İnci Demir
Yedinci kez aynada kendimi kontrol ettikten sonra titreyen elimle kapıyı açıp evden çıktım. Yılbaşı eğlencesinin üzerinden beş gün geçmişti. Harunun mesajlarını görmezden geldiğim, aramalarını cevapsız bıraktığım beş günün ardından bu sabah görmezden gelemeyeceğim o mesajı atmıştı.
Harun Ünsal
Dışarıda bekliyorum.Öpüşmemizin ardından onu yok saymamı umursamamış, tatilin bitmesiyle her sabah olduğu gibi kapıma gelmişti. Bu ihtimali düşündüğümden normalden daha erken uyanmış ve hazırlanmıştım. Güya ondan önce şirkete gidecektim. Anlaşılan Harun gerçekten beni tanıyordu. Bu saatte kapımda olmasının başka açıklaması yoktu. Kalbim göğüs kafesimde dışarı çıkma riski taşıyarak çarparken binadan çıktım.
Oradaydı. Her zamanki gibi arabasına yaslanmış halde sigara içiyordu. Üzerinde lanetim olan beyaz gömleği vardı. İkinci lanetini de yapmış, kollarını katlamıştı. Yılbaşı eğlencesindeki kirli sakallarını tıraş etmişti. Başkalarına göre o geceden öncesiyle aynı görüyordu ama değildi. Göz altlarındaki koyu renk yorgunluğunu belli ediyordu. Bakışları her sabah beni gördüğündeki gibi canlı değildi. Bunların nedeni olduğumu düşünmek boğazımda canımı tarifsiz şekilde yakan bir düğüm oluşturuyordu.
"Günaydın."
Gözlerini kısarak yüzüme bakarken sigarasının son nefesini içine çekti. Yanaklarının içeri çöküşü neden beni öptüğü anı hatırlatıyordu ki? "Günaydın?" Filtreyi arabanın küllüğüne atmak için parmaklarının arasında tuttu. Başını yana eğmiş halde ne yapmaya çalıştığımı anlamaya çalışıyor gibi yüzüme bakıyordu. "Günaydın?" Şimdiye kadarki tüm gülümsemelerinden farklı şekilde, sanki sinirleri bozulmuş gibi nefes vererek güldü. Sanırım zaten sinirleri bozulmuştu. Bunu yapan da bendim. "Günaydın, İnci hanım. Günaydın. Buyurun," diyerek ön koltuğu işaret ettikten sonra şoför koltuğuna geçti. Dudağımı tüm gücümle ısırarak arabaya bindim.
Yine kahve almıştı. Gaza basmadan önce ısıtıcıyı çalıştırdı, kahveyi uzattı ve arabanın ısındığından emin olduktan sonra yola çıktı. Sinirli haline rağmen tek kelime etmiyordu. Arabasına bindiğim ilk seferde sessizliğimize Sezen Aksu eşlik etmişti. Radyoda tesadüfen denk gelmiştik fakat sonrasında Harun benim için sadece onun şarkılarından oluşan bir playlist oluşturmuştu. Genellikle sohbet ettiğimizden arka planda duyulan şarkılar bugün arabada duyulan tek sesti.
Otoparka girip de arabayı park edince gerginlikle kolyemi çekiştirdim. Neden mesajlarına, aramalarına cevap vermediğimi sormasını bekliyorken karşılaştığım sessizlik paniklememe neden oluyordu. Neden sormuyordu ki? Sorsa ve tartışsak, kavga etsek her şey daha kolay olurdu. Tartışmakla sorunum yoktu, sessizlikle baş edemiyordum.
"Hiçbir şey söylemeyecek misin?"
"Ne söylememi istersiniz?"
Zamanında sen diye hitap etmesine kızmamışım gibi siz demesi sinirlerimi alt üst ediyordu. Üstelik ona kızmaya hakkım olmadığının farkında olduğum halde kendimi kontrol edemiyordum. Aramalarına, mesajlarına cevap vermeyen bendim. Bizi bu hale getiren de bendim ama aramızdaki soğukluktan da nefret ediyordum.
"Neden seni görmezden geldiğimi sor mesela. Aramalarını cevaplamadım diye kız. Ne bileyim ya. Bir şeyler söyle işte. Ayrıca sizli konuşma benimle."
Nefes almadan konuştuğumdan göğsüm hızla inip kalkarken kaşlarını çatmış halde yüzümü inceleyen Harun başını yana eğdi. "Başka bir emriniz var mı, İnci hanım?" Sesi sakin çıksa da çenesindeki gerginlikten dişlerini sıktığı belli oluyordu. Sakin değildi. Beni sinirlendiren sakinmiş gibi davranmakta ısrar etmesiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miracle [+18]
Ficción GeneralYeni ofis. Yeni çalışma arkadaşları. Aynı ofisi kullanacak iki şirketin çalışanları daha ilk günlerinde bu durumdan nefret etmişlerdi. Hazal onlara hoş geldin demeye çatık kaşlarla gelen Yamandan nefret etmişti. İnci ise şanssızlığını konuşturarak o...