Hayattaki akışımı ezbere bilirdim ben.
Sabah erken saatte kalkan, kahvaltı yapmaya ihtiyaç duymadan üniformalarını üzerine geçirip karargâha giden biriydim. O gün aniden çıkan görevlere timimle beraber hazırlanır, her zorluğa birbirimize kalkan olmaya söz verip çıkardık dağlara. Görevimiz yoksa timin yerinde durmasına izin vermez spor yaptırmaya, canlarını okumaya ant içerdim resmen.
Belki de bu hayatta ben sadece asker olmayı seviyordum.
İşimin hakkını vermek, vatana hizmet etmek belki de içimdeki ihanet ateşini söndürmeme, kendimi temiz olduğumu ispatlamama yarıyordu, bilemiyorum. Şimdi sanki üstünden çok uzun zaman geçmiş gibi aynada, giydiğim üniformanın içindeki kendimi süzüyordum.
Dışarı da Bora ile geçen diyaloğumuzdan sonra hızlıca karargâha girmiştik ve ikimizde odalarımızda bulunan üniformaları üstümüze çekmiştik. Şu sıralar işimizle çok ilgilenemiyor gibi duruyor, bu bizi içten içten rahatsız ediyordu. Gerçi benim hayatımdaki sorun şimdi bütün karargâhın sorunu olmuş gibi üstümüze yağıyordu. İşin içine Kerem Albayın girmesi beni bir tık rahatsız etmiş olsa da bunu Boraya belli edecek bir insan değildim elbette.
Aynada düşüncelere dalmışken arkamdaki sen beni daldığım derin kuyulardan çıkmama yardımcı olmuştu.
"Komutanım, sizi karargâhta görmek bizleri mutlu etti." Timimi özlemiştim, onlarda beni özlemişti biliyordum çünkü şuan Demir' in şuan bana özlemle bakıyor olması beni mutlu ediyordu.
"Emin ol bende mutluyum Demir. Tim nerede?"
"Komutanım herkes yemekhanede, isterseniz bizde geçelim?"
Demirin sorusuna başımı sallamakla yetinmiştim ve ikimizde yemekhaneye yönelmiştik. Gece timini özlemiştim. Demir de timimin en güvenir askerlerinden biriydi. Gerçi hepsi benim gözümde güvenilirdi ama Demirin yeri bende hep farklı olmuştu. Onunla abla kardeş gibiydik, Demir sanki hiç var olmayan erkek kardeşim gibiydi, görevlerde kafama takılan her soruyu ona sorar bana yol göstermede yardımcı olurdu. Zehir gibi çalışan beynini de unutmamak lazımdı tabi.
Yemekhaneye girdiğimizde Demir "Dikkat!" diye bağırmış yemek yiyen askerlerin hepsi ayağa kalmış, hazır ola geçmişti bile.
"Rahat!, afiyet olsun, otursun herkes." Hepsi bir ağızdan sağ ol dedikten sonra yemeklerini yemeye devam etmeye başlamıştı bizde Demir ile Gece timinin oturduğu yere yönelmiştik bile.
Timin hazır cevabı beni görür görmez başlamıştı konuşmaya yine.
" Komutanım, özlettiniz kendinizi valla." Efe nin cümlesine anlaşılan tüm tim katılacaktı.
"Gerçekten komutanım sizinle dağa çıkmayı özledik yeminle!"
"Karan bir dur Allah aşkına! Oğlum daha sabah dağdan geldik, bir nefes mi alsan!" Ayaz belli ki ben yokken bunları iyi zapt etmişti. Bunların bu haline bakıp gülmüştüm.
Timimi seviyordum. Ve açıkçası her biri ayrı bir manyaktı.
Timim benimle beraber beş kişiydi. Efe, Ayaz, Karan ve Demir benim timimin manyaklarıydı işte.
Her birinin ayrı uzmanlık alanı vardı. Mesela Demirin zekasını küçümsememek lazımdı çünkü kendisi şimdiye kadar ki en zor bombaları bile çözen biriydi. Uzmanlık alanı da tabi ki bombalardı. Efe timin hazır cevabı olduğuna bakmayın kendisinin uzmanlık alanı ağır silahlardı. Ayaz kendince sakin aklı başında bir insandı, onun uzmanlık alanı ise istihbarattı. Karan ise timin keskin nişancısıydı. Attığını vuran cinstendi yani.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜNFERİT
General Fiction"Bazı insanlar kendi kendine iyileşmek zorundadır, işte bende o insanlardan biriydim. Ben bu hayatta Münferit olandım."