Bölüm 6

813 66 11
                                    

İnci Demir

Elimdeki tepsiyle birlikte Hazalın nerede oturduğunu görmeye çalışırken gözlerimi kıstım. Yemekhane tıklım tıklım olduğundan onu göremiyordum. Dışarı çıkmak için kapıya doğru ilerleyen çalışanlardan biriyle çarpışmaktan kaçınmaya çalışarak gerilediğimde sırtım duvara çarptı. Duvarlar ne zamandan beri sıcaktı? Arkadan uzanıp tepsimi alan kolları görünce çarptığım şeyin duvar değil de biri olduğunu fark ederek irkildim.

"Çorba sıcak, dikkatli olun."

İkimiz de yan dönerek karşı karşıya durduğumuz anda zorlukla yutkundum. Mesaiye kaldığım günden beri Harun Ünsaldan gerçek anlamda kaçıyordum. O akşam eve girdiğim zaman bedenimi, kalbimi ve ruhumu saran titreme öylesine beklenmedik, öylesine yabancıydı ki, ödüm kopmuştu. Hissettiklerimin anlamını çözmek istemiyordum. Tek istediğim bu adamdan olabildiğince uzak durmaktı. Bunun için de gidip Haruna çarpmamam gerekiyordu.

"Özür dilerim."

Tepsimi geri almak için uzandığım sırada Harun elini yukarı kaldırarak tepsiyi bende uzaklaştırıp diğer elini de belime sardı. Böylelikle beni duvara doğru çekmiş, yeni bir çarpışmanın yaşanmasını engellemişti. Onun şirketinin çalışanlarından biri sohbet ederek yürüdüğünden az kalsın bana çarpacaktı. Öfkeli bakışlarını çalışanından ayırıp bana baktığında tek kaşını kaldırdı. Göğsüm aldığım nefesler yüzünden hızla inip kalkıyordu. Yanaklarımda hissettiğim sıcaklığa bakılırsa kızarmışlardı. Bu halimin nedenini anlamaya çalıştığı her halinden belliydi. Keşke anlayıp bana da söyleseydi.

"Daha dikkatli olmalısınız."

"Bana dokunmayı kesmelisiniz."

Belime sarılı olan elini çekerek bir adım geriledi. Dudaklarının hareketinden bir şeyler mırıldandığını anlasam da ne dediğini duyamadım. Boy avantajını kullanarak etrafa göz gezdirdikten sonra tepsimi bırakmadan adımlamaya başladı. Patronu gören herkes yoldan çekildiğinden rahatça ilerliyordu. Elbette ben de peşine takıldığım için az önceki karmaşaya bulaşmadan yürüyebiliyordum. Harun tek kelime etmeden tepsiyi Hazalın oturduğu masaya bırakıp patronumuzun yanına gitti. Arkasında bıraktığı şaşkınlıktan dilini yutmuş bana dönüp bakmadı bile.

"Tepsini taşıyan Miracle'ın, aynı zamanda da içinde bulunduğumuz koca binanın sahibi olan Harun Ünsal mıydı, bana mı öyle geldi?"

Konuşmamak için ekmekten bir parça koparıp ağzıma tıktım. Harun Ünsal ile olan iletişimimden kimseye bahsetmemiştim. Hazala özellikle anlatmamıştım çünkü kızın etrafımızdaki erkek sineği bile bana yakıştırmak gibi bir huyu vardı. Metine söyleyebilirdim ama ona söylediğim anda Hazalın da her şeyden haberi olacaktı çünkü dedikodu konusunda birbirlerini besliyorlardı. Aslında onları anlıyordum. Otuz iki yaşındaydım ve şimdiye kadar sadece bir kişiye kalbimi açmış, elini tutmuştum. Yolumuzun sonu da parçalanmış bir kalbe çıkmıştı. O zamandan beri erkeklerden, ilişkilerden uzak duruyordum. Hazal ve Metin de bunu değiştirmek istiyorlardı. Ben ise kanımın son damlasına kadar değişmesin diye çabalamaya hazırdım.

"Tepsiyi düşürüyordum, yardım etti."

"Tepsiyi düşüreceğin için mi titriyorsun?"

"Titremiyorum."

Titriyordum. Harunun elinin sıcaklığını hala belimde hissederken bunun nedenini sorgulamama gerek yoktu. Kalbimde de bir sorun olmalıydı çünkü doğru dürüst atmıyordu. Ritmi bozulmuştu. En kısa sürede doktora gitmeyi aklımın bir köşesine yazdıktan sonra ofisteki ilk günden başlayarak Harun Ünsal ile aramda geçenleri anlatmaya başladım. Yemeğimizi bitirmek üzereyken Metin de bize katıldığından iki kez anlatmak zorunda kalmıştım ve en sonunda tam da tahmin ettiğim gibi ikisi Harunu övmeye başlamışlardı. Yakışıklıydı. Zengindi. Düşünceliydi. Hazalın dediğine göre büyük harflerle ZENGİNDİ. Kısacası onlara göre aranan adaydı. Oflayarak saçlarımı karıştırdım. Tam olarak bunun yaşanmasından korkuyordum işte.

Miracle [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin