1 Hafta Sonra
Minho ilk defa okula gidecekti. Korkuyordu, endişeliydi ve tereddüt içindeydi. Okula gitmekle hata mı ediyordu bilmiyordu.
Eski çantasına birkaç kalem, defter koydu ve çantayı sırtına geçirdi. Aynada kendine baktığında yine acınacak halde olduğunu düşündü. 15 yaşına kadar okula gitmemiş, sadece okuma-yazma bilen cahil bir çocuktu bu aynadaki yansıması. Mutfakta duran çürümelerine ramak kalmış elmalardan birini aldı ve evden çıktı.
Şiddetle esen rüzgar ağaç dallarını sallıyor, yapraklarını döküyordu. Minho adımlarını yerde duran kurumuş yapraklara yöneltti ve ayağıyla ezdiğinde çıkan sesi dinledi. Ayakkabılarının önündeki bir yırtık dikkatini çekince ayakkabının içinde ayağını kıpırdattı, o kadarda mühim bir durumu yoktu. Su birikintilerinin etrafından dolanarak yoluna devam ediyor, yalnızca adımlarını izliyordu.
Ve yine kendisine ait olmayan bir çift ayakkabı gördü. Tanıdıktı. Ayakkabıların sahibi de öyle. Polisi aramakla tehdit eden o çocuktu. Çocuk onu görünce gülümsedi.
"Hey," dedi. "Yine karşılaştık."
"Evet." demekle yetindi. Ne demesi gerekirdi ki? Çocuk başını hafifçe sallayarak dudaklarını birbirine bastırdı. Aralarında hiç bir diyalog geçmiyor öylece duruyorlardı.
"Pekâlâ," dedi en sonunda çocuk. "Umarım birkaç kez daha karşılaşırız."
Minho boğazını temizledi ve kendini zorlayarak gülümsedi. "Umarım." dedi ve yoluna devam etti.En arkası dolu olduğu için bir öne geçti. Çantasından kalemliğini ve defterini çıkarırken gözleri sınıfı taradı. Bir kız grubu gülerek sohbet ediyor, bir kız ise arkada oturup onları seyrediyordu. Erkeklerden biri gözleriyle kızlardan birini işaret edip onun hakkında konuşuyordu, diğerleri ise onun sırtından itip kıza çıkma teklifi etmesi için cesaret veriyordu. Minho ise onları seyrediyordu. Birinin omzuna dokunmasıyla neredeyse irkildi. Arkasında oturan, gözlüklü, siyah kıvırcık saçlı ve yakışıklı bir çocuk on abaktı.
"Selam." dedi.
"Selam." Minho yine zorla gülümsedi.
"Ben Moonbin." dedi ve gülümsedi.
"Minho."
Moonbin elindeki kraker paketini ona uzatıp alması için kaş göz yaptı.
"Sağol." paketten bir parça kraker alıp ağzına attı. Çocuk elindeki kraker parçasını Minho'ya doğrulttu ve suratını işaret ederek daire çizdi. "Birinci sınıf olduğuna emin misin? Daha çok iki, üç gibi duruyorsun."
"15 yaşındayım." dedi Minho.
"Eh, çokta fark yokmuş. Ben Ocak'ta 15 olacağım." dedi ve krakeri ağzına attı. "Hey," dedi bir şeyi hatırlamış gibi heyecanla. "Şu yeni sayıyı gördün mü? 'Thor'un Çekici' efsane bir şey. Sanırım okuduğum en iyi çizgi romandı." dedi.
Minho'nun gözleri büyüdü. "Yeni roman çıktı mı? Aralık'ta çıkacak diyorlardı."
"Bilmiyorum, erken çıktı. Her neyse tükenmeden al derim. Efsane bir şeydi. En sonda Thor..."
"Hey, hey, hey! Kapa çeneni. Spoiler verme."
"Affedersin." dedi. Yine kraker paketini uzattı. Minho bir tane daha aldı ve biraz daha sohbet ettiler.
Ders başladığında hocaların bir çoğu ilk gün olduğu için ders işlemese bile Minho zorluk çekiyordu. Yazı yazarken hızlarına yetişemiyor, söylenen şeylerin yarısını anlamıyordu. Birkaç kez arkasını dönüp Moonbin'e sorması gerekmişti.
Teneffüslerde Moonbin'le sohbet ediyorlardı ancak Minho huzursuzdu. Sorun arkadaşında değildi, sorun okuldu. Okulda bulunmak bile onu yeterince huzursuz ediyordu.
Öğlen olmuştu ve hala okul bitmemişti. Tanrı aşkına, bu kadar uzun zamanını okulda mı geçirmesi gerekiyordu? Minho'nun karnı guruldamış, acıkmıştı ancak yanına yemek almamıştı.
"Ne zaman bitiyor?" diye sordu Moonbin'e.
"Bilmiyorum, sanırım saat 14.40 gibi falan."
"Ne?!"
"Normal okul saati." dedi sandviçini yerken. "Sen neden bir şey yemiyosun?" diye sordu.
"Yanıma yemek falan almadım."
"Kantine git o zaman."
"Nerede?"
Moonbin gözlerini devirdi. "Gel, sana göstereyim." sınıftan çıkan Moonbin'in peşinden koşup ona yetişti. "Param yok." dedi. Moonbin durup ona baktı. "Para almadan dışarı nasıl çıkıyorsun? Otobüse binmen gerekebilir." elini cebine attı ve biraz para bulup Minho'ya uzattı. "Benden olsun."
"Sağol."
Kantine vardıkları an Minho'nun gözleri birine takıldı. Yine o çocukla karşılaşmıştı. Sıraya girerken çocukla göz göze gelseler bile çocuk oralı olmadı. Sanki ilk defa karşılaşmışlardı. Bu tavrına sinir olmuş ve anlam verememişti. Onu görmezden mi gelecekti yani?
"Onu tanıyor musun?" diye sordu Moonbin.
"Ne? Kimi?"
"Baktığın çocuğu, başka kimi olacak?"
"Sadece daha önce karşılaşmıştık."
"Aynı sınıfta olduğumuz için olabilir mi?" dedi Moonbin. Sorar gibi ona baktı. "Aynı sınıf mı?"
"Evet en öndeki köşede oturan çocuk. Görmemiş miydin?"
"Sınıf otuz kişi, nasıl görebilirim ki?" sıra ona gelince parayı uzattı. "Bir tost alabilir miyim?" dedi ardından Moonbin'e döndü. "Sanırım onu görmediğim için beni görmezden geliyor."
İç çekti ve elini Minho'nun omzuna koydu. "Ben sınıfa geçiyorum." dedi ve Minho'dan cevap gelmeden gitti. Kantinde çalışan adam ona tostunu verdikten sonra masalardan birine geçip çocuğa baktı. Neden bir anda görmezden gelmeye başlamıştı ki? Oturduğu yerden kalkıp yanına gitti.
"Selam." dedi.
"Tanışıyor muyuz?" diye sordu bir anda. Tanışmıyorlardı, öyle değil mi? İsmini bile bilmiyordu ama yinede böyle sorması garipti.
"Ee... Hayır." dedi Minho. "Ama tanışabiliriz." karşısındaki sandalyeye oturdu.
"Peki." dedi çocuk. Bir an için sessizlik oldu. Minho elini uzattı. "Minho." dedi. Çocuk elini sıkıp gülümsedi. "Han, Han Jisung."
"Han." diye tekrar etti Minho. "Sanırım aynı sınıftayız. Seni görmüştüm."
"Olabilir, suratın tanıdık geliyor." dedi çocuk. Minho buna anlam veremedi. Sabah karşılaşmışlardı, ve onun öncesinde de öyle.
"Sanırım daha önce karşılaştık. Seni gördüğüme eminim."
"Açıkçası hatırlamıyorum, kusura bakma." başını kaşıdı.
"Benimle konuşmuştun. Hatırlamıyor musun?" dedi Minho.
"Hayır. Hatırlamıyorum." kaşlarını çatmış, bir şeyler düşünüyordu.
"Daha bu sabah karşılaştık, hadi ama."
Başını iki yana salladı. "Başka biriyle karıştırmış olabilir misin?" dedi.
Bu imkansızdı, tamamen aynı görünüyordu. Güneşte parlayan kahverengi saçları, küçük dudakları ve tatlı yanakları vardı. Bunu düşünmek Minho'nun midesinin kasılmasına neden oluyordu. "Sen olduğunu eminim. Gerçekten sendin." dedi. Sesi yükselmeye başlamıştı.
"Tanışmak için yalan mı söylüyorsun? Eğer bir yalansa, zaten tanıştık, yalanı bırakabilirsin." Han bunu söylerken dudaklarını birbirine bastırdı.
"Ne? Hayır, bu bir yalan değil, gerçekten... Aman boş ver." nefesini verdi ve tostundan bir ısırık aldı.
"Tuhaf birisin." dedi Han. "Kötü anlamda değil." diye ekledi.
Minho'nun dudaklarının köşeleri hafifçe yukarı kıvrılırken kalbi amaçsızca hızlandı."1994
Sevgili Günlük
Bugün lisenin ilk günüydü, yeni insanlarla tanıştım. Bir arkadaşım var, adı Han Jisung. Sanırım iyi anlaştık. Sanırım. Ama biraz utangaç gibi. Onun yanına gittim ve 'selam' dedim, o ise bana "tanışıyor muyuz?" dedi. İlginç biri. Ben de ona "hayır ama tanışabiliriz" dedim. "Hım, peki" dedi. Sanırım vaz geçip onu kendi haline bırakmalıyım. Pek memnun değil, sanki benimle zorla takılıyor gibi. Belki yanlız kalmayı seven tiplerdendir. Sanırım bu hafta onunla takılıp sonucunu göreceğim. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lonely Cat | Minsung
RomanceÖlü Kedi'nin Minho'nun bakış açısından anlatıldığı bu seferde işler göründüğünden çok daha değişiktir. İlk olarak Ölü Kedi'nin okunmasını tavsiye ederim. İlk bunu okursanız diğer kitaptan spoiler almış olursunuz. ⚠️