Bölüm Otuz Altı 🕊️ Sevda Kuşun Kanadında

22.5K 2.3K 1K
                                    

Merhabalar!

Uzun sürenin ardından sonunda gelebildim. Sizi ve burayı çoook özledim.

Bölüme boool boool yorum bırakırsanız çok mutlu ve motive olurum.🕊️

Başlamadan evvel bir güvercin emojinizi alırım.🕊️

Bölüm Şarkısı: Emre Fel - Deli Sevda

Bölüm Otuz Altı 🕊️ Sevda Kuşun Kanadında

Yasir'in mektubunu bulmamızın üzerinden yaklaşık beş saat geçti. Annemin mektubu okur okumaz dizlerindeki tüm güç tükenmiş, yere düşecek gibi olmuştu. Nasıl yaptığımı bilmiyordum ama bende çok güç varmış gibi annemi kollarından tuttum ve düşmesine engel oldum. Mektupta geçen cümleler defalarca kez aklımda yankılandı, gece uyandığımda onunla son kez konuşmuştum. Bana, sigara içmeye gittiğini söylemişti. Son zamanlarda çok sinirli, patlamaya hazır bomba olduğundan sorgulamamış, sadece tehlikeli olabileceği konusunda uyarmakla yetinmiştim. Hemen döneceğini söyleyince yalnızca dikkatli ol, demiştim.

Şimdi, zamanı geri alabilmek adına deliriyordum.

Annem evde beklerken ben koşarak dışarı çıktım, yıkıntıların arasında hastaneye ulaştım ve onca yaralının arasında insanları iyileştirmek için oradan oraya koşuşturan babamı buldum. Haberi verdiğimde gözlerinde parlayan öfkenin, endişenin ve hayretin yansımalarını seçebildim. Yapabildiğimiz ilk şey ilçe jandarma komutanlığına gitmek oldu. Doğrusu babam oradayken ben telsizimi aldım, Yusuf Agâh'a ulaşmaya çalıştım ama bir cevap alamadım. Defalarca denesem de sonuç değişmedi. Türk askerlerinin bulunduğu karargaha gittim, Yusuf Agâh'ın adını verdim ama burada olmadığını öğrendim, görevdelerdi. Elimden bir umudum daha alındı o an, çaresizce eve geldim.

Annem, salonun ortasında bir ileri iki geri gidiyordu. Elinde her an çeker de birini arayabilir umuduyla tuttuğu telefonunu sıkı sıkıya göğsüne bastırmıştı. Haberi öğrenir öğrenmez Yasir'in arkadaşlarının evine gitmişti koşarak. Turan ve Mehmet de geceden beri evde yoktu. İşin ilginç kısmı, onların ailesinin bunu çok garip karşılamamalarıydı. Çok endişelenmemişlerdi, hatta Turan'ın babası "Tilkinin dönüp dolaşacağı yer kürkçü dükkanıdır," demişti. "O hayırsız itler, hayatın gerçek yüzüyle karşılaştı mı, döner gelirler."

Sanki burada hiç hayatın gerçek yüzünü görmemişler gibi.

Mehmet'inse babası zaten yatalak, annesiyse üveydi. Kaybı, evden kaçması o ailede de pek yankı uyandırmamıştı.

Annemin başındaki ağrı bu gerçeklerle yüzleştikçe daha da şiddetlenmişti. Evimize bomba düşmemişti belki ama Yasir'in ortadan kaybolmasıyla ruhlarımız büyük hasarlar almıştı.

Dış kapının açılma sesini işittik. Annem bir anlık hevesle "Oğlum!" diyerek kapıya doğru adım attı.

Ancak saniyeler içinde salon kapısından görünen yalnızca babam oldu. Anahtarını cebine sıkıştırdıktan sonra "Gelmedi mi?" diye sordu bir umut.

Annemin gözlerinden yaşlar boşaldı. Başını olumsuz anlamda salladı. "Sen söyle," dedi titreyen sesiyle. Burnunu çekti. "Jandarma ne dedi? Sınırlar kontrol edildi mi?"

Babamın omuzları düştü. "Sınır kapısı dün geceden beri oldukça yoğunmuş. Yüzlerce kişi çıkmış ülkeden kontrolsüzce."

"Yani?" diye sordu annem. "Bir çetele yok mu? Ulaşabileceğimiz bir şey?"

"Şimdilik hayır," dedi babam. "On sekizi doldurduğu için kayıp ilanı verebilmemiz için yirmi dört saatin dolmasını beklememiz gerekiyor. Kalan tüm işlemler de ona göre yapılabilirmiş ancak. Ben yine de... Sınıra gittim, görevlilere, oradaki insanlara tek tek Yasir'i anlatıp sordum." Nefesini bırakıp kafasını salladı. "Kimse görmemiş. Hiçbir ize rastlayamadım."

İS KOKAN ZEYTİN AĞACIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin