2|Köpekbalığını Avlamak

92 19 1
                                    

Piyano melodileri kulağıma çarpıyor, gecenin ayazı omuzlarımdan köprücük kemiğime dolambaçlı bir yol izliyordu.

Sürgülü kapıların yanından geçerek içeriye girdim. Görevim başlamak üzereydi. Alandaydım ve bana öğrettikleri gibi, bir şahinin keskin bakışlarıyla etrafı incelemeliydim.

"Güvenlikler kapıların etrafında dolanıyor. En az bulundukları bölge bar ama senin işin orada değil. İçkilerden uzak duracaksın. Sağlam kafana ihtiyacım var."

Tolga'nın sesine göz devirmemeye çalışarak kalabalığa doğru adımlarımı attım. Birbirinden şık insanlar küçük bar masalarının etrafına dizilmişti. Her yer oldukça beyazdı. Adeta cennetin içindeymişim gibi hissettiriyordu.

"Miraç Kancaoğlu sağında. Onlara bakmamaya özen göster. İlk göreceğin kişi Aktan olmalı, Miraç değil."

Boğazımı temizleyerek ilerlemeye devam ettim. Kahkahalar, kadehler, şampanyalar, lüks kıyafetler, çello, piyano, loş ışıklandırma, saten örtüler, altın süsler...

Ben buraya ait değildim.

"Aval aval bakma, İzel."

"Beni mi izliyorsun sen?" diye dişlerimin arasından sessizce fısıldadım.

"Sakın," dedi telsizin diğer ucunda olan Tolga. "Masken olsa bile ağzını kıpırdatmaya yeltenme. Orada kaç casus var biliyor musun sen?"

Evet, ne yazık ki biliyordum. İçinde Örgüt'ün üyeleri de bulunmaktaydı. Onların görevi çok daha ciddi ve bir o kadar önemliydi o yüzden hiç kimseye söylenmezdi. Bana ise, bir genç kıza verebileceği en uygun görevi verdiğini düşünmüş olmalıydı, Ölüm denilen herif.

"Şimdi sola git. Hiç kimseyle göz teması kurma."

Nasıl kurmayabilirdim ki? Herkes gördüğü bu maskeli kıza bakıyor ve Leydi Afoni olduğuna bizzat şahit oluyordu.

Derin bir nefes verdim. Tolga, düşüncelerimi anlamış gibi konuştu. "Leydi Afoni, sadece balonun yüzü. Hiç kimse gelip senle konuşmayacak, biliyorsun."

Biliyordum. Çünkü Leyfi Afoni diye uydurduğumuz kişi dilsizdi.

Omuzlarımdan düşen kuyruklu elbisemle sola, sanat galerisine doğru ilerledim. Aktan burada olacaktı. Araştırmalarıma göre sanata oldukça düşkün biriydi ve bizim hedefimiz de bunu kullanmaktı.

"Saat on bir yönüne bak."

Tolga'nın söylediklerini yaparak yavaş hareketlerle başımı çevirdim. Ve işte oradaydı. Aradığım kurban, Aktan Kancaoğlu. Hedefimi tam on ikiden vurmak istiyordum. Tıpkı avına yaklaşan aslanlar gibi, bakışlarım ona kenetlenmişti.

"Temkinli ol."

Çürük vişne rengine sahip duvarların kenarına ilerledim. Oda, daire şeklindeydi ve kenarlardan ilerleyerek dikkat çekmeden Aktan'ın yanına gidecektim.

Özene bözene çizilmiş tabloları incelerken her bir fırça darbesinde bambaşka hayatlar olduğunu düşünüyordum. Gerek ünlü sanat eserlerinin, gerek fresklerin ve daha çoğu sanat figürünün kopyası olan bu tablolar oldukça iyi işlenmişti doğrusu. Sanatın sessiz gücü, insanoğlunun kulağını kanatacak cinstendi. Ve ben bunu öğrenmiştim; sessizliğin kocaman bir gürültü olduğunu.

"Tabloya odaklandı. Umarım şu çalıştığın aptal resimlerden birine bakıyordur da şaşaalı cümleler kurup herifin aklını alırsın."

BAZILARIMIZ KARANLIKTA DOĞARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin