Banyodan çıktıktan sonra pijamalarımı giymiş, aynanın karşısına oturup saçlarımı tarıyordum. Yan odadan ağlama sesleri duyduğum gibi hemen kalkıp oraya koşmuştum.
"Hyunjin iyi misin-"
Kabus görüyordu. Tıpkı Jake'e anlattığım rüyadaki gibi acı çekiyordu, kollarını bile kaldıramıyordu ve terlemişti.
Hemen yanına oturdum ve omuzlarını okşadım. "Hyunjin, sadece kabus görüyorsun. Kendine gel, uyan..."
Bilge Jisoo birisi şiddetli bir kabus görüyorsa onu sarsarak uyandırmamamızı söylemişti. Bu kötü sonuçlara yol açabilirdi ve onda travma yapabilirdi.
Şeytanımı böyle gördükçe ben de ağlamaya başlamıştım. Örtüyü üstünden çektim ve şömineyi elimle söndürdüm. Camları açıp yatağa uzandım.
"Yanındayım Hyunjin. Gördüğün şey gerçek değil. Hadi artık kendine gel..."
Sonunda ağlaması durdu, geriye sadece hıçkırıklar kaldı. Başımı kaldırıp ıslak gözlerini öptüm, yanaklarını hafifçe okşadım.
Ağlaması durduğu an pat diye gözleri açıldı. Ona bakınca işte o eski duygu dolu gözlerini gördüm.
"Meleğim..."
"Hyunjin!" deyip boynuna sarıldım. O da ellerini belime sardı ve bütün yükümü üstüne vermemi sağladı.
"Seni deli gibi özledim..." deyip boynumu öptü. Kokumu durmadan içine çekti.
Hyunjin az önce her ne gördüyse içindeki zehri atmıştı. Zihni berraklaşmıştı, eski haline geri gelmişti.
"Her şeyle yüzleştim. Bu süreçte bana katlandığın ve yanımda destek olduğun için teşekkür ederim Meleğim. Yarın o Cadıyla Büyücüyü öldüreceğim."
Son cümlesine kadar her şey iyidi. Öldürmek kelimesini duyunca irkildim.
"Hyunjin sen ne diyorsun?""Duydun Felix. Sınırı aştılar, ne cüretle benim zihnime büyü yaparlar? Hem de sadece seni unutturdular? Amaçlarını öğrendiğim gibi ikisini de öldüreceğim." derken gözleri buz gibi bakıyordu.
"Hey... Sakin ol. Biz birbirimizi hatırladık ya, gerisi önemsiz, öyle değil mi?"
"Onu bunu bilmem. Cezasını çekecekler." deyip doğruldu. Ben de kalkıp başımı omzuna yasladım, elini yanağıma getirip tatlı tatlı sevdi. "Duş almalıyım Meleğim."
O kalkarken terliklerimi giymiştim.
"Tamam, ben gideyim mi?""Hayır, burada kal..."
Hyunjin'in şöyle bakan gözlerini o kadar özlemiştim ki şu an bile üstüne atlamak istiyordum. Ama çok yorgun düşmüştü. Gülümseyip başımla onaylayınca duşa gitti.
Bu sırada ben de çarşafları değiştirdim, camları kapattım ve şömineyi geri yaktım. Oda çok soğumuştu, geri gelince hasta olmasını istemezdim.
🔥🔥🔥
Duştan çıkıp içeri geldi. Islak saçlarını eliyle sağa sola savururken yanıma yaklaştı.
"Felix, sevişelim mi?""YA!" diye bağırıp hemen ağzımı kapattım, diğerleri bizi duyup gelebilirdi. Yanıma oturup sırıttı. Fısıldayarak "Kafayı mı yedin, böyle mi söylenir?!" dedim.
Çıplak vücuduyla bana sarıldı, böyle bile hemen sıcaklıyordum. "Ne var? 3 aya yakın oldu. Tenini özledim."
"Şeytan Hyunjin hemen geri döndü, bırak beni." dememle güldü ve bir elini enseme getirip boynumu sertçe emdi. "Ah..."
"Sevgilimi özlemekten daha doğal bir şey olabilir mi?" derken ara ara emiyordu.
"Mmh... Hyunjin dur..."
Omuzlarını tuttuğumda gerçekten durdu ve yüzüme baktı. Yanaklarım şimdiden kızarmıştı. "Aklım başımda değilken bile şu yıldızlar bir şeyler hissetmemi sağladı." deyip çillerimi uzun uzun öptü.
Dolaptan rahat bir şeyler giyip yanıma geldi. "Madem bugün istemiyorsun, yarın sevişelim."
"HYUNJIN SUS ARTIK!" dediğim gibi üstüme atladı. Saçlarımı karıştırıp gülmeye başladı. "Oy oy oy utandın mı sen?"
Deli olmuştum, o da bununla daha çok gülüyordu. Yanaklarımı sıkıyordu ve saçlarımı kabartıyordu. "Seni çok seviyorum Felix."
Sonunda çırpınışlarımı durdum, bu cümleyi özlemiştim. Boynum hâlâ koluyla sarılıyken ona bakmaya çalıştım. "Ben de seni çok seviyorum."
Bu tipime gülüp tekrar saçlarımı karıştırdı. "Hyunjin çocuk muyum ben? Bu nasıl bir sevme şekli?!"
Sonunda beni serbest bıraktı, perişan olmuştum. Doğruldum ve bir süre nefes aldım. Karnını sertçe dürttüğüm gibi bağırdı: "AH!"
"Bir daha beni askerlik akradaşınmışım gibi sevme." deyip yataktan çıktım.
"Seni kocanmışım gibi seveceğim, merak etme." deyip vücudumu izledi.
Lavaboda başımı ıslatıp kabarıklığı aldım ve saçlarımı elimle taradım.
Yanına geri döndüğümde çok rahat bir pozisyon almış beni bekliyordu.
"Hoş geldin bebeğim."Gözlerimi devirip "Bu duruş ne?" dedim. Yatağa girdiğim gibi yanıma tekrar yaklaştı.
"O duruş 'Gel sevişelim.' anlamına geliyor."
Kulağıma böyle fısıldayınca gözlerim kapandı. Boynumla yanağım arasını uzunca öpmesiyle kasılıp geri çekildim. "Neden rahat durmuyorsun..."
Boynumun aşağısına geçip öperken elini de vücudumda da gezdiriyordu. "Çünkü senin de istediğini biliyorum."
"Hayır ben- ah..."
Elini penisime getirip okşadı. "Ne hayırı Felix? Burası neden bu kadar sert o zaman?" deyip oynamaya devam etti. Bu sırada yüzümü izliyordu.
Nefes nefese kalmıştım. Zar zor konuşarak "Hyunjin... Bugün çok yorucuydu... Yarın yapalım..." dedim.
Son cümlemle elini geri çekip sırıttı. Sonunda istediği cevabı aldı ya, artık beni rahat bırakırdı. "Sözünden dönemezsin, yarın benimlesin." deyip boynumu emdi ve geri doğruldu.
Nasıl birkaç dakikada kıvama gelmiştim bilmiyorum ama şeytanım işini iyi biliyordu. "Hadi gel uyuyalım." deyip kollarını açtı.
Az önce dediklerimden sonra utançtan yüzüne bakamıyordum. Yavaşça yanına gelip başımı göğsüne yasladım. Kollarını iyice vücuduma sardı. "Meleğim benim..."
İkimiz de huzura erince kanatlarımız gevşedi, beyaz ve siyah tüyler birbirine karıştı. Kokusu tenime hapsolsun istiyordum. "Bütün gece böyle sarılalım mı?" deyince saçlarımı öptü.
"Ben de aynı şeyi istiyorum, yarın uyanana kadar böyle kalalım. İyi geceler."
"İyi geceler..."
🔥🔥🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su | Hyunlix
FanfictionSu Ulusu Meleği Felix, dünya barışı için Ateş Ulusu Prensi Hwang Hyunjin'i kurtarmakla görevlendirilir. Rüyalarını da süsleyen bu şeytanla zamanla yakınlaşacak mıdır? 💧 "Sen kimsin ve benden ne istiyorsun?" 💧 🔥 "Keşke gerçek olsaydın da seni öpe...