4. Büyücü

1.8K 244 229
                                    

Bilgeyle vedalaştıktan sonra bekçi beni karanlık yollardan yürüttü ve mağaranın sonuna getirdi. Burada da buzlar vardı ama yerler kupkuruydu, etrafta toprak ve bitki kökleri vardı.

"Kim var orada?"

Büyücünün saçı başı dağılmıştı, genel olarak kirli görünüyordu

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


Büyücünün saçı başı dağılmıştı, genel olarak kirli görünüyordu. Merakla ne için geldiğime bakıyordu.

Elimdeki kağıdı ona uzatınca çığlık atıp ilerideki siyah kapıya yöneldi.
"Ayy! İnsan Dünyası ile ilgili büyü yapmayalı uzun zaman olmuştu!"

Hafif çatlak bir tipti. Bana çok odaklanmadan direkt büyü odasına girdi. Ben de onu kararsız adımlarla takip ettim.

Etraf tamamen mavi tonlarından oluşuyordu. İçeride daha önce hiç almadığım garip ama güzel bir koku hakimdi.

Büyücü gayet keyfi yerinde bir şekilde şarkı mırıldanarak büyük kitaplığında dolaştı. Başının hizasındaki raflara doğru elini kaldırdı ve bütün kitaplığı yürümeye başladı. Parmaklarını hafif hafif oynatarak ciltler arasında dolaşıyordu, sayfaları gözleriyle değil zihniyle karıştırıyordu.

Elinin durmasıyla "Buldum!" diye bağırması bir oldu. Kalın ve eski kahverengi kitabı güçle çıkarıp ortadaki masasına getirdi.

"Ahh bunu çok özlemişim... Kullanılmadığı için nasıl da tozlanmış şuna bak!" derken hayran hayran kitaba bakıyordu.

Sayfalarını karıştırıp inceledikten sonra yüzü ciddileşti. "Hey, bir dakika. Buna neden ihtiyacımız olsun ki? Bu Ateş Ulusunun kullandığı bir bitki."

Mağaranın köşesindeki yerde okyanusa açılan bir göz vardı. Büyücü işaret parmağını suya değdirdiği gibi minik halkasal dalgalar oluştu ve iki beyaz balık belirdi. Bunları daha önce hiçbir kitabımda görmemiştim. Işıl ışıl parlıyorlardı.

Yanına çağırdığı balıklara bir şeyler fısıldadıktan sonra hemen okyanusta yola çıkmalarını sağladı. "Gel bakalım, onları beklerken sohbet edelim."

Karşısına oturdum ve etraftaki değişik değişik eşyalara baktım. "Adın Felix'ti değil mi? Neden o dünyaya gideceksin?"

"Kayıp Ateş Prensini kurtarmak için." dediğim gibi yerinden sıçradı: "NE?!"

Durumun bu kadar ciddi olduğunu öğrenince etrafta dolanıp soru yağmuruna tuttu.

-Hwang Hyunjin'i tanıyor musun?
-Hayır.

-Nerede yaşadığını biliyor musun?
-Hayır.

-İnsanların dünyasında özel güçlerini kullanmana izin verdiler mi?
-Hayır.

Saçlarını karıştırdı ve "Hmm, bu büyünün yapımı sandığımdan daha uzun sürecek. Bu gece uyuyamayacağız." dedi.

Balıkların getirdiği bitkiyi içi su dolu cam bir kaba alıp masaya koydu. Diğer odadaki raflardan birkaç tüp çıkardı ve yanıma geri döndü. "Şimdi, kanadından bir tüy koparmanı istiyorum."

Bir tane koparıp ona verdim. Kanatlarım hemen küstü ve içeri çekildi. Büyücü de bu sırada karışımı yapıyordu. "Bak Felix, yapacağım bu iksirden gidişte iki yudum alacaksın. Dönüşte ise sen bir yudum, Hyunjin bir yudum alacak. Çok dikkatli bak buna, yoksa sonsuza dek ikiniz de o dünyada kalırsınız."


💧💧💧


Rosé karışımın hazır olmasını beklerken bana öbür dünya ile ilgili birkaç taktik verdi. "Duygusal yoğunluğa girmediğin ve korkmadığın sürece kanatların o dünyada kolay kolay ortaya çıkmaz. Dışarıda insan içinde başına böyle bir şey gelirse hemen kapalı bir yer bul ve saklan. Orada güçlerini kontrol edemezsin, bunu sen de biliyorsun."

"Bence bu evrenin bir işaretiyse Prens Hyunjin de seninle rüyasında buluşmuştur, ilk görüşünde tanır Meleğini." demesi beni rahatlattı.

"Ya tanımazsa ve ateş bükerek beni öldürmeye çalışırsa?" diye korkuyla soruşuma güldü.

"Hayır Felix. O tarafta kimse güçlerini öyle kullanamaz, rahat olabilirsin. Hatta bana kalırsa kendisinin Ateş Prensi olduğundan bile haberi yoktur, insan olduğunu düşünüyordur." demesiyle derin bir oh çektim.

"Ona durumu nasıl anlatacağım Büyücü Rosé?" derken o kaynayan karışımı kontrol etmeye devam ediyordu.

"Bilmiyorum Felix, orasını da sen düşün. Rüya yolu ile bağlantı kurduğu kişi sensin sonuçta."


💧💧💧


Vedalaşmamıza yaklaşırken Rosé bana nasıl geri döneceğimizi anlattı. "Tamamen hazır hissettiğinizde el ele tutuşun, hazırladığım karışımı aynı anda birer yudum alın ve dudaklarınızı buluşturun."

Gözlerim kocaman açıldı ve geri çekildim.
"NE?! ÖPÜŞECEK MİYİZ?"

-Ben ona öpüşmek demezdim aslında...

-BUNUN BAŞKA BİR YOLU YOK MU?

-İkiniz de ister istemez heyecanlanacağınız için en hızlı şekilde enerji toplanacak yol bu Felix.

-Buna inanamıyorum...

-Zaten sen Su Ulusundansın, o Ateş Ulusundan. Dudaklarınız birbirine değdiği an canın yanacak, tutkulu uzun bir öpüşme olmayacak hahaha

Yandığını düşündüm de... bu çok korkunçtu. Elimi dudağıma götürdüm ve düşüncelere daldım. "Büyüyü baştan yapamaz mısın Rosé? Ben bunun altından kalkamam."

Tüpü cebime koyarken "Merak etme, bir öpücükten ölmezsin. Zaten birkaç saniye içinde bu dünyaya varmış olacaksınız. Geçitten geçerken birbirinize sımsıkı sarılmayı unutmayın, yoksa sarsılırsınız." dedi.

-Hayır ben bunu istemiyorum tanımadığım bir erkekle öpüşmeyeceğim-

-FELIX!

-NE?!

-Bu büyüyü yapmak ne kadar zor ve uğraştırıcıydı farkında mısın sen? Oraya dünya barışımız için gidiyorsun. Git çocukla fingirdeş demiyorum. Deli etme beni!

Bana toprak duvarda mavi ışıklı yuvarlak bir geçit açtı. "Bu seni içine çekince başın biraz dönebilir, uyuşacakmış gibi hissedeceksin. Saat orada gece yarısına yakın olmalı, Prensimizi korkutma!" dedi ve gülümseyerek el salladı.


💧💧💧

Ateş ve Su | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin