29. Hafıza

1K 164 47
                                    

-Hyunjin'in ağzından-

Cadılarla bir şeyler içtikten sonra bayılmıştım. Sabah uyandığımda kendi yatağımdaydım. Başım çatlıyordu, doğrulup hizmetçileri çağırdım.

Beni böyle görünce panikle Şifacıyı çağırdılar. Söylediği tarifi uygulayıp bana garip bir şeyler içirdiler, biraz toparlanınca ayılabilmiştim.

"Dün gece buraya nasıl geldim?"

"Zaten bütün gün saraydaydınız Majesteleri." derken gözleri çok boş bakıyordu.

"Ha? Büyücüyle ormana gittim, hatta beni durdurdunuz. Sonra cadıyla buluştum ya?"

"Ne demek istediğinizi anlayamadık Majesteleri. İsterseniz biraz daha dinlenin, bugün kafanızı yormayın." ^^

Rüya mı görmüştüm? Hayır gerçekti, eminim. Minho'ya sormaya karar verdim. O da aynı şekilde hiçbir şey görmemiş duymamış gibi konuşuyordu.
"Hyunjin... Sen iyi misin?"

Kafayı sıyıracaktım. Büyücüyle tekrar görüşmek istediğimi söyleyince dünkü gibi tepki verdiler. Sanki ilk defa buluşmaya gidecekmişim gibi.

-Hayır Majesteleri, onlar çok kötüler!
-Oraya gitmeyin!
-Cadıya güvenilmez!

Yine kıyameti kopardılar. Gitmek istediğimi bir kez daha söyleyince hepsi etrafa dağıldı.

"Biz zaten nerede kaldıklarını bilmiyoruz." ^^

Cadıyla gerçekten görüşmemi istemiyorlardı, yalan söylüyorlarmış gibi geldi. Ama zorla öğrenemezdim.

Belki de gerçekten yerini bilmiyorlardı, ben bile dün nereye gittiğimi unutmuştum...

İçimde garip bir boşluk hissediyordum. Sanki kalbimde bir şeyler eksikti. Sürekli agresiftim, düşünceliydim. Ama elde hiçbir şey yoktu. Beynim kendi iç sesiyle tartışıyormuş da benim duymamam için algılarını kapatmış gibiydi. Birkaç hafta böyle geçti.

Yemekten çıktığım bir gün gözüm yanımdaki odanın kapısına ilişti. Ben durunca arkamdaki iki hizmetçi de durdu. "Bir şeye mi ihtiyacınız var Majesteleri?"

"Bu odada kim kalıyor?" dememle sessizlik oluştu. Hemen arkamdaki ikiliye döndüm. Kadınlar şaşırmış bakışlarını aşağıya indirdi. "Meleğiniz kalıyor, Majesteleri."

"Meleğim mi? Benim Meleğim mi var?" derken kapıya yaklaştım. İkisi de panikle beni takip etti. İçeri girdiğimde oda boştu.

-O nerede?

-Su bükme eğitim programı için Bilge Jisoo'nun yanına gitti.

-Hmm Bilge Jisoo'yu hatırlıyorum. Su Ulusunun Kraliçesiydi, değil mi?

-Evet!

-Benim korumam neden başımda durmuyor?

-Hayır Majesteleri, o sizin korumanız değildi.

Dediğime ters bir şey söyledikleri için onlara döndüm, hemen başlarını geri eğdiler. "Neyimdi?"

"O sizin eşinizdi..."

Bunu duyunca kahkaha attım.
"Benim eşim mi varmış? Benim niye bundan haberim yok hahaha"

İki kadın birbirine korkuyla baktıktan sonra önümde eğilip hemen alt kata indiler. "Bağışlayın Majesteleri, acilen gitmemiz gerekiyor!"

"Bu ne garip bir şakaydı?" diye söylenip odama gittim. Yatağıma girdikten dakikalar sonra günün yorgunluğuyla uyuyakaldım.


🔥🔥🔥


Birkaç hafta sonra zayıf biri saraya geldi. Yumuşak ses tonuyla direkt adımı söylemesine hayret etmiştim. Minho dışında kimse bana böyle seslenmezdi ki?

Ona döndüğümde gözleri dolmuştu. "Bu ne?" olmuştum bir an. Mavi saçları, beyaz kanatlarına bakılırsa, bu Melek Su Ulusundan olmalıydı.

Ona sorduğum şeyi cevaplamadan Minho'ya dönünce deli olmuştum. Büyük saygısızlıktı, sinirlenip gözlerine baktım.

Bana tekrar özel adımla seslendi.
"Hyunjin, neler oluyor..."

Sesi titreyip başını öne eğince hıçkırmaya başladı. Tam anlamıyla şok olmuştum, ilk defa biri önümde böyle rahatça ağlıyordu. Deli falan mıydı?

Minho'yla çaktırmadan birbirimize baktık. Onun da şu an ne olduğu hakkında hiçbir fikri yoktu. Sıkıntı olmadığını söylermiş gibi gözlerini yumunca Mavilinin yanına inmeye karar verdim.

Ona yaklaştıkça sıcak hava azalmaya başladı, hava nemlendi. Biraz mayışmıştım. "Eee... Sen iyi misin?"

Başını kaldırıp bana bakınca gözlerinde kayboldum. Yaştan parıl parıl parlıyordu. "Hyunjin... Sen beni hatırlamıyorsun..." deyip hıçkırmaya devam etti.

Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum. Onu hatırlamadığım için bu kadar ağlayan Meleğe dokunsam yanardım da. O Su Ulusundandı.

"Özür dilerim... Ama gerçekten kim olduğun hakkında bir fikrim yok. Benim için önemli biri miydin-"

Sözüm bitmeden üstüme çullanıp boynuma sarılınca gözlerimi kocaman açtım. Daha kötü bir şekilde ağlayarak "Ne dediğinin farkında mısın?! Ben senin Meleğinim, Felix'im..." dedi.

Hiç kıpırdamadan durmaya devam etmiştim. Kollarını daha da sıkı sarmalayınca yumuşak bir koku aldım, kanatlarım istemsizce açıldı.

Maruz kaldığım koku dozu arttıkça zihnim paramparça oldu, başım çatlıyordu. Hiçbir şey diyemeden bana sarılmasına izin vermiştim.

Mavili sakinleşince ondan ayrıldım ve tahtıma yürümeye çalıştım, şimdi de ben halsizleşmiştim. Minho düşeceğimi fark ettiği gibi koluma girip oturmama yardım etti.

"Hemen krala Şifacıyı getirin!"


🔥🔥🔥

Ateş ve Su | HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin