Hayatımın akışının değiştiği noktada duruyordum.
Daha birkaç saat önce vurulan ben şimdi beni vurmak zorunda olan adamla öpüşüyor muydum yani?
Sıkışıp kalmıştım. Hem kalbimde hem de beynimde. Ne yaşıyordum ben, ne yaşamam gerekiyordu ki feraha çıkmam lazımdı.
Bora'nın dudaklarının yumuşaklığı beni esir almışken ondan kopamıyordum sanki. Dudakları dudaklarımda o kadar şefkatli hareket ediyordu ki beni sanki daha fazla mümkünmüş gibi içine çekiyordu. Sıcaklığı sıcaklığıma karışmış, nefesi nefesimde olan bu adam beni seviyordu.
Bundan artık emindim.
Peki, ben onu seviyor muydum?
Geçmişimin yarasını henüz kapatamamışken bir başkasının sevgisine yer açabilecek miydim?
Dudaklarımın üstündeki baskı birden kesilmişti. Yavaşça gözlerimi araladığımda Bora'nın bana derin bakışlarla baktığını görmüştüm. Sessizce birbirimize bakıyorduk, çevremizdekilerin hiçbir önemi yokmuş gibi sadece birbirimize kilitlenmiştik.
Bir şey demem gerekiyor muydu?
Beni neden öptüğü sormam ya da beni nasıl öpersin diye tokatlamam filan gerekiyor muydu?
Hızla kendimi Bora dan uzaklaştırmış ve arkama bir kere bile bakmadan binanın içine girmiş eve çıkmaya başlamıştım. Sol elimin parmak uçları dudaklarımda, ayaklarım ezbere adımlar atarak eve girmeye çalışmıştım.
Kapı açar açmaz hızla kapatmış ve sırtımı kapıya yaslamıştım. Daha demin ne olmuştu öyle?
Bora. Bora beni öpmüştü. Hem de tüm timin gözü önünde beni hiç düşünmeden öpmüştü.
Bu saatten sonra her şey değişmişti. Artık ikimizde farklı kavramların içinde çırpınan iki insan olmuştuk ve bunu yarın sabah canlı bir şekilde görecektik. Sırtımı kapıdan ayırarak yatak odama yönelmiştim, benim için çok zorlayıcı ve tuhaf bir gün olmuştu artık uyuyabildiğim kadar uyamam gerekiyordu.
Sabahın ilk ışıklarında uyanmıştım, hızlıca duş almıştım ve dolaptan kendime bir kargo pantolon, üstüme de belimi açıkta bırakacak siyah bir kazak çıkarmış ve hızlıca giyinmiştim. Saçlarımla uğraşmak istemediğim için sıkı bir atkuyruğu yapmış, hafif bir rimel ve dudak nemlendiricimi sürerek kol çantamı alarak postallarımı bağlamaya başlamıştım.
Lojmanda kimseye yakalanmadan bir an önce çıkmak istiyordum. Kimseye bakacak ne yüzüm vardı ne de tek kelime edecek halim vardı. Postallarımı bağladıktan sonra kazağım bittiği yerde biten şişme montumu da üstüme geçirerek evden çıkmıştım.
Lojmandan çıktığım da karşımda arabanın yanında duran bir adet Demir beklemiyordum. Kollarını bağlayarak arabaya yaslanmıştı ve bakışları beni bulduğunda duruşunu düzeltmişti.
"Günaydın komutanım."
"Günaydın Demir." Diyerek yanından çekip gidecekken Demir'in cümlesi ile olduğum yerde ona dönmüştüm.
"Komutanım hastaneye gidiyorsanız eğer buyurun beraber geçelim. Bende şey Balca'yı görecektim zaten." Diyen Demir'e bakışlarımı çevirdiğimde karar vermeye çalışıyordum. Sonra ne olacaksa olsun diyerek arabaya binmeye yönelince Demir de şoför kısmına geçmişti ve karargâhtan çıkmıştık.
Dakikalar geçmişti fakat Demir ağzını açıp tek kelime bile etmemişti. Onun bu sakinliği nedense beni tedirgin etmeye yetmişti ve daha fazla susmamaya karar vermiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MÜNFERİT
Ficción General"Bazı insanlar kendi kendine iyileşmek zorundadır, işte bende o insanlardan biriydim. Ben bu hayatta Münferit olandım."