Mutluluktan ve heyecandan dizlerim titriyordu adeta. Eve girer girmez Ezgiyi arayıp çağırdım. Çığlık atmamak için çok zor duruyordum. Uykusundan yeni uyanmış Karam evin içinde oradan oraya volta atmamı izliyordu. Kapı çalınca hızla koşup kapıyı açtım, ardından Ezgi içeri daldı.
"Noldu, noldu bu saate çağırdın beni korktum."
"Ezgi galiba aşık oldum."
Ezgi, NEE! diye kopardığı yüksek ve tiz çığlığın ardından konuşmaya daha doğrusu soru sormaya devam etti.
"Ne ara oldun, kime oldun? O şef çocuk demi, Alican?"
"Evet o."
"Allahım evet o derken ki sırıtışına bak şunun. Kızım iki haftadır tanıdığın çocuğa nasıl aşık oldun Allah aşkına sen öyle hemen aşık olan bir kız da değilsin ki."
"Bilmiyorum Ezgi. Karadelik gibi beni içine çekiyor, etkiliyor, ona kapılıp giderken buluyorum kendimi her seferinde. Çok da korkuyorum."
"Korkmalısın da bence. Yani senin için söylüyorum çok iyi tanımadığın biri zamanla altından çok başka bir insan çıkabilir. Tek endişem bu senin için."
Cevap veremedim çünkü haklıydı. Bazen insanları yıllarca bile tanıyamıyorduk, bunun tecrübesini Alperenle acı bir şekilde tatmıştım. İki yıllık bir ilişki nasıl sevgilin ve yakın arkadaşının ihanetiyle sonlanabilirdi ki? Serap liseden beri arkadaşımdı, Alpereni ise dört yıldır tanıyordum ve bu sürecin iki yılında sevgilimdi. Peşimden koşan, ilk adımı atan, benim için ölüp biten de oydu, nişanlanalım diyen de oydu, evlenelim çocuklarımız olsun diyen de.
Bazen insanları tanımak için gerçekten zaman yetmiyormuş. Gerekli durumlar ve gereken insanlar olması gerekiyormuş doğruyu görmemiz için. Şans işi işte.
Ezginin de endişesinin bundan dolayı olduğunu biliyordum o yüzden bir cevap veremedim. Ama hayatın kendisi büyük bir kumar değil miydi zaten? Yaptığımız her eylem, attığımız her adım, verdiğimiz her karar. Aslında hepsinin sonu bilinmezdi. Aldığımız nefesin bile bir garantisi yokken bir insanın garantisini nasıl verebilirdim ki? Veremezdim.
Biraz bu şekilde sessiz kaldıktan sonra Ezgi bana yeni bir soru yöneltmişti.
"Ee o da senden hoşlanıyor mu bari?"
"Aslında tam da bunu anlatmak için çağırmıştım seni."
Ezgiye Urfa ve bu günkü maceralarımızı anlattıktan sonra arabada vedalaşmadan önce ki an'a gelmiştim. Ezgi ağzı açık aşırı bir merakla beni dinliyordu.
"Hadisene kızım çatlatma insanı ne dedi sana söyle."
"Eğildi işte iyice bana doğru sonra böyle kısık bir sesle" Çok" dedi sadece."
"OHAAAA!!! Ay çok güzel olay."
Kanapede tepinen Ezgiye bakarken sırıtışımı gizleyemiyordum.
"NE DEDİN PEKİ SONRA NE DEDİN NOLDU?"
"Bir şey diyemedim böyle anlarda ne diyeceğimi bilemiyorum, biliyorsun. Aramızda ki mesafe çok yakın diye daha da geriliyordum bende elimi göğsüne koyup hafifçe ittim yüzünü görebilmek için."
"Niye ittin çocuğu ya. Belki öpücekti seni."
"Tam olarak öpmesin diye ittim zaten Ezgicim sus da anlatayım. Neyse işte ittim sonra elimi yüzüne götürdüm tabi kalbim halay çekiyor içeride, sonra 'ol o zaman' dedim. Ben öyle diyince sırıttı elimi yüzünden alıp avucumun içine böyle minik bir öpücük bırakıp elimi tuttu sonra "Oluruz evelallah" dedi dönüp."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şans İşi | Alican SABUNSOY
Fanficİnsanın başına ne geliyorsa hiç beklemediği anda geliyormuş. Bunu hem en güzel hemde en acı deneyimlerle öğrendim. Daha kötü ne olabilir ki dediğimiz her anda daha kötüsü oluyormuş. Artık düzelmez dediğimiz anlarda da mucizeler saklıymış. Geç olsa d...