Hazal Koçak
Hayatımın herhangi anında sosyal biri olmamıştım. Çocukken mahalledekiler akşama kadar sokakta oynarken ben evimde tek başıma olurdum. Nedeni dışarı çıkmak istememem değildi. Evde yalnız olduğumdan ve annem korkağın teki olduğundan dışarı çıkmama izin vermezdi. Bu yüzden çocukluk arkadaşım yoktu. İnsanların çocukken oynadığımız oyunlar dedikleri şeyleri de bilmezdim. Okulda geçirdiğim onca yıldan sonra bile yanımda sadece bir kişi vardı. Tek arkadaşım. Bu kadar yalnız olunca elinizde olmadan asosyal oluyordunuz. Ben de öyleydim. Miracle ile aynı ofisi kullanmaya başladığımızdan beri boğuluyor gibi hissetmemin nedeni buydu. Önce hoş geldin yemeği, sonra bowling, şimdi de ekip yemeği ya da kahvesi. Artık ismine her ne diyorlarsa.
Miracle ekibiyle birlikte ofisimize yakın bir kahve dükkanına gelmiştik. Herkesin bilgisayarı yanındaydı. Güya hem dışarıda vakit geçiriyor hem çalışıyor hem de kaynaşıyorduk. Bana sorarsanız hepsi saçmalıktı. Ofiste olmayı, havasızlıktan boğulana kadar odamızda çalışmayı tercih ederdim. Bunun bir nedeni dediğim gibi asosyal olmam, diğer nedeni ise çaprazımda oturan adamdı. Yaman Budak belirli aralıklarla bakışlarını üzerime dikerek gerilmeme, bedenimin sızlamasına neden olan karıncalanmanın saç diplerimden parmak uçlarıma kadar yayılmasına neden oluyordu. Ondan hoşlanmıyordum. Erkeklerden uzak durmayı hayat felsefem yapmış olsam da bundan önce bir kez aşık olmuştum. Aşkın nasıl hissettirdiğini bildiğimden Yamana karşı hislerimin bununla ilgisi olmadığının farkındaydım. Rahatsız olmamın nedeni vücudumu saran karıncalanmanın nedenini bulamıyor olmamdı.
"Kalemi kıracaksın."
Metinin sesiyle düşüncelerimden sıyrılıp yanımda oturan ekip arkadaşıma baktım. Lotus'da çalışmaya başladığımdan beri bana yakın olmasına izin verdiğim iki isim vardı. İnci ve Metin. İlk başlarda aile dostumuzun yardımıyla işe girdiğimden insanların hakkımda düşündüğünü tahmin ettiğim şeyler nedeniyle herkesten uzak dursam da birkaç ayın sonunda en azından iki kişiyle yakın olmayı başarmıştım. Geri kalanıyla iyi anlaştığım söylenemezdi. Bazıları aile dostumun patronumuz olması yüzünden benden hoşlanmıyor, bazıları ise bunu kullanmaya çalışıyordu. İki türlüsü de mide bulandırıcıydı.
"Sıkıldım."
"Daha kaç saat burada olacağımızı söylediler mi?" Sorusunu başımı olumsuz anlamda sallayarak cevapladım. Hemen sonra Metinin yeniden kahve ve çikolatalı kek sipariş etmesiyle kıkırdadım. Hesabı patronlar karşılayacağı için ikimiz de sipariş işini abartmıştık. Birazcık. Ben üçüncü kahvemi, Metin beşinci farklı içeceğini, birlikte dördüncü tatlımızı yiyorduk. Eh ne diyebilirdim ki? Beleşçi insanlardık. "Yavaş ye be."
Metinin dudağıma doğru uzattığı peçeteyi almak yerine suratımı silsin diye ona çevirdim. Çikolatalı kek hassas noktamdı. Suratımı silmek için bile dikkatimi başka yere vermek istemiyordum. Fakat anlaşılan herkes bu fikirde değildi çünkü oturduğumuz masa irkilmeme neden olacak kadar sert şekilde sarsıldı. Deprem olduğu sanılacak kadar sert şekilde hem de. Diğer masaların sallanmadığını gördüğümden bu ihtimali direkt eleyerek sarsıntıya neden olan kişiye, yani Yamana baktım.
Tanıştığımızdan beri onu ilk kez böyle görüyordum. Açık kahve rengindeki gözleri koyu bir tona bürünmüş, yüz ifadesi sertleşmişti. Dişlerini o kadar sıkıyordu ki, boynundaki damarın nabız gibi atışını görebiliyordum. Tek kaşımı kaldırarak bu halinin nedenini düşündüm. İşle ilgili sorun mu vardı? Ben çikolatalı kekimle aşk yaşarken duymadığım konuşmalarda sinirlenmesine neden olabilecek bir şey mi olmuştu? Başka kimsenin sinirli olmadığını görünce bu ihtimali de eledim. Tek kaşımı kaldırarak bakışlarına karşılık verdiğim sırada gördüğüm şeyle dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Metinin uzattığı peçete dudaklarıma dokunmak üzereydi. Şaşırmamın nedeni aynı anda Yamanın başını olumsuz anlamda iki yana sallamasıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Miracle [+18]
Fiksi UmumYeni ofis. Yeni çalışma arkadaşları. Aynı ofisi kullanacak iki şirketin çalışanları daha ilk günlerinde bu durumdan nefret etmişlerdi. Hazal onlara hoş geldin demeye çatık kaşlarla gelen Yamandan nefret etmişti. İnci ise şanssızlığını konuşturarak o...