Kar yağarken kirlenen bir şeydi benim yüzüm her sevinç nöbetinde kusmak sunuldu bana...
-İbrahim Tüzer
~
Güzel bir masa hazırlamış ve akşam yemeği yiyiyorduk. O balık yerken bana ayrı olarak köfte hazırlamıştı. Benimle alakalı her bir detayı hatırlaması beni her geçen gün daha fazla etkiliyordu.
Küçükken babamın gözleri önünde balık yemiş ve nefes alamaz hale gelmiştim. Alex balığa alerjim olduğunu bilmiyordu ve eğer babam Alex’e alerjimi söylerse ortada şüphe edici bir durum olabilirdi.
Ben de daha küçük olduğum için bunun farkında değildim. Hayatımda o gün balık yemiştim ve bir daha Alex eve asla balık sokmamıştı.
"Davada gelişmeler varmış sanırım," Önünde ki rakı bardağını dudaklarına götürdü bana bir bakış atıp bardağın dibinde kalan tüm rakıyı içti. "Alex’in adamları nedense şakı gibi ötüyormuş." Kendimi çok bitkin ve yorgun hissediyordum. Bu hayat bana çok ağır gelmişti. "Ayrıca baban sana psikolog ayarlamış. Yarın ilk seansın var." İleri doğru eğildim.
"Ne gerek var psikoloğa?" Bir kaşını kaldırarak bana baktı. "İyi değilsin. İkimiz de iyi değiliz. Döndüğümüzden beri kendimize gelemedik farkında mısın? Tam toparladık derken her şeyi yeniden yıkıyoruz. Biz bu değiliz." Bardağı bana uzattı. Benim doldurmamı istiyordu. Kendi bardağına asla rakı doldurmamıştı.
"Ne yapabilir psikolog bize Kuzey? İlişkilerle alakalı bir kaç konuşma, yaşadığım hayatı öğrenme, çocukluğa inme... Falan filan. Bunların bana etkisi ne olur." Bardağa bir miktar rakı doldururken başımı Kuzey’e çevirdim. Olduğu yerde bir bana birde boş bakışlarla ellerine bakıyordu.
"Kuzey," Yanına gittim. Ellerini çektim ve bana bakmasını sağlamaya çalıştım. Bakışları bana döndü. Gözlerinde sadece boşluk vardı. Kocaman bir boşluk. "Kuzey, iyi misin?" Pekte iyi görünmüyordu. Şu son günlerde zaten üzerinde çok büyük bir tuhaflık vardı. Bu iyice artmıştı.
"Ben... Sen kimsin?" Şaşkınlıkla Kuzey’e baktım. Şu son günlerde ruh hali pek iyi değildi. Aynı zamanda sürekli depresifdi. Çok fazla endişeli oluyor ve asla rahatlayamıyordu.
"Kuzey? Nasıl sen kimsin? Alay mı ediyorsun benimle?" Ayağa kalktığında bende ayaklandım. Etrafa bakışlar atıyordu. "Pera? Noldu? Neden öyle bakıyorsun?" Kaşlarımı çattım. Gerçektende iyi değildi. "Sen iyi misin ya?" Kafasını evet anlamında salladı.
"Çok fazla içtin galiba," Koluna girdim. Neredeyse bir şişeyi kendi bitirmişti. Büyük cüssesini ne kadar benim üzerime yüklemek istemese bile ayakta durmakta çok zorlanıyordu. Sanırım başı dönüyordu. "Sana ne oluyor böyle? Hastaneye-" Elini kaldırdı. Gitmek istemediğini anlamıştım.
Bir daha sesimi çıkarmadan onu odasına götürdüm. Yatağı açmadan onu yatağın üzerine bıraktım ancak üzerinde hala dışarı çıktığımızda giydiği kıyafetler vardı. Onca şey yaşandıktan sonra çekinmem biraz tuhaf olurdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gri Asker
Teen Fiction(Bölümler uzundur.) Yıllar önce öldü diye gösterilen ve karanlık bir odada renklerin ne olduğunu bilmeden, ışığı görmeden büyüyen bir kızın hikayesi. BU HİKAYENİN HİÇ BİR KURUM VEYA KURULUŞLA ALAKASI YOKTUR. İÇİNDE OLAN HER ŞEY TAMAMEN HAYAL ÜRÜNÜDÜ...