Bağlandım. Hemde en olmaması gereken kişiye. Ama bir yanlış nasıl bu kadar doğru görünebilirdi aklıma almıyor.
Nasıl oldu? Neden oldu? Hiçbir fikrim yok . 25 gün , 600 saat . Kısacık bir süreç . Düşünün, bir insanı hayatınızın en temeline, odak noktanıza koyduğunuz, yemeklerinizi aksattığınız, çiçeklerinizi sulamayı unuttuğunuz , kahvelerinizi de kendiniz gibi yarım bıraktığınız bir kısa süreç.
Bağcıklarınızın açık olduğunda düşmemek için bağlarsınız değil mi? Bağlamazsanızda düşer ve bir yerlerinizi incitirsiniz. Benim bağcıklarım açık ve eğilmeye bile halim yok.
1 haftalık uğraşlarımın karşılığını görüyorum şimdi. Karşımdalar. Minho yaklaşıyor ve sarılarak kokusunu içine çekiyor. Eunji'nin elinde bir sigara var, söndürmüyor. Eminimki sigara kokuyordur, ben hiç sigara kokmadım.
İzliyorum sadece elimden kayışını. Ağlamak istiyorum aslında . Birazda bağırmak. Garip bir histi.
Çok tuhaftı ,ağlayamadım . Ama ruhum paramparça olmuştu.
Changbin'i düşünüyorum. Dikkatini çek ve çabala deyişlerini. Hemde hiç benim olmamış biri için.
Herkes fazlasıyla sevmiş , ben eksiklikleriyle de sevmiştim oysa .
Arkamı dönüyorum ve evin yolunu tutuyorum. Elimdeki küçük çiçeği de bir kenara fırlatıyorum zaten artık pek bir önemi yok.
Tam bu sırada telefonum çalıyor. Açmıyorum. Baştan çalıyor ve yeniden çalıyor.
Kimin aradığını bile umursamayarak telefonu kulağıma götürüyorum.
Changbin'in telaşlı sesini duyuyorum.
"Jisung , neredesin? Acilen bir şey söylemem gerek. Eunji sizin buluşacağınız yeri öğrenmiş galiba. Senden önce gelebilir, Minho'ya göz kulak ol"
Yutkunuyorum.
"Jisung? Orada mısın?..."
Birşey demiyorum. Daha doğrusu diyemiyorum. Telefonu kapatarak sessize alıyorum ve yoluma devam ediyorum. Bir süre sonra adımlarım birbirine karışıyor, nereye gittiğimi bilmiyorum.
Rastgele bir markete girip birkaç bira alıyorum. Kasiyer kadın çıkarken iyi günleri diyor. Ağzımı oynatamıyorum.
Elimdeki poşetlerle tekrardan evin yolunu tutuyorum. Biralardan bir tanesini açtığım sırada anlamsız bir mide bulantım tutuyor. Telefonum tekrar çalıyor, bu sefer arayanın Felix olduğunu görmemle adımlarımı yavaşlatıyorum. Açıp açmama konusunda biraz kararsız kalsam da yine sessize alıyorum. O sırada gözüm saate kayıyor, 19:56.
Dudaklarımı birbirine bastırıyorum. Yeterli degilmişim diyorum kendi kendime. Ben hiç yetememişim.
Evin önüne geldiğimde asansörü es geçerek basamaklara yöneliyorum. Sorgusuz bir şekilde 6 kat çıktığımda bir kat daha çıkarak çatıya ulaşıyorum.
Elimdeki şişe bitmiş. Bir kenara fırlatıyorum ve kırılıyor. Aynı benim gibi diyorum hafif cılız çıkan sesimle.
İlk tanıştığımız akşam ki gibi onun oturduğu köşeye gidiyorum. Tam da o sırada uzun zamandır çizim yapmadığımın farkına varıyorum. İnsan alışkanlıklarını bile terk edebiliyormuş.
Duvara oturduğumda ayaklarımı aşşağı doğru sallandırıyorum. Aşşağı düşme fikti ara sıra gidip gelse de şuan daha yoğun basan duygularım buna engel oluyor.
Bir an için ailemi düşünüyorum yada sözde ailemi. Kardeşimi. İftiraları. Kapı önüne atılışımı ve tonlarcasını.
Eğer o gün kardeşim büyükbabamın mirasına konmak için onun içeceğine ilaç attığında tüm suçu bana yıkmasaydı şuan olduğumdan daha farklı biri olur muydum ki? Sevgiyi hep dışarıda mı arardım mesela?
Derin bir iç çekerek başka bir şişe açıyorum. Telefonum yine ardı ardına çalmaya devam etse de bir süre sonra melodi gibi gelmeye başlıyor.
Kafam öne doğru düştüğünde anlık olarak dengemi kaybediyorum ve duvarın kenarına tutunarak düşmekten son anda kurtuluyorum.
Kalbim bunun üzerine deli gibi çarparken elimi kalbime götürüyorum.
Tamda bu sırada yanaklarımdan yaşlar dökülmeye başlıyor. Sonra da ufak hıçkırıklar başlıyor.Boğazımın düğümlendiğini hissettiğimde ölme fikri anlık olarak cazip geliyor bana. Yutkunamıyorum.
Şişenin dibindeki son yudumu da aldığımda sarsak adımlarla ayağa dikeliyorum.
"Sadece bir adım" diyorum kendi kendime. Sadece bir adım.
Kutup yıldızına kayıyor gözlerim. Anlık olarak o da bana yön gösteriyor. Bir adım atıyorum ona doğru. Sonrası yok...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İs not it enough ?
RomanceJisung her gece yaptığı gibi yine resim çizmek için çatıya çıkmıştı, ta ki görüş açısına giren bedene kadar..