Tüm gece yazgımın ne olduğunu düşünmekten uyuyamamıştım yine. Elimde kaçıncı bardak kahvemi tutuyordum bilmeden balkonumda battaniyeme sarılmış sandalyede top olmuş şekilde güneşin doğuşunu bekliyordum.
27 yaşındaydım. Bu yaşa kadar ne öğrenmiştim ben?
Nasıl aile olunamamayı mı?
Bu devirde babana bile güvenmemen gerektiğini mi?
Şu Dünya da yanında kimsenin olmaması gerektiğini mi?
Ne öğrenmiştim ben gerçekten? , şimdi biri çıkıp hayatıma girmeye çalışsa o kişiye nasıl aile olacaktım ben ya da o bana nasıl aile olacaktı. Hadi ailem oldu, ben onun ailem olduğunu nasıl anlayacaktım. Bu kavram bende hiç oluşmadan yitip gitmişti ki.
Bilmiyordum.
Şu hayatta ailemi sevdiğim zaman dilimi kısıtlıydı benim için. Sevgi kavramını, aile kavramını benden alan adam babam olunca, sevginin darbesini yemiş olmuştum. Sonra bir gün, kısacık zaman diliminde bir şey olmuş, bana sevgi ve aile kavramını yeniden sevdireceğine inandığım bir şey yaşamaya başlamıştım. Ama onu da kendime inancım olmadığından kısa sürede silip atmak zorunda kalmıştım işte.
Kahvemden bir yudum aldıktan sonra gözlerimi kapatıp kafamı gökyüzüne kaldırmıştım. İşte güneş doğuyordu. Her gün yeni bir sayfa açmak için doğan güneşin sıcaklığını tenimde hissetmek istercesine uzun aradan sonra içten gülümsemiştim. Ben bu hayatta sadece sessizliği seven biriydim çünkü içimde kaç kelime kaldı ki konuşacaktım. Güneş iyice kendini belli ediyor gibiydi, gözüm kapalı bile olsa hissediyordum onun sıcaklığını, tatlı tatlı gülümsemeye devam ediyordum.
"Günaydın" kulağıma gelen yeni uyanmış bir ses gelince gözlerimi açmış ve yan dairenin balkonuna bakışlarımı çevirmiştim. Bora yeni uyanmış bir halde bana bakıyordu. Sanırım dün ki çıkışımı dikkate almamıştı ve bana alınmamıştı.
"Günaydın" diyerek karşılık verdiğimde bana gülümsemişti.
"Sen uyumadın herhâlde çünkü benden önce uyanman mümkün değilmiş gibi geliyor?" sabah sabah Bora nın bu tatlı hali beni güldürmüştü. Güldüğümü görünce o da gülmeye başlamıştı.
"Sabah kahvesi içmek istersen gelebilirsin, baya bir kahvem var şuan" dedikten sonra ciddiyetimi ölçmek için bana bakan Bora ya bakıyordum. Şaşırmış olmalıydı, bende şaşırmıştım kendime ama şuan Bora ya yakın olmak istemiştim ama neden istediğimi bende bilmiyordum.
"Hadii!" dediğimde bu sefer Bora gözden kaybolmuştu. Saniyeler sonra kapım çalmış ve geldiğini anlamıştım.
Şimdi balkonumda Bora ile beraber hem kahve içip hem sohbet ediyor, arada Boranın saçma sapan esprilerine gülüyorduk. Gerçekten espri yeteneği sıfırdı ama tatlıydı işte.
Bir dakika?
Ben ne zamandır Borayı tatlı bulmaya başlamıştım? , birden ciddileştiğimden herhâlde Bora da benimle birlikte gülmeyi kesmişti.
"Esmer bir şey mi oldu?" bakışlarımı ona çevirdiğimde o da bana bakıyordu. Ne diyecektim şimdi, Boraa çok tatlısın mı? , ne diyordum ben Allah aşkına ya!
"Hmm, Şey, bir şey olmadı. İyim gayet."
"Birden sen ciddileşince bir şey oldu sandım, o yüzd-" Boranın cümlesini içeride çalan telefonum kesmişti. Hızla yerimden kalkıp içerden telefonu almaya gitmiştim. Telefonda Hanın ismini görünce paniklemiştim. Han niye beni bu saatte arıyordu ki? Bora tedirgin olduğumu anlamış olacak ki,
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜNFERİT
Ficción General"Bazı insanlar kendi kendine iyileşmek zorundadır, işte bende o insanlardan biriydim. Ben bu hayatta Münferit olandım."