K
                                    




09.07.2020 tarihinde yayınlamaya başlamıştım bu kurguyu, bu kadar zaman geçmiş olması çok garip hissettiriyor, dün gibi.

Zaman geçse de geçmeyen tek bir şey var, o da bu kurguyu yazarken bana, okurken sizlere verdiği o hoş his.🕊️

Şimdiyse kitap oluyoruz ve raflarınızda onun için de yer açılacak olma düşüncesi beni çok mutlu ediyor.

Umarım çok güzel yerlere geliriz hep birlikte.🥲💚

Gelişmelerden haberdar olmak için Instagram hesabım: suleavlamaz

Sizi çok tutmayayım...

Yıldıza basmayı ve motivasyon kaynağım olan boool bol yorum yapmayı ihmal etmeyin. 🌟

Bölüme başlamadan evvel bir güvercin emojinizi alırım.🕊️

Bölüm Otuz Dört 🕊️ Kışın Açan Kır Çiçeği

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Bölüm Otuz Dört 🕊️ Kışın Açan Kır Çiçeği

"Ben seni özgür bıraktığım bir kuş olarak görürken yeniden gelip avuçlarıma kondun kır çiçeği," diye mırıldandı. "Söyle şimdi, bunca derdin arasında... Nasıl koruyacağım seni?"

Sağ el parmaklarım saçlarının arasında dolaşırken "Varlığın en büyük güvence bana," diye fısıldadım. "Benim yerim, senin yanın Yusuf Agâh. Dünyanın neresine gidersen git."

Sözlerimle birlikte başını biraz daha eğen Yusuf Agâh beni tekrar öptü ve akabinde gökyüzü hırsla kükredi, saniyeler içinde bardaktan boşalırcasına yağan yağmur bizi ayırmaya yetmedi. Bilakis, daha sıkı sokulduk birbirimize. Yusuf Agâh bacaklarımdan tutarak beni kucağına aldığında kollarımı ondan her an kopabilecek olmanın verdiği korkuyla boynuna doladım. Sarmaş dolaş eve girdiğimizde sırılsıklamdık. Günlerin, hatta ayların özlemi büyük bir kavganın ardından tenlerimizde can bulmuş ve ikimizin de istediği tek bir şey kalmıştı, kavuşmak. Tamamen birbirimizin olmak.

Yatak odasına girdiğimizde Yusuf Agâh beni yavaşça yatağa bıraktı. Karanlık odayı dışarıdaki kendine hayrı olmayan, titrek loş ışığın yandığı sokak lambası aydınlatıyor, pencereye vuran yağmur damlalarının sesi haricinde yalnızca nefes alıp vermelerimiz duyuluyordu. İçimde daha önce hiç tadına varamadığım değişik bir heyecanın kıpırtılarını hissediyordum. Kalbim uçmayı yeni öğrenmiş bir serçenin gökyüzüne kanat çırptığı ilk anki kadar hızlı atıyordu. Yusuf Agâh avuçlarını başımın iki yanından yatağa bastırıp üzerime eğildi, burnunun ucu neredeyse burnuma değecekti ama daha fazla yaklaşmadı. Saçlarından akan yağmur damlaları benim yüzüme dökülüyor ancak bu zerrece rahatsız hissettirmiyordu. Gecenin karanlığının benim nezdimde ışıltısını bastırmaya yetemeyeceği kehribar harelerinde bugün, daha önce görmediğim farklı bir yoğunluk vardı. Sevginin yaydığı arzuya ait olan bir yoğunluk.

İS KOKAN ZEYTİN AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin