3

38.9K 2.2K 94
                                    


Beraber hazırladığımız kahvaltılarını bitirmiş, üstüne beraber mutfağı toparlamıştık. Melek, bunları yaparken mutlu olduğunu etrafa yaydığı enerjisinden belli ediyordu. Kesinlikle onunla mutfakta daha çok vakit geçirmeliydim. Hem bunu ben de çok seviyordum. Alp ise yine çok adım atmamıştı ama ilk dakikaya göre daha rahat duruyordu. 

Kahvaltıdan sonra ne yapmak istediklerini sormuştum. Çizgi film izlemek istediklerinde, Meryem teyzeye bunun için Arslan beyin izin verip vermediğini sordum. Bütün günlerini televizyon karşısında geçirmemek şartıyla izin verdiğini öğrendiğimde, onlar için yararlı olabildiğini düşündüğüm çizgi filmler aklıma gelmişti. İzlemek isteyip istemediklerini sorduğumda ikisinin de ilgisini çekmiş olmalı ki kabul etmişlerdi. 

Bilimsel, sanatsal karışık bilgiler içeren çizgi filme odaklanan çocukları izliyordum. Yan yana oturmuş, el ele tutuşuyorlardı. Birbirlerine olan bağlılıkları çok güzeldi ve ben onlara bakarken içim huzur doluyordu. Alp, dünden beri yaptığı gibi ara ara bana bakışlar atıyordu. Onları izlediğimi gördüğünde ise utanıp ekrana geri dönüyordu. Fazla sevimliydi. 2 saat olduğunu fark ettiğimde, bu bölüm bitişinde yeni bir aktivite yapmamız gerektiğinin farkındaydım. 

Bölüm bittiğinde yeni bölümü başlatmayıp, onlara döndüm. "Bence televizyon karşısında bu kadar vakit geçirmek yeter. Gözlerinizin bozulmasını istemeyiz değil mi ?" dediğimde Melek "Haklısın Açelya abla. Babam da böyle diyor." diye cevap vermişti. Gülümsedim. Bana her Açelya abla dediğinde onu yemek istemem normal miydi ? "Resim yapmak ister misiniz ? Ben de size meyve getiririm."

"Olur." diyen Alp beni şaşırtmıştı. Genelde o ya başıyla onaylar ya da fısıldayarak konuşurdu. Sanırım resim yapmayı gerçekten seviyordu. "O zaman siz kağıt ve kalemlerinizi getirin. Ben de mutfağa geçip size meyve soyayım." dediğimde ikiside el ele odalarına gitmişlerdi. Arkadan onlara bakarken kalbim sıcacık olmuştu.

***

Resim çizmiş, üstüne oyun oynamıştık ve kesinlikle onlarla birlikte ben de çok eğlenmiştim. Ben mutfağa Meryem teyzeye yardım etmeye geçtiğimde, çocuklar oyuncaklarıyla oynuyorlardı. "Yavrum senin yorulmana gerek yok. Ben hallederim." dediğinde masaya götürmek için tabakları elime almıştım. "Ay Meryem teyze, elime mi yapışır. Ne yorulması, ben isteyerek yapıyorum." Cevap vermesini beklemeden tabakları masaya dizmeye başlamıştım bile. Kapının sesini duyduğumda ben daha yakın olduğumdan benim açmamın daha mantıklı olduğunu biliyordum. 

Karnımdaki saçma sapan bir ağrıyla kapıyı açtığımda, şaşkın bakışlarıyla bana bakan Arslan beyle göz göze geldim. Ağrının daha da arttığını düşünmemeye çalışıp konuştum. "Hoş geldiniz." Yine ifadesiz yüzüne dönmeye çalışıp "Hoş buldum." demişti. Geri çekilip geçmesi için geriye çekildiğimde kabanını almak için elimi uzattım. Bana yine anlamlandıramadığım bakışlarla bakarken kabanını verdi. "Çocuklar içeride oyun oynuyorlar. Ben Meryem teyzeye yardım etmeye geri döneyim." diye saçmalayıp mutfağa girdiğimde utandığımı hissediyordum. Galiba yine saçmalamıştım. "Niye kızardın bakayım sen ?" diyen Meryem teyzeyle daha da utanmıştım. Kızarmaktan nefret ediyordum. "Hızlı hareket ettim de. Ondandır." dedikten sonra ona bakmayıp diğer taşınacak şeyleri alıp, mutfaktan çıktım. Şu saçma ruh halinden çıksam iyi olacaktı.

Bir şey kalmadığını fark edip salona geçtiğimde gördüğüm görüntü beni yine durdurmuştu. Bir dizinde Alp, diğer dizinde Melek otururken onları dikkatle dinleyen Arslan bey gördüğüm o duygusuz adam imajından çok çok uzak duruyordu. Bakışları yumuşamış, yüzündeki hafif tebessümle tatlı tatlı onunla konuşan kızını dinliyordu. "Biliyor musun baba, bugün kahvaltıyı Açelya ablayla birlikte hazırladık. Sonra bize çok güzel bir çizgi film açtı. Bizimle resim çizdi."

AçelyaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin