regret

989 144 67
                                    

Ortalarından salınarak düşen silah jisung'u terk ederken yere vurmasıyla tüm odayı doldurmuştu metal sesi

Herkes şokla yerdeki bedene bakıyor sözlerini seçemiyordu. Jisung dizlerinin üstüne çöktüğünde dolan göz yaşları firar etmeyi bekliyordu.

Koluna isabet eden mermi genci sendeleyip düşmesine sebep olmuştu. Baygın vaziyette yatarken jeongin şoktan çıkıp konulmuştu "Koluna gelmiş, bir şeyi yoktur."

Basit bir şekilde söylediğinde tüm gözler ona gitmişti anlık. Jisung yavaşça yere eğilirken önünde yatan bedenin kafasına titrerken uzatmıştı elini.

Kafasını vurduğu için yere kırmızı kan yavaşça yayılırken tüm bedeni korkuyla sarsılmıştı

"Minho...?" titrekçe sorduğunda jeongin kafasındaki kanı görüp hızla çökmüştü yanına "Bu...bu olamaz!"

Hızla nabzını kontrol ederken jisung şokla aynı yere bakıyordu. Tanıdık gelen görüntüler kalbini sıkıştırmıştı, nefes almakta zorlanıyordu

Hyunjin elindeki telefonla hızla ambulansın numarasını tuşlarken jeongin mutlulukla kalkmıştı "Yaşıyor! ölmemiş."

Yüzüne gülümsemesini yerleştirdiğinde jisung midesinde bir bulantı hissetmişti. Hızla kalkıp jeongine yumruğunu salladığında bağırmıştı "Bir de seviniyor musun ölmediği için! bizim yüzümüzden oldu!"

Ağlarken konuştuğunda jeonginin yakasını çekiştiriyordu. Jeongin ona geri vurduğunda arkaya doğru sendelemişti küçük bedeni.

"Buraya o silahı sokmasaydın bunların hiç biri olmayacaktı!"

Jisung patlamış dudağını kolunun tersiyle silerken hyunjin telefonda konuşmaya başlamıştı

"Evet adres bu! çok yaralı, acil durumu."

Jeongin hızla telefonu elinden çekmişti hyunjinin "Ne yaptığını zannediyorsun sen? kafayı mı yedin?"

"Hepimizi yakalatmak mı istiyorsun?"

Hyunjin jeongini ittirip telefonu geri almıştı "Bir kere oyunlarına dahil olmuş olabilirim ama..." gözlerimin içine bakıp bakışlarını jeongine geri döndürmüştü

"Bir daha değil Jeongin."

Telefonu alıp konuşmaya devam ettiğinde jisung tişörtünün ucunu yırtıp kanayan yerine bastırmıştı Minho'nun "Özür dilerim...ben özür dilerim Minho, lütfen uyan."

Gözyaşlarım durmaksızın akmaya devam ettiğinde söylenmişti "Lütfen beni bırakma, yine olmaz."

"Kaldıramam..." ağlarken dışarıda ambulans sesi duyulmuştu

Kapının birden açılmasıyla orta yaşlarda bir adam ve arkasında bir sürü kişi içeri doluşmuştu. Adam şokla yerdeki bedene bakıp sonra gözlerini bize dikmişti

"Bunu...bunu kim yaptı!?"  Arkasındaki adamlar bize hızla silahlarını döndürdüklerinde yutkunmuştum

"Benim mekanımda oğlumu vurmaya kim cüret etti?!"

Gözlerinden alevler çıkarken konuştuğunda şokla birbirimize dönmüştük

Bir el havaya ateş attığında hepimiz yerimizde sekmiştik

"Patron, gitmemiz lazım. Polis sirenleri duyuldu."

Adam kafasını sallayıp geri döndüğünde yanındaki adam sormuştu "Bunları ne yapalım patron?"

"Canlı bırakın, sonra halledeceğim."

Hızla binayı insanlar boşaltmaya başladıklarında siren sesleri dışarıda duyulmuştu

Ekipler zaman kaybetmeden yukarı çıktıklarında, hemşireler sedyeye kaldırmıştı hareketsiz bedeni. Hızla peşlerine takılmıştı jisung dehşet dolu bakışlarını minhodan ayırmazken

Jisung*

Ortam kaos yerine dönmüştü. Basın muhabirleri, polisler, herkes doluşmuştu adeta

Minho'nun peşinden girmek istediğimde önümde polis memurunun durmasıyla duraksadım "Han jisung?"

Gözlerimi polis memuruna korkuyla yöneltmiştim "Lee Minho'ya cinayete teşebbüs şüphesiyle bizimle geliyorsun. Sessiz kalma, avukat tutma hakkına sahipsin."

Elime kelepçeyi hızla geçirdiğinde kurtulmaya çalışmıştım "Bırakın beni!"

"Onunla gitmeliyim! Anlamıyor musunuz?"

Polis memuru dinlemeyip beni peşinden sürüklerken gözyaşlarım liderlik ediyordu duygularıma. Geride kalan ambulanstan gözlerimi alamazken Felix'i görmüştüm. Arabasından inmiş bana doğru koşuyordu "Abim nerde!"

Gözlerimi indirerek ambulansı gösterdiğimde kelepçeli olan ellerime bakmıştı "Jisung...bu?"

Ellerini kelepçelerin üstünde gezdirirken gözlerime sabitlemişti gözlerini

"Yapmadın değil mi?" Gülmüştü kafasını sinirle döndürürken "Sen değildin di mi?"

Gülüşü yüzünden kaybolurken üstüme yürümüştü "Konuşsana!"

"Sana diyorum!" Hızla yanağıma yumruğunu geçirdiğinde sendeleyip yerde bulmuştum kendimi. Çiselemeye başlayan yağmur yüzünden ellerim ve kıyafetlerim çamura bulanırken kalkacak gücü bulamamıştım kendimde

Hızla hyunjin'in gelmesiyle felixi ayırmıştı benden. Polis memuru yavaşça beni kaldırdığında arabasına götürmek amacıyla çekiştirmişti beni

Önümüzdeki kalabalığın içinde geçmeye çalışırken mikrofonlar uzatılıyordu teker teker

"Lee Minho'yu öldürmeye çalıştığınız doğru mu?" Yanımdaki polisler mikrofonları benden uzaklaştırırken geçmeye çalışıyordum

"Ünlü iş adamının oğluyla ilişkiniz neydi? Kin mi besliyordunuz?"

Gözüm birden çok soruyla oradan oraya giderken konuşmaya çalışıyordum

"Ben..." Gözlerimden yaşlar akarken konuşmaya çalışıyordum "Ben bir şey yapmadım..."

"İddiaları red mi ediyorsunuz?"

Kafamı önüme eğdiğimde yavaşça polis arabasına binmiştim. Islanmış saçlarımdan akan damlalar göz yaşlarıma karışmıştı

20 dakika ardından polis merkezine gelmiştik. Hızla beni demir parmaklıklara attıktan sonra kapımı kitlemişlerdi

Ne yaşıyordum, ne oluyordu idrak edemiyordum.

"Lütfen çıkarın beni burdan! Minho'yu görmem lazım!"

Ağlayarak parmaklıklara vurduğumda diğer kalan kişiler huysuzlanmış şikayet etmeye başlamışlardı

Pes edip olduğum yerde çöktüğümde teslim olup beklemeye başlamıştım.

Gelen geçenin yüzüne haykırıyordum çıkmak umuduyla. Fakat değişen bir şey yoktu, sesimin yankıları dolanıp dolaşıp yine beni buluyordu

Bir umut uğruyla sesimi duyurmaya çalışırken bana geri dönen bir cevap yoktu

Belki de hiç olmayacaktı

-

-

-

-

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
hijacker | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin