-Hyunjin'in ağzından-
Sarayı gördüğüm andan beri kendime gelememiştm. Geceyi aydınlatan yangın gözlerimi alıyordu, içimdeki ateşi uyandırıyordu.
Kan akışının arkama toplandığını, sırtımdaki sıcaklığı ve hareketi fark ettim. Gözlerim turuncu ışıkla parlarken kanatlarım doğdu ve gür bir şekilde gerilerek açıldı.
Kendimi yıllardır uçamayan bir kuş gibi hissettim. Şimdi ise özgürlüğüme kavuşacaktım, rahatlamıştım.
Hâlâ daha bu huzurun etkisindeyken Felix bana döndü. Şeytan halime böyle hayranlıkla bakması beni daha da ateşlendiriyordu.
Kapıya ilerlememi söyledi, oraya vardığımda hiçbir şey dememe izin bile vermeden herkes önümde eğildi. Açıkçası iyi olmuştu, bir Prens nasıl konuşmalı bilmiyordum.
Onlara Felix'i göstermeye çalışsam da bayram coşkusu gibi bir karşılama yaptıkları için beni duymuyorlardı. Neyse ki Meleğim gece yanıma geldi.
🔥🔥🔥
Ertesi gün kralın beni kontrol ettirmek için yanıma Kahini göndermesiyle sinirlendim. Ne cüretle yalan söylediğime ihtimal verebilirdi ki?
Kahin zihnime girmeye çalışınca savunma mekanizmam benden hızlı hareket etti. Şimdi de ben onun zihnine girmiştim ve içimdeki ateşle canını yakıyordum.
İlk defa yaşadığım bu his çok garip gelmişti. Birkaç saniye sonra Kahin korkup geri çekilince zaferi hissettim.
Kun bu gücümle de ikna olmadı ve bizi rehin aldıkları Bilge'nin yanına götürdü. Felix onu tanıyordu. Gözlerini bağlı görünce duygulandığı için kontrolünü kaybetti, hareketlenmeye başladı. Muhafızlar onun kolunu sıkıp canını acıtınca da ben kontrolümü kaybettim. Onları sertçe iterken içimdeki sinirin enerjisi ellerime toplandı, ikisine de dokunduğum yerler yandı.
Bilge Jisoo'yla konuştuktan sonra Kun'un yalancı olduğunu fark ettikleri gibi onu içeri tıktılar. "NE YAPTIĞINIZI SANIYORSUNUZ?!"
"Ateş Prensi Hyunjin'in hayatını yok saymakla bütün Ulusa ihanet ettin."
Onu yeraltı hapishanesine götürürken bütün görevlilere bağırıyordu. Ama kimsenin umrunda değildi, asıl Kral her şeyden daha önemliydi sonuçta.
Felix hemen Jisoo'nun yanına gitti. "Gözlerin iyi mi?" deyip bandajı çözmeye çalışacaktı ki Bilge onun ellerini tuttu.
"Dur, sakın açma. Kör olurum.""NE?!"
"Mühürlendim Felix. Büyücüyü bulmalısın, o yardımcı olabilir sadece."
Hemen Rosé'yi çıkarmalarını emrettim. Diğerleri de o tarafa koşunca Taeyeon bize kötü kötü baktı. "Sizden korkmuyorum."
Buna güldüm ve "Korkmanı gerektiren bir şey yok zaten. Biz kötü değiliz." dedim.
Rosé döndüğünde tamamen baygın bir haldeydi. Bilge'yi gördüğü gibi kendine geldi ve ona koşup sımsıkı sarıldı.
"Özür dilerim Jisoo...""Hayır özür dileme, darbe yapacakları kimin aklına gelirdi ki?" derken saçlarını okşuyordu.
Büyücü bize dönüp "İyi ki geldiniz... Şimdi ikimizi yalnız bırakın, mührü açmalıyım." dedi ve teşekkür etti. Biz yukarı çıktığımız sırada Elf de hazırlanıp sarayı terk etti.
🔥🔥🔥
Felix arkama oturup omzuma masaj yaparken odanın köşesindeki şömineyi izliyordum.
-Bugün çok havalıydın...
-Sen de çok havalıydın, yol boyu şeytanına çok iyi baktın.
-Bir şey yapmadım ki...
"Saatlerce buz gibi okyanusun içindeydik ama kanatların sayesinde hiç üşümedim." deyip omzumdaki elini okşadım.
Tenimiz birbirine değince durdu. "Gerçekten Su Ulusundan olsaydım asla böyle birbirimize dokunmayacaktık ve birlikte olamayacaktık..."
Ona tam dönüp ellerini öptüm. "Yanacağımı bilsem de seni bırakmazdım Felix. Sen ölü gibi sürdürdüğüm hayatımı son birkaç aydır sadece rüyalarla bile neşelendirmiştin. Beni kurtarmak için kendini tehlikeye attın ve insan dünyasına geldin. O andan itibaren seni bırakmayacağımı söyledim kendime."
Felix ben bunları anlatırken sesini çıkarmıyordu. Yüzüne baktığımda gözleri dolmuştu.
"Meleğim..."
Onu kucağıma aldım ve kirpiklerini öptüm. "Sakın ağlama. Bende bir kese dolusu inci var zaten." deyince gülmesini sağlamıştım.
Çenesini omzuma koydu ve bana sarıldı. "İşler buraya nasıl geldi bilmiyorum Hyunjin... Sadece tek hatırladığım ilk başta senden kaçmaya çalıştığımdı. Her an büyücünün bahsettiği öpücüğü düşünüyordum, dudaklarımın yanmasından çok korkuyordum." demesiyle ben de güldüm.
"Peki sen de benimle aynı fikirde mi olurdun? Yanacağını bilsen bile beni sever miydin?"
Geri çekilip bakışlarını gözlerimle buluşturdu. "Ben şuanda da yanıyorum ki..."
Aynı anda birbirimizin dudağına bakınca ona yaklaştım. Dudaklarını aralamasıyla başımı hafif yana yatırdım. Ben de aralayıp öpücüklerimizi kavuşturdum.
Ellerimi bluzunun altından geçirip belini ve sırtını okşadığımda teni sıcaktı, şömineden dolayı gerçekten çok ısınmıştı. Bense böyle ıslak ıslak öpüştüğümüz için ısınmaya başlamıştım.
Sıcaktan bunalmaması için içimden gelen yoğun istekle elimi hızla şömineye doğrulttum. Ateş söndü. Dudaklarımdan ayrılıp o tarafa baktı. "Ne yaptın sen?"
"Daha iyi misin? Çok sıcaklamıştın." dememle gülümsedi ve bir daha dudağımı öptü.
"Teşekkür ederim, evet böylesi daha iyi... Bu senin ilk ateş büktüğün andı değil mi?"
Başımla onaylayınca sevinçten üstümde zıpladı ve saçlarımı karıştırdı. "Seninle gurur duyuyorum!"
🔥🔥🔥
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş ve Su | Hyunlix
FanfictionSu Ulusu Meleği Felix, dünya barışı için Ateş Ulusu Prensi Hwang Hyunjin'i kurtarmakla görevlendirilir. Rüyalarını da süsleyen bu şeytanla zamanla yakınlaşacak mıdır? 💧 "Sen kimsin ve benden ne istiyorsun?" 💧 🔥 "Keşke gerçek olsaydın da seni öpe...