21

87 16 2
                                    

Merhaba ballar
Yoğun bir istekle içimden  gelen ağlama isteğiyle bu bölümü yazdım ve yazarken ağladım.
Bu bölüm ara bölümlerden birisi.
Yavaş yavaş fic istediğim yere geldi sonunda. Bir süre üzüleceğiz maalesef. Yapacak bir şey yok.

Neyse hatalarım varsa affola.
İyi okumalar ❤️
Gece saat bir ama olsun :(





Taehyung

"Bu haliniz ne! Nasıl beni tanımazsınız!" öfkeyle bağırdığımda karşımdaki şeytanlar bana korku dolu gözlerle bakıyorlardı. Yüksek ihtimalle karşılarında kırmızının en koyu tonlarındaki irisleriyle onlara bakan bir Kim Taehyung vardı.

Öfkeliydim. Geldim geleli burayı daha da beter bir hale getirmiştim. Çatmadığım kimse yoktu. Herkese kan kusturmuştum. Öfkemi, acımı çıkarmak istiyordum. O yüzden önüme gelen herkese eziyet etmiştim. Kimse sesini çıkaramıyordu. En güçlü rakibimi öldürmüştüm. Kimse neden olduğunu soramıyordu bile. Ama ben onu Jeongguk'u rahatsız etti diye öldürmüşüm. Bunu o dahi bilmiyordu. Hoş, benden soğusun diye yapmadığım bir şey kalmamıştı zaten. Bilmesine gerek yoktu.

Sahi...
Benden soğumuş muydu? Hâlâ seviyor muydu beni yoksa unutmuş muydu beni? Ben  başaramamıştım bunu. Ondan ne yaptıysam yapayım vazgeçememiştim. Hâlâ o parlak gözleriyle bana baksın, beni öpsün istiyordum. Kokusunu o kadar çok özlemiştim ki Cehennem'de olmama rağmen burnumun ucu üşüyordu. O kadar özlemiştim ki onu. Sanki cehennemin ateş ihtiyacını yüreğim karşılıyordu. Yanıyordum, beni hiçbir ateş yakamamıştı ama Jeongguk beni cayır cayır yakıyordu.

Derin bir iç çekip etrafa bakındım. Melek enerjisi aradım ama yoktu. Hiçbir şey hissedemiyordum. Tek dileğim onunla karşılaşmak olmuştu son günlerde. Ama o Cennet'e döndü döneli asla görememiştim onu. Acaba hep Cennet'te miydi? Dünya'ya iniyor muydu? Ne zaman iniyordu? Ya da neler yapıyordu? Nasıldı? Son günlerde hep bu sorularla cebelleşiyordum.

Tam kanatlarımı açmıştım, gidiyordum ama bir enerji  yerimde kalmama sebep olmuştu. Bir meleğe ait olan enerjiydi bu ve benim gidip bakmam lazımdı. Enerjiyi hissettiğim yere doğru koşar adımlarla ilerledim. Bir çocuğun başında onu korumak için duran Jeongguk'u gördüğümde ayaklarım tutmaz oldu. Yanımdaki direkten destek aldım düşmemek için. Beni fark etmemişti. Etmemeliydi de zaten. O yüzden enerjimi olduğunca baskılamıştım.

Çocuğa öyle güzel bakıyor ve onu öyle güzel koruyordu ki kıskandım. O çocuğa zarar vermek istedim. Vereyim ki onu benden de korusun beni de görsün istedim. Ama tuttum kendimi. Bunu yapmaya hakkım yoktu, hiç yoktu hem de. Uzaktan izleyip gitmeliydim. Umarım beni fark etmezdi çünkü buradan kıpırdayacak gücüm yoktu. Ne ona gidebilirdim ne ondan saklanabilirdim.

Aniden kafasını kaldırdı ve etrafa bakınmaya başladı. Ne yapacağımı şaşırıp direğin arkasına kendimi saklamıştım ama kanatlarımdan tanırdı o beni. Elimle alnıma vurdum sinirle. Eğer beni fark ettiyse nasıl tepki vereceği hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Korkuyordum. Trajikomik bir şekilde korkuyordum ondan. Enerjisinin uzaklaştığını hissettim. Sonra cesaret edip baktığımda o koruduğu çocukla beraber buradan gitmiş olduğunu gördüm.

Jeongguk...
Beni görmezden gelmişti.
Ve ben bunu haketmiştim.

Tutamadığım gözyaşlarımı bıraktım. Dizlerim bile çözüldü. Hayatım boyunca hiç bu kadar güçsüz hissetmemiştim. Neydi bu aşk? Ne yapmıştı bana böyle? Dizlerim, ellerim ayaklarım... Her yerim tutmaz olmuştu. Koskoca Kim Taehyung, bu ucube yerde çaresizce gözyaşı döküyordum.



Jeongguk



"Bak bunu öylesine söylemiyorum. Ciddiyim eğer gitmek istemiyorsan ben giderim senin yerine." Yoongi hyung odamın içinde mekik dokurken söyleniyordu bir yandan.

Dünya'ya ineceğimi öğrenmiştim az önce ve biraz gergindim. Yoongi hyung daha da gergindi. Jimin ise gerginlikten ayakta dikilmiş tırnaklarını kemiriyordu. Birazdan Yoongi hyung bunu fark edip bir de ona kızacaktı. Harika....

Dünya'ya inmek benim için o kadar problem değildi ama asıl problem bu kadar zaman sonra Taehyung ile karşılamaktan korkuyordum. Korkma değil de sanki istemiyordum da denilebilirdi. Onu görünce nasıl tepki vereceğim hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

"İneceğim hyung. Onunla karşılaşacak değilim ya ilk inmemde." demiştim.

Onunla karşılaşmayacağımdan emin gibiydim. Hem kocaman yerde ilk  görevimde denk gelmezdi. Ben bunları düşünürken  hissettiğim enerjiyle kafamı aniden kaldırdım. Gördüğüm tanıdık kanatlarla neye uğradığımı şaşırdım. İnanamıyordum gözlerime.  Taehyung bir direğe yaslanmış perişan bir halde beni izliyordu. Onu fark ettiğimi görünce sırtını dönmüştü. Güya onu görmeyecektim. Bilmiyor muydu? Ben onu kilometrelerce öteden kanatlarından tanırdım. Tanımıştım da.

Boğazıma oturan yumruyla gözlerim doldu. Kalbim öyle sıkılıyordu ki nefes alamıyordum sanki. Ne yapacağımı şaşırdım. Gitmek istedim yanına. Sonra kızdım kendi kendime. O bana zarardı, o bana yasaktı. Aldım çocuğu olabildiğince uzağa gittim. Bir an uçarken dengem şaşırdı. Kanatlarımı kontrol etmek o kadar zorlaşmıştı ki. Zaten gözlerim de bulanık görüyordu. Yere indiğimde çocuğu güvenli bir yere bırakıp ayrıldım Dünya'dan.

Cennet'e nasıl geldim nasıl kendimi odama attım bilmiyordum ama çok kötüydüm. Perişandım. Kelimenin tam anlamıyla perişandım. Mahvetmişti beni, ciğerimi sökmüştü. O kadar acıyordu ki canım nefes alamıyordum.
Gözyaşlarım durmadan akıyordu. En son ne zaman bu kadar ağlamıştım bilmiyordum  ama gözyaşlarının bu kadar yakıcı olduğunu unutmuştum sanki.

Geçti sanmıştım...
Onu bir daha görürsem canım o kadar acımaz sanmıştım.
Ama o kadar acımıştı ki canım.
Ben onu artık sevmiyordum ki!
Neden canım böylesine acıyordu?
Nasıl bir şeydi bu aşk böyle?
Bu acı nasıl tarif edilirdi?

Göz göze bile gelmemiştik, sesini dahi duymamıştım. Neydi bu halim? Bu kadar güçsüz olmak zoruma gidiyordu. Ağlamam durmuyor daha da şiddetleniyordu. Kim Taehyung yüzünden ağlayıp duruyordum. Asla haketmiyordu gözyaşlarımı ama ben ağlıyordum işte. Durmuyordu lanet olası!

Geçen günlerim boyunca alıştım sanmıştım. Artık onu atlatmıştım. Emindim bundan hatta ona mesajlar yazıp da göndermeme huyumdan bile vazgeçmiştim. O kimdi ki benim için. Umrumda değildi. Yaptığı şeyleri bile unutacak, tamamiyle varlığını atacaktım hayatımdan. Dünya'ya da bunun güvencesiyle inmiştim. Ama nereden bilecektim ki ben? Nereden bilecektim onu o halde göreceğimi.

Kim Taehyung öyle tuhaf görünmüştü ki gözüme. En çok da o canımı yakmıştı. İçimde ısrarla yeşermeyi bekleyen o en derinlere gömdüğüm umut tohumunu canlandırmıştı. Ne hakkı vardı buna? Nasıl öyle izlerdi beni? Nasıl bana bunu yaşatırdı? Yetmemiş miydi beni üzdüğü?

Tutmayan dizleri, dolu gözleri ve telaşla  bana sırtını dönmesi çıkmıyordu aklımdan. Bana gösterdiği zayıf hali gitmiyordu aklımdan.

Taehyung benim gibiydi.

Kim Taehyung perişan haldeydi.

Ben ise onun bu halinden umutlanacak  kadar aptaldım, acizdim, çaresizdim. Ben Taehyung'un acı çektiğini düşünerek kendimi avutan bir zavallıydım.

Ah Jeongguk ahhh aahhhh yaktın beni parçaladın.

love with the devil // taekook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin