Zaman hızla akıp geçti. Onu ilk öpüşünün, onunla ilk kavgasının üzerinden iki hafta geçmişti. Neredeyse üç aydır birlikteydiler. Minho Han'ın bu olanları unutmasından ve bir gün ona arkadaş gözüyle bakmasından korkuyordu. Deliler gibi ürküyordu bu düşünceden. Bazı geceler elinden bir şey gelebilirmiş gibi çözüm arayışı içinde uykusuzluk çekiyor, gözünü dahi kırpmıyordu. Elbet bir gün bazı anılar silinecekti onun zihnimden, ama hangi anılar gidip hangi sahte anılar gelecekti bilmiyordu. En unutulmaz anlar unutulurken sahte ve yabancı anılar onun zihnini ele geçiriyordu. Bunun düşüncesi bile canını yakıyordu.
Han'ın Minho'nun evine taşınması üzerinden uzun zaman geçmişti ama Minho onun odasına girdiğinde hala dağınık masası üzerinde belki de yüzlerce kağıt vardı. Sanırım artık buna alışmıştı. Han sürekli şarkı yazıyor ve besteliyordu, bazen tüm evde onun mırıltısı ve Minho'nun hayranı olduğu sesi duyuluyordu. Her sabah onun tatlı sesiyle uyanmak istiyordu.
Minho karışık masasından bir kağıt aldı. Üzeri karalanmış kelimelerle kaplıydı. Hala okunabilen kelimelerle.
Zaman ilerliyor ama ben burada, sabitim.
Kafamın içindeki sesler durmadan dönüyor zihnimde.
Belki de sorun bende.
Bunu biliyorum. Çünkü tüm sorun bende.Zaman kavramımı yitirdim.
Kim olduğumdan emin değilim.
Bugünün tarihi ne?
Belki de sorun zihnimde.
Bunu biliyorum. Çünkü tüm sorun zihnimdeKaranlıkta geçen bunca zamanım boyunca,
Belki de sorun gözlerimde.
Belki de sorun aydınlığı göremememde.Zaman ilerliyor ama ben burada, sabitim.
Kafamın içindeki sesler durmadan dönüyor zihnimde.
Artık durmalı bu zaman.
Artık bitmeli bu zaman.
Belki de sorun bende.
Belki de sorun bende.
Bunu biliyorum. Çünkü tüm sorun bende.Benliğimi yitirdim.
Yeni doğmuş gibi bilgisizim.
Zaman ilerliyor ama ben burada, sabitim.
Kafamın içindeki sesler durmadan dönüyor zihnimde.
Belki de artık durmalı.
Belki de durmalı bu yaşantı.
Belki de birileri durdurmalı bu hayatı.Han'da farkındaydı. Bir şeylerin ters gittiğini o da farkındaydı. Zihninin ona oynadığı bu oyunu farkındaydı ve nedenini dahi bilmiyordu. Minho ona söylemeyi düşündü, ama bunu söyleyen kişinin o olması ne kadar doğruydu? Üstelik bunu nasıl yapacaktı?
Kalbinde bir sızı hissetti. Elleri titredi. Kağıdı masaya geri koydu ve çenesini dik tutarak gözüne akın eden yaşları sildi. Ne yapması gerektiği hakkında en ufak bir fikri dahi yoktu. Onu deli gibi seviyordu ama acı çekiyordu. Onun bu karmaşadan kurtulmasını ve mutlu olmasını deliler gibi istiyordu. Diğer birçok genç gibi özgürce yaşamalıydı. Güven ve huzur içinde olmalıydı. O bunu hak etmiyordu. O bu acıya rağmen her zaman gülümsüyordu ama Minho onun içten içe yaşadığı çöküntüyü görebiliyordu. Ve elinden hiçbir şey gelmiyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
The Lonely Cat | Minsung
RomanceÖlü Kedi'nin Minho'nun bakış açısından anlatıldığı bu seferde işler göründüğünden çok daha değişiktir. İlk olarak Ölü Kedi'nin okunmasını tavsiye ederim. İlk bunu okursanız diğer kitaptan spoiler almış olursunuz. ⚠️