Bölüm 2

1.1K 90 5
                                    

Hazal Koçak

Çatık kaşlarla damacanaya doğru eğildiğimde hala İncinin sabahki halini sorguluyordum. Yeni ofisteki ikinci günümüzdü. Ofise geldiğimiz anda İnci şişeyi elime tutuşturmuş, soğuk su doldurup getirmemi rica etmişti. Normalde hep kendi işini kendisi yapar, birileri ona yardım etmek istese bile itiraz ederdi. İsteğini garipsememin nedeni buydu.

Şişe dolunca odaya geri dönmek için harekete geçtim. Sorunsuz şekilde odaya girmek üzereydim. Beş adım kalmıştı. Sadece beş adım. İşe daha yeni gelen Sema ve Yamanla karşılaşınca oflamayayım diye dudağımın iç kısmını ısırdım. Takıntılı biri olduğumdan dün iş bittikten ve kendimle yalnız kaldıktan sonra zihnim sürekli bu adamı ve berbat tavrını düşünmüş, öfkeden köpürmüştüm. Eğer burası bir şirket olmasa ya da onlarla çalışacak olmasak gereken şeyleri söyler, rahatlardım. Maalesef şartlar uygun değildi.

"Günaydın! Nasılsın? Alışabildiniz mi?"

"Günaydın." Yamanın gergin çenesini fark edince su şişesini tüm gücümle sıktım. Adamın derdinin ne olduğuyla ilgili hiçbir fikrim yoktu. Neden azılı düşmanıymışım gibi baktığını, sorunun ne olduğunu anlamıyordum. İlgilenmiyordum da. İnsanlara karşı sabırlı değildim. Hiç olmamıştım. "Alışmaya çalışıyoruz."

"Biz de ilk başlarda zorlanmıştık. Labirent gibi ama zamanla alışacaksınız."

Zoraki gülümsememle başımı salladım. Semanın samimiyetinin farkındaydım fakat yanında Yaman olduğundan aynı şekilde karşılık veremiyordum. Yanımıza gelen korumayla üçümüzün de bakışları adama döndü. Kapıdaki korumalardan yaşça daha büyük olandı. Elinde tuttuğu koliyi işaret ederek "Lotusun muhasebe bölümüne gönderilmiş," dedi. Odaya taşımak yerine bana uzatınca kaşlarım çatılsa da koliyi aldım. Beklediğimden daha ağır olduğundan göğsümde hissettiğim ağrı yüzünden dişlerimi sıktım. Korumaya teşekkür etmek içimden gelmedi, bu yüzden odaya gitmek için sola doğru adım attım. Beklemediğim hamleyle geriye doğru sendeledim.

Adımımla birlikte Yaman da hareketlenmiş, önüme geçmişti. Koliyi tuttuğu sırada kaşlarımı çatıp tutuşumu sıkılaştırdım. "Ne yapıyorsun?" Nasıl korumaya teşekkür etmek içimden gelmediyse aynı şekilde bu adama da siz diye hitap etmek istememiştim. Tanıştığımız andan beri tek kelime etmediği, bana kurtulmak istediği böcekmişim gibi baktığından bırakacağını düşünmüştüm. Düşündüğümün aksine Yaman az öncekinden daha sert hareketle koliyi çekip kucağına aldı.

"Odana kadar götüreceğim."

Yamanın da aynı şekilde siz diye hitap etmemesiyle çenemi kaldırdım. "Gerek yok," dediğim sırada göğsümdeki ağrıdan geriye kalan sızıyı hissetsem de yeniden koliye doğru uzandım. İnatçı biriydim. İnadımın sonunda zarar gören kendim olsam bile geri adım atmazdım.

"Gerek olup olmadığını sormadım." Başıyla odama giden yolu işaret etti. "Önden buyur." İyilik yapmaya çalıştığı halde yüzü duvar kadar boştu. Gerginliği etrafa yayılıyordu. Zaten bu yüzden yaptığı şeye anlam veremiyordum. Gördüğüm kadarıyla Sema da kolunu çimdiklememişti. O zaman neden inat ediyordu? Kısık gözlerle yüzünü izlemeye devam ettiğimi görünce oflayarak "Kıpırdamayı düşünüyor musun?" diye sordu. Ardından da odaya gitmek için harekete geçti.

Yamanın peşinden içeri girdiğim anda hüsranla inlememek için dilimi ısırdım. İnci odada yoktu. Metin de henüz gelmemişti. Yalnız olmamızın onu öldüre bileceğim anlamına gelmediğini içimden tekrarlayarak su şişesini İncinin masasının üzerine bıraktım. Ardından da koliyi kapının hemen önündeki dolabın üzerine bırakan Yamana döndüm. Siyah takım elbise ve aynı renkte gömlek giymişti. O kadar iri bir vücudu vardı ki, kıyafetinin nasıl yırtılmadığını merak ediyordum. Bu adama teşekkür etmektense kolumu kesmeye hazır olmama rağmen dişlerimin arasından "Teşekkür ederim," dedim. Nezaketle yakından uzaktan alakası olmayan, tıslamaya benzer bir sesti.

Miracle [+18]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin