Merhabalar. Çok hızlı bir şekilde yeni bölümle geldiiim.💚
Geçen bölüm yorum sayımız çok az gelmişti bu biraz moralimi bozdu açıkçası. Umarım bu bölüm her paragrafa yorum yapılır. Sizin bölümü bekleyişiniz gibi ben de yorumlarınızı okumayı heyecanla bekliyorum.🥹
Çok tutmayayım, keyifli okumalar.
Instagram: suleavlamaz
Twitter: sulisindunyasiYusuf Agâh & Mihra 💚
Bölüm Müziği: Kefernahum - Capharnaüm
Başlamadan önce bir güvercin emojinizi alırım.🕊💚
Bölüm Yirmi İki 🕊️ Kanlar ve Kanayanlar
Yerin altında zaman, yerin üstündekinden çok daha zor geçiyordu. İçeriye zerre ışık kaynağı gelmiyordu, buraya geldiğimiz andan itibaren karanlıktaydık.
Her anlamda.
Ruhsal açıdan da tüm ışığımı kaybetmiştim. Yusuf Agâh yanımdan gittiğinden beri buranın hiç çekilir yanı kalmamıştı. Güvende hissetmiyordum, onun da güvende olduğunu düşünmüyordum. Saatler geçmişti, hâlâ ses seda yoktu. Nerede, ne durumda olduğunu bilmiyordum ve gelmeme ihtimali canımı çok sıkıyordu. O varken sadece annemlerin ne durumda olduğunu düşünüyordum, şimdiyse bombaların arasına giden Yusuf Agâh yokluyordu zihnimi. Gittiğinden itibaren tek yaptığım geri dönmesi için dua etmekti. Sağ salim.
Zaman geçtikçe metro alanı kötü kokmaya başladı, çünkü içeride tuvalet yoktu, kadınlar ve erkekler için iki özel alan oluşturulmuştu. Haliyle tek bir penceresi olmayan bu alanın çok da yaşanılabilir bir yanı kalmıyordu. Ama ölüm ihtimali, insana bunu bile çekilir kılıyordu. Dışarıdan kat be kat iyiydi burası.
Öğle vakti geçti, arada sırada patlama sesleri duyuldu yine, dualar edildi, ağlayanlar sızlayanlar oldu; akşam oldu, geceye yanaştık, Yusuf Agâh gelmedi.
Saat ilerledikçe içimdeki kasvet büyüyüp tüm ruhumu esir aldı. Aldığım nefesler asla ciğerlerime ulaşmıyordu, zaten patlama sırasında içime çektiğim dumanlardan ötürü boğazım tahriş olmuştu, nefes almayı denedikçe öksürüyordum ve soluklanmak işkence gibiydi. İlk günden daralmıştım, canım burnumun ucundaydı. Burada kaç gün kalmaya dayanabilirdim? Alandaki yüzlerce insan nasıl dayanacaklardı? Çocuklar için hayat kolaydı, her şeyi bir oyundan ibaret görüyorlardı. Dünün şokunu atlatmış, arkadaşlarıyla oyunlar oynayıp koşturmuşlardı akşama kadar. Kimse, çocukları susturmadı çünkü herkesin neşeli birilerini görmeye ihtiyacı vardı.
Şimdi, herkes kendi halindeydi. Gülcemal, göğsüne örtüp görünmesine engel olduğu tülbentin altından daha bir günlük bebeğini emziriyordu. Bebek, doğdu doğalı pek ağlamamıştı, Allah dağına göre kışını verir derler ya, o sözü doğrulatacak derecede sakindi. Sadece uyuyor, arada bir gözlerini açıp boş boş etrafa baktıktan sonra yumuyordu. Çok tatlı, çok minikti. Oğluysa battaniyenin üstüne yatmış, baş parmağını ağzına alıp emerek uykuya dalmıştı. Çoğunluk uykudaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İS KOKAN ZEYTİN AĞACI
Ficción General"Benim topraklarımda ölmek için özel bir nedene gerek yok." Mihra Elnurova, Türkiye'nin güneyinde yer alan, ufak bir Türkmen ülkesi olan Karahan'da yaşamaktadır. Sıcacık bir ailede büyüyen Mihra, hayatın sert ve acımasız yüzüyle henüz tanışmamıştır...