İnci Demir
Bulunduğum odanın karanlığa bürünmesiyle irkilerek ayağa kalktım. Saat dokuz olmak üzereydi. Hala ofisteydim çünkü aylık satış raporunu hazırlamam gerekiyordu. Işıkların gitmesi demek kaydetmeyi bir türlü hatırlayamadığım raporun silinmesi demekti. Lanet olası raporu programda hazırlıyordum. Saçlarımı çekiştirerek odadan çıktığım anda birine çarparak geriledim. Hayat benimle dalga geçiyor olmalıydı. Ofiste benim dışımda sadece kapıdaki korumalar olması gerekirken çarptığım kişinin Harun Ünsal olmasının başka açıklaması olamazdı.
"İnci hanım, bu saatte burada ne yapıyorsunuz?"
"Aynı şeyi ben de sorabilirim."
Adamın yarım gülümsemesiyle "Ofis benim," demesiyle oflamamak için dişlerimi ve yumruklarımı sıktım. Bu ayrıntıyı unutmuş olabilirdim. Haruna ne kadar sinir olsam da kabul etmem gereken bir şey vardı. Adamda zerre kadar kendini beğenmişlik yoktu. Koca bina onun değilmiş gibi davranıyor, konuşuyordu. Patron olduğunu unutmamın nedeni buydu işte. "Şimdi soruma cevap vermek ister misiniz?"
"Rapor hazırlıyordum ama ışık, doğal olarak da internet gidince işim yarım kaldı."
"Saat dokuz olmak üzere."
"Saati bilmediğimi size düşündüren nedir?"
Harun bıkkın bir nefes vererek başını sağa sola salladı. Söylemek istediği çok şey var gibi duruyor olsa da "Raporu kaydedebildiniz mi?" diye sormakla yetindi. Bundan memnundum çünkü onunla uğraşamayacak kadar yorgun hissediyordum.
"Hayır. Sorunun ne olduğunu biliyor musunuz? Ne zamana düzelir?"
Sorumu cevaplamak yerine "Beş dakika daha şirketimde kalmayacaksınız, İnci hanım," dedikten sonra az önce çıktığım odaya girdi. Ayaklarımı yere vurarak arkasından gitsem de varlığımı zerre kadar umursamıyor gibiydi. Sandalyeme oturup bilgisayarımı kendine doğru çekti. Parmaklarını klavyenin üzerinde dolaştırmaya başlamadan önce sandalyenin boyunu değiştirdiği gözümden kaçmamıştı. Harun bilgisayarımda çalışırken rahatsız şekilde yerimde kıpırdadım. Başka bir şirketin-vurgulamam gerekiyorsa başka bir şirketin patronunun-Lotus şirketinin dosyalarına ulaşabilecek olması düşüncesi yüzünden rahatsız olmuştum. "Hazırlanın. İki dakikaya çıkıyoruz."
"İnternet gelene kadar gidemem. Kaç saattir o rapor üzerinde çalıştığımı biliyor musunuz?"
"Bilgisayarı telefonumun internetine bağladım ve raporunuzu kaydettim." Bilgisayarımı bana doğru çevirdi. Her odada bataryayla çalışan ışıklar olduğundan etraf loştu. Birbirimizi görmekte sorun yaşamıyorduk. "Her ihtimale karşı raporu kendi mailime de gönderdim. Yarın geldiğinizde sorun olduğunu görürseniz mailinizden dosyayı alabilirsiniz." Bilgisayarı kapatıp ayağa kalktığında kendimi yumruklamak istedim. Neden konu iş olduğunda panikliyor ve beynime kısa devre yaptırıyordum ki? Bunu ben de yapabilirdim. Harunla aynı ortamda olmasaydım.
Karşı karşıya durduğumuzda bakışlarımı adamın yüzünde tutmaya çalıştım. Mesai saati bittiğinden ceketini çıkarmıştı. Beyaz gömleğinin ilk iki düğmesini açmış, kollarını da yukarı doğru kıvırmıştı. Taktığı siyah saat nedensizce fazlasıyla güzel görünüyordu. İtiraf etmem gerekiyorsa Harun Ünsalın görünüşüyle ilgili her şey güzeldi.
"Ceketimi alana kadar hazır olur musunuz? Yoksa birkaç dakikaya daha mı ihtiyacınız var?"
Tek kaşımı kaldırarak "Anlamadım?" dediğimde ellerimi yumruk yapmıştım. Öfkeli olduğumdan değil, kolyeme uzanmamak için mücadele ediyordum. Alışkanlığımın karşımdaki adam tarafından keşfedildiğinin farkındaydım. Bu yüzden yapmak istemiyordum. Gergin olduğumun fark edilmesini istemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miracle [+18]
Fiction généraleYeni ofis. Yeni çalışma arkadaşları. Aynı ofisi kullanacak iki şirketin çalışanları daha ilk günlerinde bu durumdan nefret etmişlerdi. Hazal onlara hoş geldin demeye çatık kaşlarla gelen Yamandan nefret etmişti. İnci ise şanssızlığını konuşturarak o...